‘Tarafsız’ ve ‘Cömert’ Rusya Karşısında Çerkesler*

0
472
*Haftalık İngiliz gazetesi Once A Week – Eneas Sweetland Dallas’ın 3.Eylül.1864 tarihli “Çerkeslerin Göçü” başlıklı yazısı.

Köylere saldırıp yaşlı, çocuk, anne ve hamile ayırmaksızın tüm bireylerini katletmek, ölü savaşçıların başlarını cesetlerinden ayırarak sokaklarda kavun gibi tekmelemek, evlerini yerle bir etmek, cesur ve gözü pek ırkın bir zamanlar mutlu yaşadığı toprakları vahşi hayvan ve yırtıcı kuşların yuvası haline getirmek tarafsızlık ve cömertliğin göstergesi ise Rusya bunu fazlasıyla becermiştir
Evlerini bırakıp yabancı bir ülkeye giden Çerkeslerin sayısı yüzlerden binlere, binlerden yüz binlere ulaştı. 8 Temmuz’da Londra Bar’da bir toplantıya katılan Lord Stradford, Türk topraklarına ulaşan Çerkes sayısının 300 bini geçtiğini, evlerini terk eden Çerkes sayısının gerçekte 400 binin üzerinde olduğunu belirtti. Geride kalanlar kendilerinden önce evlerini terk edenlerin çektiği sıkıntılardan haberdar olmazsa bu sayı giderek artacaktır.
Trabzon’daki elçimiz Stevens 19 Temmuz tarihli mesajında Trabzon’a 25 bin, Samsun’a 40 bin kişinin indiğini ve 200 bin kişinin daha beklendiğini söylüyor. Ruslar Çerkeslerin Haziran ayına dek topraklarını terk etmelerini istiyormuş. Ruslar Mart ayında 30 bin kişinin göç ettiğini ve Nisan sonuna dek bu rakamın 100 bini aşacağını söylemişlerdi. İstanbul’daki Sağlık Kurulu’nun raporuna göre o tarihte Samsun’da 80 – 90 bin arasında göçmen vardı. Göçmenler nerede ufacık bir barınak bulsa konaklıyorlar.
Böylesi bir kalabalığı Rusya’dan Türk topraklarına taşımak için çok sayıda nakil aracına gerek vardır. Oysa Türk hükümetinin bu konudaki imkanları kısıtlıdır. Türk hükümeti bu amaçla savaş gemilerini de yollamıştır. Rus hükümeti savaş gemilerinin askeri teçhizatlarını getirmemeleri şartını koymuştur. Lord Napier, Earl Russel’e gönderdiği mektupta şöyle demektedir: “Grand Dük Michael gitmek isteyenleri göndermek için Karadeniz’deki tüm Rus savaş gemilerinin ve ticari gemilerin kendi emrine verilmesini talep etmiştir”. Ancak Ruslar sadece birkaç savaş gemisi ile buharlı gemi göndermiştir. İngiltere Dışişleri Sekreteri Rusya ile ihtilafa düşmüştür. Çünkü Rusya İngiltere’nin göndereceği gemi sayısına sınır koymuş ve sadece 4 gemi gönderebileceklerini söylemiştir. Sağlık koşulları nedeniyle gemilerin çoğu yüzen karantina hastanelerine dönüşmüştür.
Geçenlerde yayınlanan bir habere göre günde 600 kişi ölüyor. Tüm bu zavallılıklara ekmek yokluğu da eklendi, çünkü salgın hastalıklar nedeniyle tüm fırıncılar dükkanlarını kapayıp kaçtı. Salgın hastalıklar suçiçeği, tifüs ve dizanteri. Ölümler sadece hastalıktan değil açlıktan da kaynaklanıyor. İngiliz hükümeti 600 ton peksimet yollamıştır. Ama İngiliz halkı Rus politikasının kurbanlarına duyduğu sempatiye rağmen her zamanki cömertliğini sergilememiştir.
Bu kadar çok insanın yerleştirilmesi için zamana ihtiyaç var. Bir kısmı Türk birliklerine katılmaları için Suriye’ye yollandı. Fransa ile Türkiye arasında 25 – 30 bin kişinin Cezayir’e yollanması için bir protokol imzalandığı söyleniyor. Göçmenlerin bir kısmı dört Türk ailesine bir Çerkes ailesi düşecek şekilde konaklamaları için dağıtıldı.
Sir Henry Bulwer bu düzenlemeyi çok yetersiz görmekte. 40 bin kişinin Danube kıyılarına gönderildiğini ancak üç hafta içinde 6 bin kişinin öldüğünü ve sağ kalanların da yiyecek ve giyecek sıkıntısı içinde olduğunu belirtiyor. Henry Bulwer Çerkesler’in Erzurum’la Karadeniz arasındaki bölgeye yerleştirilmesini, Trabzon ile Erzurum arasında yol inşa edilmesini ve Trabzon limanıyla Asya, Ermenistan, İran arasındaki ticaretin bu yolla sağlanmasını önerdi. Bu öneri yabancı basında İngiliz bencilliğinin bir göstergesi olarak adlandırıldı.
Moscow gazetesi Çerkeslerin nakledilişini canlı birilerinin değil de sanki sebzelerin taşınmasından bahseder gibi anlatırken bu sonucun Rusların dağlılara duyduğu kronik ve amansız düşmanlıktan kaynaklanmadığını söylemektedir. Kafkasya’da olası her yöntem denenmiştir; yerleşik halka ticari ayrıcalıklar sağlanmış, kabile reislerine hediyeler yağdırılmış, onların aracılığıyla düzen sağlanmaya, hatta İslam dini yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Ama bu yöntemlerden hiç biri başarılı olamamıştır. Moscow gazetesinde bu durum şöyle anlatılıyor: “İşte tüm bunlardan sonra Rus hükümeti hali hazırdaki yöntemi seçmiştir. Topraklarını ele geçirdiği kabilelere şöyle demiştir: Rus kolonileri arasında size toprak verilecek olan ovalara gidin, aksi takdirde dünyanın herhangi bir yerine, dilediğiniz başka bir yere doğru yola çıkın. Çünkü ormanlarınız ve dağlarınızda kalırsanız biz bugün gitsek, siz yarın yine silahlanırsınız. Batılı siyaset yazarları bu yönteme karşı çıkıyor. Ne düşünürlerse düşünsünler. Biz onaylıyoruz, çünkü bitmez tükenmez görünen bir savaşa son vermenin en başarılı yolunun bu olduğunu düşünüyoruz. Tüm kabilelerin göç etmesinin olağandışı bir olgu olduğunu ve gerçek nedeninden ziyade bizim acımasızlığımıza dayandırılmasının daha kolay olacağını kabul ediyoruz. Arzu edenler bu açıklamayla kendilerini mutlu hissedebilir.”
İnvalide Russe dergisi bu meydan okuyan tavrı takınmadan Rusya’dan nefret eden kabilelere karşı hükümetin takındığı tavrı anlatarak hükümeti mazur göstermeye çalışmaktadır: “Yönetimimiz altına girmeye isteksiz olan kabilelerin Türk topraklarına göçü onlarla ilgili yükümlülükler konusunda bizi rahatlatmıştır. Ancak gerçek çıkarlarını anlamaktan yoksun olduklarını düşünen İmparator Hazretleri içinde bulundukları duruma çare bulmak için olası tüm önlemleri almaya karar vermiştir”. Aynı dergi geçenlerde şunu yazmıştır: “Rusya’nın Kafkasya’da sergilediği tarafsızlık ve cömertliği göstermiş bir başka devlet örneği vermek zordur.”
Köylere saldırıp yaşlı, çocuk, anne ve hamile ayırmaksızın tüm bireylerini katletmek, ölü savaşçıların başlarını cesetlerinden ayırarak sokaklarda kavun gibi tekmelemek, evlerini yerle bir etmek, cesur ve gözü pek ırkın bir zamanlar mutlu yaşadığı toprakları vahşi hayvan ve yırtıcı kuşların yuvası haline getirmek tarafsızlık ve cömertliğin göstergesi ise Rusya bunu fazlasıyla becermiştir.
Rus gazetelerinde şöyle yazıyor: “Dağlıların durumu yabancı basının anlattığı kadar korkunç değil. Göçün ister istemez yarattığı sıkıntıların dışında bir sefalet ya da mahrumiyet yoktur. Suçiçeği dışında bir salgın yoktur, bu hastalık zaten ülkelerindeyken de vardı”. Lord Napier gönderdiği bir mektupta Grand Dük Michael’in “Türk topraklarına varıncaya kadar sefalet ya da salgın yoktu, Türk makamlarının hatalı yönetiminden kaynaklanmıştır” dediğini belirtiyor.
Rusya’nın böylesi büyük ve savaşa alışık bir ırkı yok etmesini kolaylaştıran şey, kendi içlerinde yayılan ihtilaf olmuştur. Tüm kabileleri başarıyla bir araya getirip Ruslara karşı beraber direnmelerini sağlayacak bir lider gerekirken, kendi aralarında çatışarak boşa zaman ve emek harcadılar. Kabilelere indirgenerek ortak düşmanlarına fırsat sundular.
Dağlarda kalıp boyun eğenler kendi aralarında kan davası gütmeselerdi ki bu bir işgalciye yapılabilecek en büyük yardımdır, sonuç böyle olmazdı. Dağlarda kalanlara boyun eğdirmeye çalışan Ruslar sadece bir kez direnişle karşılaştı. Köyler ya terk edilmişti ya da terk edilmek üzereydi. İnvalide Russe bu durumu şöyle anlatıyor: “Batı Kafkasya’da biat etmeyen kimse kalmamıştır, bu durumda Kafkasya savaşları bitmiştir.”
21 Temmuz’da Tiflis’te ayinler eşliğinde dini kutlamalar yapıldı. Ruslar zaferlerini Moskova, St. Petersburg ve başka yerlerde de kutladılar. Binlerce kurban cerahatli vücutlarından çıkan kokuyu soluyarak yatarken Ruslar Tanrı’ya minnetlerini sunuyordu.
*Haftalık İngiliz gazetesi Once A Week – Eneas Sweetland Dallas’ın 3.Eylül.1864 tarihli “Çerkeslerin Göçü” başlıklı yazısı.
Özet Çeviri: Serap Canbek

Sayı : 2010 11

Yayınlanma Tarihi: 2010-12-01 00:00:00