Ali Çurey
Sevgili Dostlar,
Yıllardır Hatti-Hititlerle uğraşarak evimi de çevremi de bıktırdım. Bu konuyu açtığımda birilerinin “Yeter artık” diyeceği korkusuyla konuya değinemez oldum. Bunu sezinlediğimde kendimce bir söz oyunu yaparak konuyu bir başka platforma kaydırıyorum. Başka platform dedimse sanmayın ki kendi sahamın dışında bir konu. Örneğin “Anavatana dönüş” veya “Dönenlerin sorunları” gibi yine bilinen fasit daire.
Bu kez haydi biraz entel takılalım, becerebilirsem tabii. Konu son günlerin sıcak, sıcak olduğu kadar da soğuk olan “Referandum” meselesi. Bir gürültü ve patırtı ile sonlanan oylama ve oyalama eylemi bilindik yüzde kaçlarla noktalandı. O uğultulu vuvuzela* belasından “Oh be dünya varmış” dedirten sükunete erdik. Siyasi şovmenler eteklerindeki taşları döktüler. Bağırdılar, çağırdılar ve birbirlerine akla gelmedik hakaretler yağdırdılar. Birileri diğerlerine üstün gelmenin sevinci içinde iğdiş zevki çıkarıyor. Bu arada ben de “Acaba bu hırgürün içinde cebime ne girdi?” diye düşünürken pek dost görünen bir esnaf komşumla aramızda şöyle bir konuşma geçti:
– Eyyy, Ali ağabey bak biz kazandık.
– Ee, Allah versin. Mübarek olsun.
– Yok öyle değil, daha çok oy almamız gerekir.
– Alın, engel mi var?
– Var tabii.
– Kimmiş ve neymiş engel?
– Allah için çalışacağız, çalışmayanlar var.
– Boş ver başkalarını sen çalışmana bak.
– Ali ağabey sen de çalış ve bize katıl.
– Nasıl katılayım? Ben katıldığımı sanıyorum.
– Camiye gel, cemaate katıl. Cuma saatinde dükkanını kapat.
– O da olur inşallah.
Böyle dedim ama komşu tatmin olmadı. Onun istediği gibi olmamı ve davranmamı istiyor. Abanın altından da sopayı gösterip aklı sıra beni “iyi olan” yola davet ediyordu. “Ali ağabey sana bugün güzel bir yeni rakı içireyim” diyen bir başka dost ya da komşuyla bu dindar arkadaş arasında acaba nasıl bir samimiyet ve iyi niyet farkı vardır? Zor bir yol ayrımı değil mi?
Şimdi bir Çerkes olarak kendimize soralım: “Ben kimim ve bu yarışın neresindeyim? Yanıt hazır biliyorum. “Bu memlekette yaşıyorum ve bir yurttaş olarak yurttaşlık görevimi yerine getiriyorum.” Buna elbette hiç kimse bir şey diyemez. Daha çok demokrasi ve daha çok özgürlüğü istemeyen olabilir mi? Aklından zoru yoksa olamaz. Ama benim aklımdan zorum var. Ayıp mı? Tekrar bir soru sorayım. Bu yarışın taraflarının söylemleri ağırlıklı olarak ne üzerinedir? Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoksa tüm söylemler Kürt halkının üzerine. Yani Kürt nüfusun oyunu alabilmek. Ve din üzerine. Varsa yoksa “Kürtler” ve “eşarp”. Yani yarışmanın sıklet merkezi bu. Ben Kürt değilim, bu bir. Allaha şükür dinimle de bir sorunum yok, bu da iki. Ekonomi başta olmak üzere herkesin ihtiyacı ne ise benim ihtiyacım da o kadar. O halde ben neyin mücadelesini vermeliyim? Çerkeslere bu özgürlüklerden (kültürel anlamda) bir şey düşeceği umudundaysam, yasal kuruluşlarımızı destekleyerek tıpkı Kürtler gibi “yasal güvenceye” dayalı isteklerimizin talep edilmesi gerek. Yani bu iş hesap kitap işidir. Bunun dışında “evet” ve “hayır” gelgitinde yapılacak münakaşa ve münazaralar havanda su dövmektir. Ben böyle düşünüyorum, bu düşüncemden dolayı beni kınamayın.
Sonuç olarak bu güzel ve özel ülkede yaşıyoruz. Yaşayacağız. Ama sadakat-ihanet köprüsünde yürürken duraklara çok dikkat edelim, aynı suda tekrar tekrar yıkanmayalım. “Evet” ve “Hayır” demek bir yurttaşlık görevi ise yerine getirilmiştir. Ve geride kalmıştır. Dostlarımın arasındaki incitici ve birbirini örseleyici söylem ve eylemler bitsin. Sağlıcakla…
*Vu (Wy) Çerkesçe “uğultu” demektir. (Jır mewu: Rüzgar uğulduyor.)
Sayı : 2010 11
Yayınlanma Tarihi: 2010-12-01 00:00:00