Uluslararası Hukuka göre Göç, Sürgün, Soykırım ve 21 Mayıs 1864 (2. Bölüm)

0
508

Osmanlı’nın Kafkas halklarını şu veya bu şekilde kullandığı bir hakikattir. Gerektiği ve istendiği zaman yardıım yapmamış ve yaptırılmamıştır.  

Osmanlı İmparatorluğunun Tavrı  

Osmanlını tavrını belirleyen faktörleri kısaca şöyle özetleyebiliriz:  

1- Kafkasya ve Orta Asya üzerinde Çarlık Rusyası ile bir rekabete girdiği kesindir. Prof. Halil İnalcık ‘a göre bu rekabeti Osmanlı başlatmıştır.  

2- Bazı yazarlar Osmanlıların Kafkas ellerini fethettiğini yazıyorlarsa da bu bölgeyi hukuki ve idari olarak ele geçiremediği tarihi bir gerçektir.  

3- Osmanlı’nın Çarlık idaresi ile yaptığı savaş ve giriştiği rekabette sürekli kaybeden taraf olduğu da bir gerçektir. O kadar ki Osmanlı İmparatorluğu’na ‘Hasta Adam’ tabirini ilk yakıştıran Çar I. Aleksandr olmuştur.  

4- Osmanlı’nın Kafkas halklarını şu veya bu şekilde kullandığı bir hakikattir. Buna rağmen gerektiği ve istendiği zaman yardım yapmamış ve yaptırmamıştır. Bunun en güzel örneği de 1856 Paris Konferansı sırasında başka devletlerin talep etmesine rağmen Kafkasyalılar lehine bir kararın çıkması için bir tavır koymamış olmasıdır.  

5- Çarlık Rusyası ile olan askeri ve politik ilişkilerinde batılı güçlerle özellikle İngiltere ve Fransa ile iş birliği yapmış, onların politikaları doğrultusunda hareket etmiştir. Bu durum Kafkasyalıların gerek sürgün edilmesinde gerek iskanlarında bir çok rol oynamasına neden olmuştur.  

6- Din ve Halifelik, Kafkasyalıların sosyal yapısı ve Osmanlılarla olan sosyal ilişkileri, gerekli güvenliğin sağlanması için duyulan asker ve kolluk güçleri ihtiyacı Osmanlının Çerkeslerin sürülmesine göz yummasına tesir eden önemli bir faktördür.  

 

İngilizlerin Tavrı   

  1. yüzyılın başlarından itibaren İngiltere ile Çarlık Rusyası arasında büyük bir oyun oynanmaya başlanmıştır. 

İngiltere sanayisini tamamlamış, sanayi için gerekli olan hammaddeyi de sömürgeleştirdiği bölgelerden sağlamaktadır. Dolayısı ile sömürge bölgelerine giden yolların güvenliğini sağlamak durumundadır. Buna karşılık Çarlık idaresi de İngiltere’ye rakip olarak batıya yayılmayı ve sıcak denizlere inmeyi politik ve askeri hedef olarak belirlemiştir. Bu oyuna zamanla Fransa da katılmıştır. İşte bu oyunun sahnelendiği sahaların başında Karadeniz-Kırım-Kafkasya gelmektedir. Dolayısıyla Kafkas Halkları yine iradeleri dışında bir oyunun aktörleri olmaktadır. Bu oyunu bu bölgede kazanmak için İngiltere her türlü eylemi meşru aymıştır.  

1- Bölgeye sürekli olarak gönderdiği ajanlarla Kafkasya halklarını uzlaşmaz bir durumda Rusya ile savaş etmeye teşvik ve tahrik etmiştir. Görüntüde onların bağımsızlık mücadelesine omuz verdiğini sık-sık dile getirmiş olmasına karşın mücadele içinde olan halklara muhtaç oldukları yardımı siyasi ve askeri olarak hiçbir şekilde yapmamıştır.  

2- Osmanlıyı devamlı olarak kendi politikası çerçevesinde hareket etmeye zorlamış ya da ikna etmiştir.  

3- Kafkasya’daki dini anlayış ve hareketlerini sürekli olarak kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeye çalışmıştır  

4- Diğer taraftan da Çarlık idaresi ile sürdürdüğü gizli uzlaşmalarla hem Osmanlıların parçalanmasına yardım etmiş hem de Osmanlıların Kafkas Halklarını ülkesine kabul etmesini politik olarak empoze etmiştir. Nitekim daha önce belirlediği güvenlik hattını güneye, Akdeniz’e çekmek suretiyle Rusların Balkanlar ve Karadeniz’i nüfuz altına almasına yardımcı olmuştur. 1856 Paris Konferansında İngiliz delegasyonunun: ‘Kafkasya’yı Rusya’ya terk ettik, şimdi Kafkasları kurtarmak kalmıştır’ sözü bütün bu politikaların özünü açıklamaya yetmektedir. Ancak İngilizlerin aldatma politikası bununla da bitmeyecek, 1878 Berlin anlaşması ile Çerkeslerin Balkanlardan sürülmesi ile ilgili Rusya tezine destek verecektir.  

  1. yy. da İngiltere ile Çarlık Rusyası arasında oynanan bu oyun aslında bitmemiştir ve bitmeyecektir de. Bugün oynanan ikinci büyük oyunda İngiltere’nin asli yerini ABD almıştır. 

Değinilmesi gereken bir gerçek; İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğunun özellikle İngiltere’nin Çerkeslerin geleceğini açıkça ve önceden bilebildikleri halde; hiçbir şekilde uzlaşma tavsiye etmedikleri ve vatanlarında kalmalarını empoze etmedikleri hususudur. Güçleri olsun olmasın hep direniş dediler. Bu bekli de sürgünü hazırlayan en büyük faktör olmuştur.  

Kafkasya’nın iç yapısı da sürgünün oluşmasında çok önemli rol oynamıştır. Kafkas halklarının iç yapısını tam anlamıyla anlatabilmek için başlı başına bir tarih yazmanın gerektiğine samimi olarak inanmaktayım. Bu nedenle bazı özellikleri sıralayarak konuyu özetlemek istiyorum.  

 

İç Nedenler  

1- Politik birliğin olmayışı sonucu, daha 1500 lü yıllardan itibaren Kafkasya’ da dış güçlere karşı takip edilecek politikada ortak bir tespitin ve ortak bir doğrunun oluşturulmadığını görmekteyiz.  

2- Kendi feodalizm koşullarına göre daha o dönemlerde destek açısını Rus Çarlık idaresi, Osmanlı idaresi ve Kırım hanlığı bakımından feodal ve asillerin anlayışı olarak bölündüklerini, şartlarının gelişmesine göre taraf değiştirdiklerini ve birbirleri ile rekabet, mücadele içinde olduklarını tespit edebiliyoruz.  

3- Bu iki faktörün neticesi olarak ortak bir yönetim ve ortak bir askeri gücün oluşturulamadığı da tarihi bir gerçektir.  

4- Kafkasya’nın doğusu ile batısı arasında hemen-hemen hiçbir konuda bir iletişim ve iş birliği sağlanmamıştır.  

5- Özellikle 1860 lı yıllarda yapılmış olan toprak reformu, köleliğin kaldırılması ve feodallerin kölelerini serbest bırakmaya, topraklarının onlarla paylaşmaya zorlanması göçün çok önemli bir faktörü olmuştur. Nitekim yukarıda ifade ettiğim gibi Çarlık idaresi bu düzenlemelerden doğan rahatsızlığı göçün telkini bakımından çok etkili olarak kullanmıştır. Özellikle Kabardey ve civarı Çerkesler için.  

6- Dinin Kafkas toplumlarınca veya yönetici durumunda olan liderlerince anlaşıldığı tarzda ele aldığı zaman iki özelliğini görüyoruz.  

Birincisi; Dinin, özünde savaşçı olan Kafkas insanına direnme ve mücadele gücüne pozitif etki etmesi. Bu savaşların kaderine çok büyük etki etmiştir.  

İkincisi: Dinin Kafkas insanına çeşitli uygulamaların tesiri ile (propaganda, hilafet, şahadet, Kâbe-Müslüman toprağında ölme, Hıristiyan ölmemek vs.) vatanda kalmayı değil göç etmeyi empoze etmesidir.  

Prof. Kemal Karpat hocanın deyimi ile bu özellik Kafkas halklarının Osmanlıya göç etmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Bu anlamda dinin Kafkas halklarında uzlaşma kültürünün gelişmesini sağlayamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.  

7- Savaşlarda görev alan liderlerin VATAN, ÖZGÜRLÜK, DİN, GÖÇ gelişen dünya politikaları ve dünya olayları hakkındaki yetersizlikleri, bu politikalarında da etkili olmuştur.  

8- Dış politikayı hiçbir analiz ve değerlendirmeye tabii tutmayarak çokça güvenmeleri de olumsuz bir etki yaratmıştır.  

9-Kırım hanlarının ve Mirzalarının daha önce göçmüş olmaları, sarayla kurulan akrabalıklar, daha iyi ve rahat bir yaşam için verilen yanlış bilgiler de etkili olmuştur.  

   

Sonuç  

Yukarıda sıralamaya ve açıklamaya çalıştığımız sebepleri çok kısa olarak özetlemek gerekirse.  

‘Kafkas halklarını sadece öldürerek esaret altına almak mümkündür.’ Yermelov – Kafkas orduları komutanı. Çarlık Rusyası’nın düşüncesi.  

‘İngiltere; Karadeniz ile Hazar denizi arasında oturan Çerkesleri ve diğer halkları Rusya’yı korkutmak için bir araç olarak kullanıyordu.’ Mikail S.Çaykovski. İngiltere’nin Kafkas halklarına yaklaşımı.  

1774 Kaynarca anlaşmasından itibaren, Çarlık Rusyası ile yapmış olduğu her anlaşmada, özellikle 1829 Edirne anlaşması, 1856 Paris anlaşması gibi adım-adım ve peyderpey Kafkasya’yı Çarlık Rusya’ya bırakan ya da bırakılmasına göz yuman pasif Osmanlı politikası bu sürgünü ve göçü hazırlamış, uygulanmasını sağlamıştır.  

Bunlara Kafkas halklarının yukarıda saydığımız zaaflarını da ekleyebiliriz. Fakat esas olan yukarıda özetlediğimiz üç zihniyet ve üç tavır; ÇARLIK RUSYASI, OSMANLI İMPARATORLUĞU, İNGİLTERE, SÜRGÜN ve GÖÇ sonucunu yaratmışlar ve uygulamışlardır.  

Bütün bu olumsuzluklar içerisinde Kafkasya ve Kafkas halkları savaşı kaybetmişlerdir. Kelimenin tam anlamı ile topraklarından bir soykırım politikası ile sürgün edilmişlerdir. Büyük bir bölümüne; psikolojik, sosyolojik, ekonomik, idari, askeri baskılar ile göçten başka bir seçenek bırakılmayarak, GÖÇ GÖRÜNTÜSÜ verilerek ama aslında kitlesel göç zorlanmış ve uygulanmıştır.  

Bir çok kaynağın belirlediği gibi savaşların sonucunda 2.5 milyona yakın insan vatanından sürülmüştür. Sürgüne gönderilen bu insanların maceraları; sürgün yollarında, limanlarda, gittikleri ve yerleştikleri yerlerde devam etmiştir. Hastalıklar, toplu ölümler, açlıklar, iskan politikaları, doğal ve zorunlu asimilasyon hareketleri bu insanların peşini bırakmamıştır, hiçbir zaman da bırakmayacaktır. Bu olumsuz olgular, daha göçün ilk anlarında fark edilerek dönüş çabaları başlatılmış ise de heyhat terk edilen toprak bir daha ele geçmemiştir, dönüş yolu da politik olgularla Çarlık Rusya’nın baskıları, Osmanlı İmparatorluğu’nun uygulamaları ile kapatılmıştır ki sınıra yakın iskanlarda bile izin verilmemiştir.  

İşte tüm bu acı dolu geçmişi unutmamak ve onu yaşatmak amacıyla 1991 yılında Nalçik’te toplanan Uluslararası Çerkes Kongresi aldığı bir kararla 21 mayıs 1864 gününün ‘Anma Günü’ olarak değerlendirilmesini Cumhuriyetlere teklif etmiştir. Bunun üzerine; Kabardey- Balkar, Karaçay-Çerkes ve Adıge Cumhuriyetlerinin Parlamentoları 21 mayıs gününü ADIĞE HALKLARINI ANMA GÜNÜ – KAFKAS SAVAŞ KURBANLARINI ANMA GÜNÜ – ULUSAL YAS GÜNÜ olarak anma kararı almıştır.  

21 mayıs günü o tarihten itibaren çeşitli etkinliklerle gerek Kafkasya’da gerekse diasporada anılmaya devam etmiştir ve etmektedir. Savaş ile barışı, acı ile kaderi bir arada yaşamayı öğrenen Kafkas halkı bu günü sadece bir matem günü olarak değil bir birlik ve birleşme günü olarak anmakta ve uygulamaktadır. (Devam edecek)  

*Abhaz Dernekleri Federasyonu organizayonu ile; 24 Mayıs 2010 günü, Kafkas-Abhazya Kültür Derneği’nde düzenlenen paneldeki konuşmadır.   

 

Sayı : 2010 08