Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Avukat Fevzi Gümüş:
‘AKP Alevileri tehdit görüyor’
İddia ediyorum ki; bu ülkede ailesinde, yakın çevresinde ya da okulda Alevilere karşı olumsuz bir söz duymadan büyüyen yoktur. Ne yazık ki; Alevilerin yaşadığı bu ötekileştirme, dışlanma ve devlet baskısında, o günlerden bu yana bir değişim olmadı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Avukat Fevzi Gümüş’ün deyişiyle;
‘Devletin tek tipleştirici, Türk-Sünni kimliğini herkese giydirme çabası’ bugün de AKP eliyle sürüyor. “Hiçbir zaman olmadığı kadar, bu iktidar döneminde ayrımcı politikalar ayyuka çıktı” diyen Fevzi Gümüş, Alevi Açılımını gündeme getiren AKP iktidarının, açılım bir yana sorunları daha da ağırlaştırıcı ve iki yüzlü bir politika izlediğini söylüyor. Alevi çocuklarının zorunlu din dersi yoluyla asimile edilmesine bütün demokratik yöntemlerle karşı duracaklarını vurgulayan Fevzi Gümüş’ün en çarpıcı tespitlerinden biri ise şu oldu: “AKP Alevi Açılımını gözden çıkardı.”
Fevzi Gümüş’e Ankara’nın ayazında neden 24 saati sokakta geçirdiklerini, zorunlu din dersi uygulamasının Alevi çocuklara etkisini, Alevi köylerinde hükümet uygulamalarının niteliğini, Diyanet’in stratejisini ve önümüzdeki döneme ilişkin beklentilerini sorduk. Gümüş’ün verdiği yanıtları; ‘Demokratikleşme, inançlara özgürlük, yaşam biçimine saygı’ isteyen herkesin gündemine alması gerekir.
Devlet Bakanı Çelik, din dersi kitabının Alevilerle ilgili bölümünü Alevilere yazdıracaklarını açıkladı. Bu sizin için tatmin edici oldu mu?
Bizim derneğimizin de içinde bulunduğu demokratik Alevi örgütlenmesi genel olarak zorunlu din derslerinin, gerçekten laik bir ülkede olmaması gerektiği inancında. Bu yüzden de müfredatın içinde Alevilerle ilgili bilgileri içeren kimi değişiklikler yapılması Aleviler açısından kabul edilebilir bir çözüm olamaz.
AİHM kararı tam olarak ne diyor? Kaldırılması mı, seçmeli hale getirilmesi mi yoksa içeriğinin değiştirilmesi mi?
Hükümet çevreleri bu konuda bir bulanıklık yaratarak, idare mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararlarının içeriğini boşaltmaya çalışıyor. Bir kısım Alevileri de bu yolla ikna edebileceğini düşünüyor. Ama AİHM’in kararı çok açık. Birincisi; “Ebeveynlere, çocuklarının dini eğitim alıp almaması konusunda muafiyet tanınması gerekir” diyor. Bunun anlamı; seçme hakkıdır. Dolayısıyla bizim ‘zorunluluk kalksın’ talebimiz AİHM kararıyla da desteklenen bir taleptir. İkincisi; “Var olan din dersi müfredatı, demokratik toplumun gereklerine uygun değil. Çoğulcu ve eşitlikçi değil. Dahası farklı inançlar arasında hoşgörüyü artırıcı nitelikte değil” diyor. Bu ancak genel dinler tarihi dersi olabilir. Bu derste Müslümanlığın yanı sıra Hıristiyanlık, Musevilik hatta Hinduizm, Budizm gibi başka inançların da öğretilmesi gerekir. AKP bu konuda ikiyüzlü bir politika izliyor ve kamuoyunu da yanıltıyor.
Devlet Bakanı Faruk Çelik açık şekilde; “Bizim parti programımızda din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması yok” dedi. Ben gittikçe AKP’nin inanç özgürlüğü konusunda, özellikle Alevi taleplerine karşı sertleşeceğini, o geçmişten beri taşıdığı Sünni refleksleri, İslamcı refleksleri öne çıkaracağını düşünüyorum.
Peki şimdi neden AKP politika değiştirdi?
Bugün dile getirdiğimiz talepler, 3 Haziran’da yapılan Çalıştay gündemine getirilen, dahası ortaklaşılan taleplerdir. Görünen o ki; Hükümet demokratikleşme konusunda mesafe almakta zorlanıyor. ‘Kürt sorunu’ ile ilgili bir açılım başlattı, ama şu anda patinaj yapıyor ve bir arpa boyu yol almış değil. Bu durumun Alevi sorununda da, başka demokratikleşme taleplerinde de hatta Roman açılımında da varlığını sürdürdüğünü görüyoruz. AKP’nin geleneksel siyaset algısının dışına çıktığı yönündeki kamuoyu algısı değişmeye başladığı için telaş içindeler. Referandumda aldıkları onaydan da kaynaklı, geleneksel siyasi reflekslere döneceklerinin işaretleri bunlar. Mesela Devlet Bakanı Çelik’in ‘bu eylem yapan Aleviler, dinden ne istiyor’ açıklamaları ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB), strateji belgesinde ‘dini tehdit edenler’ grubunda, zorunlu din dersinin ve DİB’in kaldırılmasını isteyen Alevileri sayması, buna uyan bir yaklaşım.
DİB’in tespitlerinin bir bakan tarafından ifade edilmesi büyük bir talihsizlik. Bu açıklama, artık hükümetin kendi düşüncesi ve kurgusu yönünde yürüyeceğini gösteriyor.
Yani bu açılım da mı askıya alındı?
Bir uzlaşma aramayacakları açık. Bakanın açıklamaları bunu işaret ediyor. Bu durumda Alevilerin de demokratik istemler ekseninde mücadeleye devam edeceği açık. Dolayısıyla önümüzdeki dönemin gerilimli olacağının bütün işaretlerini veriyorlar. Ayrıca AKP’nin, özellikle Aleviler konusunda referandumdan sonra politika değişikliğine gittiğini de düşünüyorum.
Referandumdaki ‘Evet’ sonucu, AKP’nin uzlaşma politikalarını değiştirmesine mi neden oldu?
Bugüne kadar AKP, ‘Açılım’ vs. ile en azından bir kesim Alevinin siyasal desteğini alacağını düşünüyordu, ama referandumla birlikte bu ümitlerinin de sona erdiğini düşünüyorum.
Yani AKP, Alevileri gözden mi çıkardı?
Evet, gözden çıkardığını düşünüyorum. Çünkü Başbakanın referandumdan sonra yaptığı konuşmada bütün kesimlere teşekkür ederken, Alevilerden bahsetmemesi de bunu gösteriyor. Yine Başbakanın referandum sürecinde olumsuz Alevi algısını körükleyen beyanları da bunu destekliyor. Çorum’da yaptığı konuşmada Ebu Suud’u öve öve bitiremedi. Ebu Suud tarihte, ‘Alevilerin canı malı helaldir. Katli vaciptir’ fetvası veren bir Şeyhül İslam’dır. Fetvalardır ki; toplumda Alevilere yönelik, bilinçaltındaki yanlış bilgileri canlı tutmuştur. Başbakanın bunu bilmeden, bunun hesabını yapmadan konuşması mümkün değil. Önümüzdeki süreçte iktidarın Alevilere yaklaşımının daha da sertleşeceğini düşünüyorum. AKP, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ile Alevi Bektaşi Federasyonu’nun da içinde bulunduğu kimi örgütleri, uç, marjinal Alevi taleplerini dile getiren örgütler gibi göstermeye çalışacak. Bu nedenle özellikle demokratik zeminde mücadele eden Alevilere çok ciddi görevler düşüyor. Türkiye’nin daha demokratik, daha eşitlikçi bir ülke olması için, eşit yurttaşlık talep eden her kesimin bir araya gelip, mücadele etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
AKP’nin politikası Aleviler arasında da bir yarılma yaratmış gibi görünüyor. AKP politikasını bu ayrımlar üzerinden mi yürütüyor?
Aleviler homojen bir topluluk değil. Örneğin, bütün Alevi örgütleri, Cem evlerinin Alevilerin inanç merkezi olduğu konusunda hemfikir. Bazıları zorunlu din derslerinin içine Alevilik konarak devam edebileceğini düşünüyor. Kimileri de seçmeli olabileceğini düşünüyor. Yine bir kısmı kaldırılması yerine Alevilerin de DİB’de temsil edilebileceğini ifade ediyorlar. Ama şu çok açık; farklılıklar olsa bile demokratik, evrensel değerler açısından savunulabilecek konuların arkasında durulması gerekiyor. Bunların başında da Türkiye’nin laik-demokratik bir ülke olması geliyor. Bu bakımdan AKP’nin ‘Aleviler arasında da ayrımlar var’ türü yaklaşımı aslına bakarsanız, kendi politikasını, kendi zihinsel dünyasını bir kesim Alevi ile buluşturma çabasının ürünü.
Siz laikliği nasıl tanımlıyorsunuz?
Gerçekten laik bir ülkede devletin; bireylerin inanç dünyasına müdahale etmemesi gerektiğini, toplumsal hayatın devletin dinsel baskılarına maruz kalmaması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla devletin kullandığı tüm müdahale araçlarının ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Esasen bu da evrensel anlamda laikliğin tanımıdır, anlamıdır. Oysa zorunlu din dersleri aracılığı ile de DİB aracılığı ile de, şimdi yeni yeni ortaya çıkan ‘mahalle imamları’ gibi uygulamalarla müdahale aracı haline gelmiş kurumların kaldırılması gereği açık. DİB bugün, Türkiye’de, farklı inançları, Alevileri, hatta İslam’ın içindeki farklı mezhepleri yok sayan bir Sünnilik kurumu haline gelmiş ve aile hayatına kadar müdahale edebilecek tarzda örgütlenmiş durumda.
Din derslerinin zorunlu olması AİHM kararında bir çocuk hakkı ihlali olarak da değerlendiriliyor mu?
Tabii ki. Çocuğun eğitsel olarak kendisini geliştirmesine açık olduğu yaşlarda, devletin o çocuğu bir dinsel kalıba sokması, çocuğun kendini geliştirmesine, kavrayışına etki eden bir süreç. Dolayısıyla biz, zorunlu din dersinin Aleviler açısından bir asimilasyon politikası olduğunu, buna vurgu yapmak için söylüyoruz. Alevi çocukları kendi ailesi içinde başka bir inançsal, kültürel yaşam içindeyken, okulda kadınların elini tutmanın, kadınlarla birlikte ibadet etmenin günah olduğu öğretiliyor. Bu eğitime tabi tutulduktan sonra, gelip ailesiyle gerilimler, çelişkiler yaşayan yüzlerce çocuk, genç var. Bu sorun sadece bizim sorunumuz da değil. Toplumdaki bütün farklı inançtaki kesimlerin sorunu. Hatta çocuklarına devlet Sünniliğinin verilmesini istemeyen Sünni vatandaşların da, tabii ki inançsızların da sorunu.
Diyanet’in 2007 tarihli Stratejik Planı’nın ‘Tehditler’ bölümünde Alevilerin tarif edilmesi, AKP’nin politikasının bir yansıması mı?
DİB, devlet içinde bir kurumdur. Üstelik DİB’den sorumlu bir devlet bakanlığı da vardır. Bu bakan da AKP iktidarı tarafından atanmış biridir. Dolayısıyla, DİB’in Alevileri tehdit olarak algılayan strateji belgeleri, raporlar düzenleyerek açıklaması, doğrudan AKP’nin politikasıdır. DİB’in kaldırılmasını isteyen kesimlerin tehdit olarak algılanması hükümetten bağımsız olamaz. Devlet bakanının da ‘ne istiyorsunuz dinden’ demesi yakında laikliğin önündeki kurumların ortadan kaldırılmasını isteyen herkesi dinsizlikle, din düşmanlığı ile itham edeceklerinin işareti. Aslında devletin bakanı, toplumun bir kesimini bir kesimine karşı kışkırtmış oluyor.
2011’de yeni bir anayasa sözü verdi Başbakan. Sizin yeni anayasadan beklentileriniz neler?
2011’de yeni bir anayasa yapılması, bu darbe artığı anayasadan kurtulmayı istiyoruz. Ama yeni anayasanın, toplumun mağduriyet yaşayan kesimlerinin sorunlarına ne kadar çözüm getirecek bir demokratiklik içinde gerçekleşeceği konusunda şüphelerimiz var. Örneğin anayasada kısmi değişiklikler yapılırken, zorunlu din dersleriyle ilgili anayasanın 24. maddesinde de düzenleme yapılabilirdi, yapılmadı. Örneğin DİB, bir anayasal kurum olmaktan çıkarılabilirdi. Bunları yapmadı. Bu yüzden AKP’nin liderliğinde yürütülecek bir anayasa çalışmasının sadece Aleviler açısından değil, tüm toplumsal kesimler açısından tatmin edici bir sonuç çıkaracağını düşünmüyorum. Ama AKP’nin hegemonyasının dışında davranabilecek unsurların desteği sağlanabilir. Bence önümüzdeki seçimlerde mutlaka Türkiye’nin daha demokratik; daha eşitlikçi, daha özgürlükçü, daha laikçi bir seçeneği yaratması ve AKP’den kurtulması lazım.
AKP neden din dersini zorunlu tutmakta ısrarlı sizce?
AKP’nin zorunlu din dersleriyle ilgili yapmaya çalıştığı şu; tek tek bireyleri dava açmaya zorlayarak, yıldırmaya çalışıyor. Şu anda Türkiye’de 50 ila 100 civarında dava açıp, idare mahkemelerinden karar almış Alevi var. Ama çocuklar açısından eğitim süreci kabul edilebilir bir süreç değil. Çünkü çocuk tek başına dersin dışında duruyor. Ama bunun kendisi de o çocuklar açısından dışlanma yaratan, baskı yaratan bir süreç oluyor. Bu çocuklar o okullarda mimleniyorlar. Çocukların içinde de öğretmenlerin içinde de dışlanıyorlar. Hükümet, AİHM kararına uymak yerine aileleri ve çocukları yıldıran, onları dışlayıcı süreçlere iten bir politika izliyor.
Bu derslerde nasıl bir uygulama yürütülüyor?
AKP çevrelerinin, ‘Sünniliğin kuralları öğretilmiyor’ türünden açıklamaları gerçeği yansıtmaktan uzak ve doğru değil. Din dersinin içeriği ile ilgili durumun anlaşılması için birkaç örnek vereyim. Çocukları sıraların üstüne çıkartıp, namaz kıldırıp, hatta bunun üzerinden not veren öğretmenler olduğunu biliyoruz. Dahası çocuklara ‘namaz ağacı’ adını verdikleri bir resim dağıtıyorlar. Bölümlere ayırmışlar. Çocuklar beş vakit namaz kıldığında bir yaprağı işaretliyor. Yani çocukları doğrudan Sünni kuralları uygulamaya zorlayan araçlar kullanılıyor.
Önümüzdeki dönemde özellikle inanç özgürlüğü başta olmak üzere, bütün diğer özgürlükler konusunda iktidarın iki yüzlü davrandığını, demokratikleşme konusunda İslamcı kimliğinden sıyrılmadığını, hem iç hem de Avrupa kamuoyunda tartışılır kılmak için elimizden geleni yapacağız.
Eylem planlarınız içinde eğitim boykotu da var mı?
Boykotu şu anda yaygın biçimde tartışıyoruz. Kürtler daha örgütlü ve bu konuda disiplinliler. Anadilde eğitim boykotunu yapabildiler. Bence doğru da yaptılar. Bütün mağduriyet yaşayan kesimlerin mağduriyetlerini ortadan kaldıracak demokratik eylemleri Türkiye’nin gündemine taşıması gerekiyor. Aleviler açısından da zorunlu din dersleri boykotu bence günceldir ve anlamlıdır. Okula gidebilirler ama din dersinin olduğu saatte sınıfa girmeyerek boykot uygulayabilirler. Her yerde uygulama zemini bulamayabiliriz. Ama Dersim’de, Ankara’nın, İstanbul’un, İzmir’in belli bölgelerinde uygulayabiliriz.
Alevi köylerinde, geçmişten farklı olarak AKP politikalarının baskıcı, zorlayıcı bir uygulaması var mı?
AKP İslamcı referansları esas alan bir parti. Ne kadar ‘demokratım, özgürlükçüyüm’ dese de sınırları sonunda geliyor; Sünni ulemanın onayına ve rızasına dayanıyor. Alevilerle ilgili bu gergin politikasının bundan kaynaklandığını düşünüyorum. Alevilerin sorunları bu iktidar döneminde ortaya çıkmış değil tabi ki. Sistemin tek tipleştirici Türk ve Sünni kimliğin dışındaki kimlikleri yok sayan bir yapısı var. Ama AKP sekiz yıllık iktidar dönemine rağmen tek bir samimi adım atmadığı gibi var olan sorunları da derinleştirici bir politika izliyor. Özellikle Alevi köylerine cami yapımı uygulaması bu iktidar döneminde bir devlet baskısı olarak varlığını sürdürüyor. Örneğin kaymakamlar, çok sıradan idari görevliler, kamu yöneticileri elektrik, yol su gibi temel ihtiyaçların karşılanması karşılığında Alevi köylerini cami yapımına zorluyor. Alevi köylerinin tamamında imam yoktu. Şimdi AKP sistemli şekilde imam atamaya başladı. Ellerine şöyle bir ajanda da verdiler; ‘Gidin, onların kültürel değerlerinin bir parçası haline gelin. Saz çalın, türkü söyleyin ama camiye gelmelerini sağlayın’ şeklinde.
Çocuklar okulda öğretmenlerinden, idareden ya da diğer çocuklardan nasıl bir tavır görüyorlar?
Alevi çocukları hiçbir dönemde olmadığı kadar bu iktidar döneminde fiziki şiddete varan saldırılara maruz kaldılar. Geçtiğimiz günlerde Elazığ’ın Karakocan İlçesinde, ‘Alevi çocukları için servis koymayın’ diyen kaymakam kamuoyuna yansıdı. Çocuklar öğretmen ya da diğer çocuklar tarafından tartaklanıyor, baskıya uğruyor. Hiçbir zaman olmadığı kadar, bu iktidar döneminde ayrımcı politikalar ayyuka çıktı. AKP, ‘biz bunu tartışılabilir hale getirdik, kamuoyu bunu tartışıyor’ diyerek sahte bir politika geliştiriyor. Ama öte taraftan, bu tür hak ihlalleri hiçbir dönemde olmadığı kadar yaygınlaşmış durumda.
Sayı : 2010 10
Yayınlanma Tarihi: 2010-10-01 00:00:00