Başlarda kadın yani ana, ailenin tek atası, gelecek öbür kuşakların yaratıcısı olarak görülüyordu.
Daha Mezolitik Orta Taş Çağı olarak bilinen İÖ. 15 bin ile 8 bin arasında, tanrıçalar toplumda tek başına egemenken, bu egemenlik değişik bir biçimde görülmeye başlandı. Tanrıçalar giderek bir yardımcı aldı yanlarına. Bu yardımcı, bir oğul ya da erkek kardeşti. Aynı zamanda bu oğul ya da erkek kardeş, tanrıçanın sevgilisiydi. Yardımcılığa getirilen bu erkek oğul, sevgili ya da kardeş, süreçte tanrıçanın üzerinde üstünlük kurmaya başladılar. Nart Seteney’in oğlu Sosrukua, ilk zamanlar annesinin sözünü dinlerken; sonraki zamanlarda “kadın, sözünün kılavuzu olmaz!” demiş ve annesinin sözüne karşı durmuştu.
Çeşitli halklarda ana tanrıçaların birbirlerine benzeyen temel üç özellikleri vardı. Bunlar;
1- Tanrıçaydılar.
2- Kahraman oğul sahibiydiler.
3- Bakireydiler.
Bu tanrıçaların sevgilisi /oğlu/ yardımcısı olan kişiler, babasız olarak dünyaya gelmişlerdi.
Örneğin: İştar Temmuzi’yi babasız dünyaya getirmişti. Temmuzi hem oğluydu hem de sevgilisi. Kıybele – Attis ilişkisi de, Artemis – Adonis ilişkisi gibiydi. İsis – Osiris ya da Baal, Nansuri – Gılgamış’ın ilişkileri de aynıydı. Seteney – Sosrukua, Tehtis – Promete, Hera – Hepahistos, yine Tehtis – Akhileus gibi tüm tanrıçaların yardımcıları, tanrıçaların kahraman oğlu veya sevgilileriydi. Tüm bu tanrıçalar oğul ya da sevgililerini babasız doğurmuşlardı. Onların tümü de bakireydiler. Bu tanrıçalar birer yüce varlıktı ve onlar tüm yaşamın ana kaynağı olarak görülüyorlardı. Dolayısıyla tanrıları doğuran onlardı ve tanrılar, ana soyundan gelip, oğul olarak tanımlanıyorlardı. Toplumlarda daha o zamanlar zaten fizyolojik babalık ve oğulluk da bilinmiyordu. Kadınların bu konumda görülmesi, toplumda tüm malların ana yanlı soya geçmesini sağladı. Tanrıçaya tapınılmakla ana yanlı, ana soylu aile yapısı doğmuş oldu. Ana yanlı soy, ana yanlılık, malların ana soyundan olan oğulların, erkek kardeşlerin eline geçme hakkıydı. Ana yanlı soyda kadınlar güç sahibiydi.
Nartlarda da toplumun varlık kaynaklarını Seteney kullanıyordu. Yiyecek üreticisi, tahıl ve tohumun elde edilmesi, barınak ve komşu kabileler arası barış ve güvenliği, toplumun yeni buluşlarıyla elde ettiği iş aletlerini Demirci Tlepş’e öğreten, gösterten Seteney’di. Nart erkekleri Nart kadınlarına bağlıydı. Nart mitolojilerinde Seteney kıtlık ve kuraklık anında, savaşta ve barışta toplumun tüm sorunlarına çözüm bulmakla görevliydi. Onun yardımcısı Tlepş ve Sosrukua’ydı. Kadının konumu Nartlarda olduğu gibi başka toplumlarda da böyleydi.
Mezopotamya ve Mısır söylencelerinde Güneş Tanrısı Ra idi. Onu gökyüzüne yücelten ve oraya yerleştiren bir tek tanrıça vardı. Ua Zıt. O, Büyük Yılan Tanrıçası sayılıyordu.
Sonradan Zıt; Nut, Net ya da Nit oldu. Yaratıcıların yaratıcısı Baş Tanrıça olarak kabul edildi.
Ona, yani Baş Tanrıça’ya, Mısırlılar Hator derlerdi. Ve tüm söylencelerde Hator, yılan biçimini almıştır. Yukarı Mezopotamya (Dersim) söylencelerinde de yılan piton kabul edilmiştir. Hala bugün Dersim’de konuşulan dilde; Pi; ata soy, baba anlamına gelmektedir, to ise; sen anlamındadır. Pito(n) senin soyun, atan anlamında çivi yazılarında da mezar taşlarına yılan olarak resmedilmiştir.
İÖ. 3. ve 4. yüzyıllarda Herodot, Mısır’da kadınların pazar yerine gittiğini, sorunları onların çözümlediğini, işlerle onların uğraştığını, kocalarınınsa evde oturup dokuma dokuduğunu yazmaktadır. Sofokles ise, Mısırlı kadınların dışarıda işlerinin başında olduğunu, erkeklerin ise evde çalıştıklarını anlatmaktadır. Sonra bütün kadın tanrıçaların yerini erkek tanrılar aldı. Nartlarda da Seteney’in toplum içindeki konumu ve yerini oğlu Sosrukua alıyordu. Öne çıkan erkek oluyordu. Kadının konumu sönümleniyordu. Sümerlerde de İnanna en başta, Sümer cennetinin Ecesi olarak yaşamıştı. Yüzyıllar sonra Sümer’den getirilmiş Babilli İştar’a dönüştürülmüştü. Sümer söylencesinde İnanna, gücünü ve her şeye yeten öfkesini, oğlu Temmuzi’nin kendisine doğru – dürüst saygı göstermeyi kabul etmemesi üzerine Ölüler Ülkesi’nin şeytanlarının eline bırakmıştı. Bu olay, sonradan, Babilli İştar söylencesine evirilmişti. İÖ. 3000’lerde Sümerlerle çağdaş olan Elamlıların; “İlk dönemlerinde kadın ve erkek din görevlileri tanrılara hizmet ediyor, eski Sümer geleneklerine göre, erkekler dinsel törenleri yöneten Yüce Kadının önüne çıplak çıkıyordu”. Nart kadını Seteney de toplumda pek çok alanda pek çok yetkilerle donatılmışken, zamanla bütün yetkileri alındı elinden.
Sosrukua artık annesi Seteney’e: “Kadın sözünün kılavuzu olmaz!” demişti. Seteney de oğlu Sosrukua’yu: “Öğüt artık kadının elinden alındı” diye yanıtlamıştı.
Sonraki süreçlerde tüm semavi dinler de, kadını -yetkiye sahip kadını- zor altına aldı.
Tanrıçalık ve yetki alındı kadının elinden, dinler kadına zor uyguladı. “Doğururken çektiğin acıyı arttıracağım, eziyet içinde doğuracak, gene de kocanı arzulayacak ve hep onun yönetiminde olacaksın.” (Yaratılış 3-16). Erkeğin kadından üstün olduğunu, üstün görülmesi gerektiğini bu ilk emir ortaya koyuyordu. Ve ayrıca: “Kadın uysalca ve sessizce öğrensin.
Ama kadının öğretmesine ya da erkeği yönetmesine izin veremem; o sessiz kalmalıdır.
Çünkü önce Âdem yaratıldı; Âdem aldanmadı, aldanan ve günah işleyen kadındı.”
Zamanın en ünlü filozofu Pitagor da: “Düzeni yaratan erkek ve ışıktı. Kaosu yaratan kadındı. Karanlık kadındı” diyecek kadar erkek egemen düşünüyordu. Tarihte kadınların konumları böyle böyle sönümleştirildi.
Sayı: 2011 01