Uluslararası Hukuka göre Göç, Sürgün, Soykırım

0
475

1800’lü yıllarda İngiliz Hükümeti; Romanya, Bulgaristan, Kafkasya ve Afganistan çizgisinden geçen güvenlik hattıyla İpek Yolu’nu ve Hindistan’a giden su yolunu politik hedef haline getirmiştir. 

Buna karşılık Çarlık Rusyası, Azak Denizi’nden başlayan ve Boğazlardan geçen su yolunu ele geçirmek istemektedir. 

1. Bölüm

Mayıs ayı Kafkasya kökenli insanlar için yaşamsal önem taşıyan tarihi bir zaman dilimidir. Bu ay Kafkas insanının sürgüne gönderildiği, daha doğrusu süre gelen sürgün ve göçlerin tamamlandığı ve savaşın bittiğinin açıkça deklare edildiği bir aydır. 

Diğer taraftan yine Mayıs ayı başka bir var olma umudunun yeşerdiği aydır. Bilindiği üzere 11 Mayıs 1918 tarihinde Kafkasya’da bir Cumhuriyet kurulmuştur. 

 

Birkaç metodik noktaya değinmek gerekir:  

1- Çarlık Rusyası ile Kafkas Halkları arasında cereyan eden ve Kafkas- Rus Savaşları olarak terminolojiye giren savaşlar hakkında çok farklı bilgi ve kaynak mevcuttur. Bu durum bakış açılarına paralel olarak ciddi anlamda değerlendirme farklılığı doğurmaktadır. 

2- Konunun algılanışı, kişinin biraz da düşünce yapısında oluşan ve bir anlamda dogma halini alan bilgi birikimiyle doğru orantılı olarak gelişmektedir. 

3- İnsanlarımızın, özellikle olaylara etki eden faktörleri değerlendirmelerinde kişisel tercih ve eğilimlerini tam gerçek buymuş gibi dile getirmeleri bizleri yanıltan başka bir etken olmaktadır. 

4- Bütün bunların yanında; gerçek tarihi olaylarımızla, günümüz ve geleceğimizle ilgili sorunların tespitinde ve çözümünde ortak bir konsensüse varabilmiş değiliz. Oysa ki varlığımızı nerede olursak olalım sürdürebilmemiz için belirli asgari müştereklerde ve doğrularda birleşmek zorundayız. 

Kuzey Kafkasyalılar Kafkasya bölgesinin tarihsel olarak sahibi ve otoktonudurlar. Asırlar boyu bu topraklarda kendi kurdukları ‘Xabze Düzeni’ ile ürettikleri kültürlerle bağımsız olarak yaşamışlardır. Tarihi süreç içerisinde Kafkasyalıların vatan olarak yaşadıkları bölge ve topraklar Karadeniz’den başlayarak Hazar denizine kadar uzanan sahayı teşkil etmiştir. 

Kafkasya Jeopolitik ve Jeostratejik özellikler nedeniyle zaman zaman işgallere uğramış olsa da Kafkasyalılar kendi topraklarını ve kendi özgürlüklerini korumayı asırlarca sürdürebilmişlerdir. Bu noktayı biraz açacak olursak: 

A – Kafkasya tarih boyunca tıpkı Med-Cezir olayı gibi dışarıdan insan alan, dışarıya insan veren bir bölge olmuştur. Bu anlamda Kafkasya’ya ‘Kavimlerin Göç Yolu’ da denmiştir. İşgallerin bir nedeni de bu olmuştur. 

B – Bu özelliği nedeniyle doğudan batıya yapılan akınların bir çoğu Kafkasya’yı yakından ve ciddi olarak etkilemiştir. 

C – Kafkasya’da meydana gelmiş olan askeri ve siyasi olaylarda daima dönemin büyük devletlerinin rekabeti söz konusu olmuştur. Denilebilir ki bu bölgede cereyan eden olayları Kafkasyalılar kendi iradeleriyle yaratmamışlardır. Şu veya bu şekilde olayların içine sürüklenmişlerdir. Dolayısıyla bu olayların sonuçları bu insanların istekleri doğrultusunda olmamıştır. Kafkasyalıların kaderini bir anlamda başkaları çizmiştir. 

Osmanlıların Kırım’ı fethetmesiyle başlayan (1475) Osmanlı-Çarlık Rusya rekabeti daha sonra bu rekabete İran devletinin, 19. asrın başlarından itibaren de özellikle İngilizlerin karışmasıyla Kafkasya tam anlamıyla bir savaşın içine sürüklenmiştir. 

Kafkas-Rus Savaşları, belirli aralıklarla 1567 den 1878 e kadar sürmüştür. Daha sonraları bu savaş, insan sürgünü ve göçü belirli zamanlar ve şekillerde devam etmiştir. Neticede halen devam etmektedir. 

Özellikle 1806 dan itibaren Kafkasya’nın güneyden de Çarlık Rusya tarafından kuşatılması, Gürcistan’ın 1800’lü yıllardan başlayarak Rusya’nın himayesine girmesi ile Tiflis’in askeri üs ve yönetim merkezi oluşuyla hareketlenen savaş, Kabardey bölgesine yapılan saldırılarla yoğunlaşmış, Kafkasyalıların felaket ve Sürgünü ile sonuçlanmıştır. 

Zaman zaman bazı insanlarımız ‘Kabardeyler savaşmadı, teslim oldu’ gibi yaklaşımlarda bulunmaktadır. Bu düşünceler hem tamamen yanlış hem de olumsuzluğu açıkça ortada olan düşüncelerdir. Çarlık Rusya’nın Kafkasya’yı ele geçirme politikası, askeri siyaset olarak önce Kabardey ve doğu Kafkasya’da başlamıştır. Nitekim Kabardey’deki savaş ve direniş 1822 tarihinde bölgenin tamamen yıkılması, yok edilmesi ile sona ermiştir. Bu tarihte Kabardey’den batıya göç olmuş, göç ve göç eden insanlar ‘HAJRET’ olarak anılmıştır. 

 

Çarlık Rusyası İçin Savaşın Sebepleri 

1- Çarlık Rusyası ile Osmanlı İmparatorluğu arasında ciddi anlamda bir rekabet vardır. 

2-1800 lü yıllarda İngiliz Hükümeti; Romanya, Bulgaristan, Kafkasya ve Afganistan çizgisinden geçen güvenlik hattıyla İpek Yolunu ve Hindistan’a giden su yolunu politik hedef haline getirmiştir. Buna karşılık Çarlık Rusyası, Azak denizinden başlayan ve boğazlardan geçen su yolunu ele geçirmek istemektedir. Nitekim Çar I. Aleksandır’a sunulmuş olan rapordaki şu paragraf bu politik hedef ve isteği çok açık şekilde dile getirmektedir. 

“ İngiltere uzun süre okyanuslarda kesin bir üstünlük kurdu. Bizim de karalarda elde ettiğimiz eşdeğer üstünlüğe layık boyutlarda bir deniz gücüne sahip olmamız lazımdır. İstanbul ve Çanakkale boğazlarını ve tüm Karadeniz kıyılarını ele geçirmemiz bir zorunluluktur, bu deniz tümüyle donanma filomuzun bir manevra alanı olmalıdır.” 

3-Batıya ve Karadeniz’e hakimiyette Kafkasya ve Kafkas halkları bir engel teşkil etmektedir. Bu halklar Müslüman Osmanlıyla yakın işbirliği içerisinde olup sürekli olarak çıkacak savaşlarda Rusya’nın arkasına bir düşman olarak geçecektir. Bu durum ise sahilin istikrar ve güvenliğini her zaman tehdit altında bırakacaktır. Rusya’nın bu bölgede güvenlik ve istikrara ihtiyacı vardır. 

4- Çarlık Rusyası için bu hedef sağlanmadıkça rakip olan büyük devletlerle rekabette ve savaşta zayıf kalacaktır. Özellikle 1853-56 Kırım savaşından sonra bu endişe doruk noktasına varmış, Çarlık Rusya hükümetinin Kafkasya’nın temizlenmesi noktasında birçok askeri plan oluşturmasına neden olmuştur. 

5- Osmanlı ile girişilen politik ve askeri hakimiyet rekabetinde din olgusu da çok ciddi olarak gündeme gelmiştir. 

 

Rusya, net olarak bakıldığında şu tedbirlere baş vurmuştur.  

A- Kafkasyalıların köylerini ve mülklerini ellerinden alarak yerlerine mümkün olduğu kadar Kazak yerleştirmek ve askeri yapıyı da içerisinde taşıyan ‘Stanitse’ denilen köyleri kurmak. 

B- Askeri strateji olarak öncelikle ‘Tiflis Askeri Yolu’ nu açarak Kafkasya’nın doğu ve güneyini kontrol altına almak. 

C- Batı Kafkasya’da direnişi kırmak için Çerkesleri belirli düzlüklere indirmek, ormanlık ve dağlık arazilerden uzaklaştırmak. Bunun için çok ilginç planlar yapılmış fakat uygulaması mümkün görülmemiştir. 

D- Çerkeslerin Osmanlı ülkesine göçlerini sağlamak. Bunun için de idari, askeri, dini her türlü haksız ve hukuksuz yollara başvurmak, olumsuz propagandaları yaymak ve geliştirmek. Bu tedbirler o kadar ileriye götürüldü ki olayın sürgün olmasının asıl sebebini oluşturdu. Köy ve ürünlerini yakma, hayvanlarını gasp etme, toplu imha, her türlü zulüm ve işkence acımasızca uygulanmıştır. Bir general şöyle demektedir; “Bunları eğitimle vs. ile yola getirmenin imkanı yoktur. Bunlar tıpkı Kızılderililer gibidir. Ancak toptan imha edilmeleri ile istikrar sağlanabilir.” 

E- Göç edenlere azami derecede psikolojik destek sağlanmıştır. Örneğin göç etmek isteyen bir feodal bey veya ‘asil’e sadece kendi avulundaki maiyetini değil nüfuz bölgesindeki tüm insanları ve aileleri de birlikte götürebileceği yönünde telkinlerde bulunarak göç edenlerin çoğalmasını sağlamışlardır. Göç akla gelebilecek her türlü vasıta kullanılarak teşvik edilmiştir. 

F- Ayrıca Çerkes feodallerinin birleşme konusunda zaafları çok iyi şekilde değerlendirilmiştir. G-Çok önemli bir diğer faktör de, özellikle Osmanlı ve İngiliz devletleri ile uzlaşma sağlanarak sürgün ve göç konusunda adeta alt yapı sağlamlaştırılmıştır. (Devam edecek) 

*Abhaz Dernekleri Federasyonu organizayonu ile; 24 Mayıs 2010 günü, Kafkas-Abhazya Kültür Derneği’nde düzenlenen paneldeki konuşmadır.  

 

Sayı : 2010 07