Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

‘Evet’ gerekçelerim ve başıma gelenler. Bu ülkede ‘Sol’nedir?

Ne Mutlu Türküm Diyene!”
M.Kemal Atatürk

 

“Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.”
İsmet  İnönü (Başbakan,1930)                                                                                                

“Bakın! Türkün eşkıyası bile şecaat sahibidir. İşte Türkle Çerkezin farkı”
“Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.
M. Esat Bozkurt (Adalet Bakanı, 1930)          

Uzun, sıcak ve gergin bir yaz geçirdik. Bu kadar sıcak ve gergin; kışkırtıcı, ötekileştirici ve suçlayıcı bir yaz ömrümde hiç olmamıştı. Bunun üstüne, havaların biraz normalleşmesine karşın, normalleşmeyen kızgın ve suçlayıcı söylemlerle sanalda ve görsel, yazılı, sözlü basın-yayında anayasa referandumuna ilişkin tartışmalar bir oh dememize fırsat tanımadı.

Kemikleşmiş Kemalist statükonun elinden zorla kurtarılan 26 maddeyle yapılan referandum oylamasında halkın %58’i “evet” diyerek kararını değişimden yana net olarak verse de birtakım insanlar hala gerçeği-yenilgiyi demek istemedim- kabullenme büyüklüğünü gösteremediler. Sanki onlar kazanmışlar, evet diyenler kaybetmiş!…
Kemalistler –neredeyse bu ideolojiyi din, liderini peygamber haline getirenler- bu ülkenin efendisi oldukları için, zaten hayır diyenlerin başı olmayı şiddet ve hiddetle muhafaza ettiler. Türkçü milliyetçiler bir miktar fire verseler de hayır derken aynı hiddet ve şiddeti yansıttılar. Kürt milliyetçileri de “farklı ve ayrıcalıklı” olduklarını kabul etmeyen hükümete inat en çok kendi yararlarına olacak bu referandumda Kürt milliyetçisi elitlere has demokratça baskılar uygulayarak halklarının sandıklara gitmelerini engellediler. Ne gariptir ki sandıktan evet çıktıktan bir gün sonra sanki evet içinde kendi katkıları da varmış gibi, 12 Eylül darbecilerini yargıya şikâyet eden özgürlükçü-demokrat solcuları bile sollayarak suç duyurusu dilekçelerini verdiler. (Ne oluyor ya; hani boykot etmiştiniz!?)
En şaşırdığım-hala anlayamamış gibi her seferinde neden şaşırıyorsam?- ise kendilerine sosyalist, devrimci ve solcu; hatta demokrat diyen bir kesimin “hayır”; ve benim çevremde çoğunlukla Çerkesler içinde “boykot” cephesinde yer almaları oldu. Bu kesimden kimileri o kadar çirkin ve suçlayıcı, aşağılayıcı bir dille kendilerini pohpohlayarak propagandalara müdahil oldular ki, günlerce “sakın ben büyük bir yanlış yapıyor olmayayım?” diye düşünmekten kendimi alamadım. Neyse ki gerekçelerini adam gibi anlatan Yaşar Güven gibi insanlar da vardı boykot diyenlerin arasında. Net, dediklerinin farkında, samimi ve edepli!
Her şeye karşın en azından ben hala şunu bugün bile anlayabilmiş değilim: Hayır deyince ya da boykot edince statükonun yerini korumasına, varlığını devama dolaylı ya da istemeden de olsa hizmet edilmeyecek miydi?
Hani statükodan ve resmi ideolojiden kurtulmak için mücadele verip işlerimizi, tüm hayatımızı bozup, ailelerimizi üzmüş; hatta bazılarımız canımızı ortaya koymuştuk; ne olmuştu da, düzen yanlılarıyla, Kenan Evren’le, Kemalistlerle aynı cephede yer almıyor gibi yapıp, darbeci generallerin, her köşeyi tutmuş asker- sivil ırkçı bürokratların derin bir oh çekmesine neden olacak şekilde “evet” demekten kaçınmıştık!?..
Yoksa arkadaşlarımın başka “kısa dönemli bir hazır özgürleşme-demokratikleşme planı” vardı da ben mi bilmiyordum!?
Bugünlerde çok sevdiğim ve beni çok sevip sayan bazı arkadaşlarımın benimle ilgili kafalarında büyük soru işaretleri oluşması, hatta bazılarının artık bana şüpheyle bakması, beni fazlasıyla üzdü. Çerkes kimliğini ciddiye alan bir insan olarak Çerkes asıllı çok güvendiğim bazı insanların, kararım sonrası nahoş yaklaşımları karşısında ne yapacağımı şaşırdım.
Son günlere kadar çoğu seviyesiz geçen sanal alem yoğunluklu tartışmalardan kaçındım ve içinde yer aldığım DİÇEG ve JINEPS’in ortak bir kararı kamuoyuna açıklaması gereğine inanmama karşın bunu organize edecek gücü kendimde bulamadım. İyi ki de bulamamışım zira 12 Eylül’den bir gün önce davet edildiğim, 30 yıllık çok sevdiğim bir arkadaşımın çiftliğinde neredeyse dayak yiyecektim. Kararımı sorduklarında “evet” dediğimi ve gerekçelerimi yazıya döktüğümü; okurlarsa tartışabileceğimizi söylediğim bir Çerkes arkadaşımın “okumam kardeşim!” demesi ve bu arada gazetemize hiddet içinde sözlü saldırı ve aşağılamaları şoke ediciydi. Çerkes olmak ve edepli olmak bu durumlarda bize hep yarar sağlar; karşıdaki anlar mı emin olmasam da… Bu devlet yapısından canı çokça yanmış, Çerkes kimliği için talepte bulunmuş olduğundan başına gelmeyen kalmamış, sonunda Kafkasya’ya yerleşmiş bir arkadaşımızın konuşmasında bana azıcık destek olma çabaları da sonuçsuz kaldı ve gerici, hain ilan ediliverdim.
İzleyenlerin bildiği gibi evet diyeceğimi birkaç gün evvel gazetemizde açıklamış ve bir iki sanal grup ve Facebook’ta kısacık belirtmiş idim.
– Kemalizmin, yani asker-sivil bürokratik tuzu kuru küçük burjuva ırkçı elitlerin dünyasının ruhuna yakında fatiha okumak için…
– Halklar hapishanesi Kemalist devletin içindeki mahpus kimliklerin özgürlüğü için…
– Ülkemizdeki tüm farklı dil ve kimliklerin özgürlükleri ve gerçek demokrasi için…
– Ders kitaplarındaki yalan ve saptırmaların, halklara düşmanlığın yok edilmesi için…
– Yargının resmi ideolojinin ali kıran baş keseni olmasını engellemek için…
– Askerin canı istediğinde ülkenin yönetimine el koyması ve yaptıklarının yanlarına kâr kalması geleneğini bitirmek için…
– Devlete ve seçkinlere kul-köle olmuş halk değil, halka hizmet eden bir devlet istediğim için…
– Her kimliğin gönül rahatlığı ile bu ülkenin vatandaşı olduğunu söyleyebileceği, sivil ve demokratik, baştan aşağı değişmiş yeni bir anayasanın yolunu açacağı için…
Her şansımızı sonuna kadar kullanmalıyız düşüncesiyle “evet” demiştim.
Arkadaşlarımdan bana karşı çıkanların temel argümanı şeriatçı bir partiye destek verdiğim şeklinde idi. Benim hiç de öyle bir niyette olmadığımı en çok bilecek insanlar bile hayal kırıklığı yaşadılar. Çünkü eylemi bu partiye güven oylaması olarak gösteren kesimlerin etkisinde kalmışlardı. Söyledikleri bardağın yarısını boş gösterenlerin, her dine saygılı ama İslâma karşı olan, “Kemalizm dışında çağdaş olunamaz” diyenlerin söylemleriydi. Evet çıkarsa Türkiye’nin İranlaşacağına candan inanıyorlar ve derin bir anakronik yanılgı içinde yüzüyorlardı.
Zaten kendilerinin bire bir değiştirmediği bir anayasayı kabul etmek onlara göre solculuğa da ters idi.
Kemalistlerin bile solcu olduğu, ya da kendilerini solcu sandıkları bir ülkede yaşıyorduk ne de olsa…
Solun saptırmalarla hadım edildiği, böyle olduklarını iddia edenlerin özgürlük ve demokrasiyi falan iplemedikleri bir ülkeydi burası…
Sonuç olarak olaya iyi yönden bakarsak, bu dönemden sonra kimin gerçekten solcu, özgürlükçü ve demokrat olduğunun ortaya çıkma ihtimali beni ümitlendiren bir hayal olarak kafamda daha da canlandı. Çünkü kendisini solcu sanan bu takıntılı, tutucu, kimisi ırkçı, İslâm düşmanı, Kürtçü, Türkçü güruh ile doğru bir şey yapmak mümkün olamaz! Onlar solcu ise ben bugünden başlayarak solculuktan, çağdaş iseler çağdaşlıktan affımı istirham ediyorum.
Referandum bu şekilde, galiba ülkeme kâr bana zarar getirdi.
Razıyım! Yeter ki bu ülke seksen küsur yıldır başımıza çöreklenmiş, yaptıklarının ırkçılık olduğunu kendileri bile anlamayan elitlerden, baskıcı askerlerden, kiliseye giden Hıristiyan’a imrenerek, sempatiyle bakarken, kendi insanının camiye gitmesini iğrenerek seyreden; herkesin tek dil, tek kimlik ve tek ideoloji içinde yaşamasının zorunluluk ve çağdaşlık olduğuna kendisini inandırmış yobazlardan kurtulma yolunda önemli bir adım atılmış, benim de bir oyluk bile olsa değişime katkım olmuş bulunsun. (İstanbul, 16 Eylül 2010)
PS: Bu gerici hükümet sayesinde iki üniversitede Çerkes dili ile ilgili bölümler açılacaktı, ne olduğunu bilen var mıdır? İlerici kurumlarımız ve aydınlarımız konuyla ilgilenmekte midirler?
Türkiye’deki Çerkesler’in en büyük örgütsel temsilcisi KAF-FED’in, liderlerinin oy kullanmalarını bile sağlayamayacak kadar organizasyon ve yönetim fakiri, şaşkınlaşmış CHP’li Kemalistlere desteğinin sürmesi halinde başımıza neler gelecek; ya da yakında oluşması muhtemel haklar ve özgürlükleri Çerkesler olarak nasıl ıskalayacağız?
Sanal ortamlarda yapılan kırıcı ve yıkıcı atışmalar yerine, artık ileriye bakarak bu vb. konularda ortak bir akıl oluştursak nasıl olur? Artık asıl derdim bu!

Sayı: 2010 09

Yazarın Diğer Yazıları

Nartlar, Devler ve Cüceler

Mitoloji bazılarının sandığı gibi temelsiz masallardan ibaret değildir. İnsanlığın serüvenini anlatır mitoloji ve gerçekle kurguyu insanlığın hizmetine sunar; insana yol gösterir. Ancak Dünya’da her...

Çerkes Sorunu

Gürcistan seçimleri – Abhazya ve bir talep Uzun zamandır Çerkes Sorunu üzerine yazdığım yazılara ara verdiğim gibi, çocukluğumdan beri evim olarak görüp emek verdiğim derneklerimize...

‘İnsanlık borcunu ödeyin’

Biz masallar ülkesi, dik duruşlu şövalyelerin, güzel insanların ve dillerin beşiği KAFKASYALIYIZ! Her halk ayrı birer ulu ağacız Kafkaslarda. Ve birlikte bu ağaçların insana serinlik,...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img