Sohum’dan Bakınca – Abhazya’ya Dönen Abazaları Ne Bekliyor?

0
475

Ya da Biraz da Şeytanın Avukatlığını Yapalım!
A.Papba

Abhazya’ya dönen Türkiyeli Abazaları ne bekliyor sorusunun bir yazıya sığan cevabını vermek olası değilse de, bu cevabın ipuçlarını değerli Jıneps okurlarına verme çabası tümden de anlamsız değil.
İşin salt pozitif tarafından bakıldığında anayurduna dönen Türkiyeli Abazayı, kuşaklar boyu yaşatılıp kendisine aktarılan sürgünlük acısının sona ermesinin vereceği iç huzurunun ve gerçekten cennet gibi bir doğanın beklediği pekala söylenebilir. İçki ile arası hoş olanların zaman ve mekan kısıtlaması olmadan her daim çeşit çeşit ucuz ve kaliteli votka bulabilmesi de işin cabası. Değerli yazar Hayri Ersoy’un (bilmeyenler için kendisinin aynı zamanda Abhazya’nın en namlı inşaat mühendislerinden biri olduğunu da ekleyelim) Sohum Limanı’ndan başlayarak, Abhazya’nın dört bir yanına dikmeye başladığı devasa bayrak direklerinde nazlı nazlı dalgalanan Abhaz bayrağının gönüllerde yaratacağı tatlı esintiyi de unutmamak gerek. Bir de Abaza mutfağının değişmeyen lezzetlerine rahatça ulaşabilmenin keyfini…
Kültürümüzün korunup korunamadığı, geliştirilip geliştirilemediği ile ilgilenenleri bekleyenler ise bence pek de o kadar iç açıcı değil. Her şeyden önce, geçmiş bir yazımda da belirttiğim gibi Rusya’nın, Rusça’nın ve Rus kültürünün Abhazya’da her geçen gün daha da artan etkisini hissetmemek olası değil. Sadece Abazaca bilen Türkiyeli bir Abazanın çarşı-pazarda, devlet dairesinde, sağlık veya eğitim kurumlarında işini sorunsuzca halletmesi neredeyse imkansız. Ya da örneğin meclis toplantısını bir izleyeyim dese (oturumların neredeyse tamamı Rusça yapıldığı için) Abhaz parlamenterlerin ne konuştuğu hakkında bir fikir sahibi olması da mümkün olmayacaktır. Televizyonu açtığında devlet büyüklerinin genelde Rusça konuştuğunu görecektir. Aynı şekilde, sokakta oyun oynayan Abaza çocukların birbirlerine yine Rusça seslenmeyi (ki hemen hepsi okulda ve ailede Abazaca öğrendikleri için aslında Abazacayı pekala bilmektedirler) tercih ettiklerini içi burkularak fark edecektir.
Türkiye’den Abhazya’ya dönen Abaza, ünlü Abaza Düğünü’nün neredeyse sonu gelmek bilmeyen bir içki faslına indirgendiğini, sosyal etkinliklerde alınan aşırı alkol ile bilinçsiz araba kullanımının neden olduğu trafik kazalarında ölen genç Abaza sayısının hızla savaşta kaybedilenlere yaklaşmakta olduğunu da yine üzülerek öğrenecektir.
 Abhazya’ya geri dönen Abaza, kendisinden önce aynı işi yapanların çoğunun Abaza Televizyonu yerine evlerine bağlattıkları uydu kanallarından sabah akşam Türk kanallarını izlediklerini hayretle müşahede edecek ve bir vakit sonra kendisi de aynı şeyi yapacaktır. İlk günler geride kalınca Türkiye’de hasretle aradığı, bulunca kalbi pır pır eden Abaza peynirini eskisi kadar çekici bulmayacak, eşe dosta Sohum’da beyaz peynir satan bir mağaza bulduğu müjdesini verenler kervanına katılacaktır. Yine Türkiye’den ana vatanına dönen Abaza kendisinden önce dönenlerin açtığı “Türk” fırınından “Türk” ekmeği alacak, “Türk” kasabından doğru düzgün et alabilmenin keyfini yaşayacak, “Türk Lokantasında” “Türk” yemekleri yiyip tatlı tatlı “Türkçe” sohbet ederken “yerlilerin” (yani Abhazya’da doğan Abazaların) kendisine “Türk” dediğini duyup içerleyecektir.
Türkiye’den dönen Abaza, başkent Sohum’da Nart Destanları ile ilgili ilaç niyetine bir iz aradığında, önce ümidi kesecek sonra onu kentin en dış mahallerinden birinde yıkılmak üzere olan eski bir Sovyet fabrikasının çökmek üzere olan duvarında bulacak, üzülse mi, sevinse mi bilemeyecektir.
Kısacası Türkiye’den anavatanına dönen Abaza’nın işi, diyasporadakinden hiç de kolay değildir. Karşı karşıya olduğu sorunları gerçekten bilince çıkartabilirse, onları aşmak için ilk adımı da atmış olacaktır.

Sayı : 2010 11

Yayınlanma Tarihi: 2010-12-01 00:00:00