Bilgi Üniversitesi’nde 21 Şubat Dünya Anadil Günü

0
542

Anadilimizi yaşayalım, yaşatalım…

22 02 2010 *Abazaca
Yitabuup Daarazı*
(Çok teşekkürler)
Mışıbziya*
(İyi günler- Tünaydın)
Gerçekten çok güzel bir etkinlikti. Sergi ve konferansın müzikle tamamlanması çok iyi düşünülmüştü. Emeği geçen tüm taraflara ve özellikle Kaf-Fed adına Handan Demiröz ve Bilgi Üniversitesi AB Bölüm Başkanı Prof. Ayhan Kaya’ya çok teşekkürler.
Türkiye topraklarında konuşulmuş ve bir kısmı tamamen yok olmuş 36 dilden onunu az da olsa işitmek, sekizinin temsilcisini kürsüden ve ikisinin temsilcisini de konferans salonundan, oldukça heyecan verici bir durumdu. Konuşmacıların kendilerine tanınan kısa süre içerisinde “dil farklı olsa da benzer sorunlar yaşandığının” altını çizmeleri, ortak çözüm arayışlarına yönelme şansının olabileceği veya bir grubun dili geliştirmeye yönelik yöntemlerinin diğerince de kullanılabileceğine işaret etmesi açısından oldukça önemli. Bu bağlamda gerek kurumlarımıza, gerekse sivil inisiyatiflerimize ve özelde “13 Mart’ta Ankara’da Çerkes Halkını Görünür Kılmak” amacıyla çok katılımlı miting planlayan “Çerkes Hakları İnisiyatifi” temsilcilerine, benzer sorunları olanları dahil ederek gücümüzün artacağı mesajını vermek isterim.
Sorunlarını bildiğim ancak öğrenmeye çalışarak veya yaz kamplarında hocalara yardımcı olarak çok da katkı sunamadığım Abhazca-Abazaca ile ilgili Sezai Babakuş’un, “kimlik yeri geldiğinde ortaya çıkar ama dil daha kırılgan, okulda öğretilmesi gerekir” diyerek öğretmeninin kulaklarını çekmesi, cetvelle tırnaklarına veya solak eliyle suratına vurarak öğrendiği Türkçe ile pek çok yazar ve şairi okuyabilmekten de mutlu olduğunu söylemesi… Nazım Hikmet gibi Dünya’ya mâl olmuş bir şairin şiirlerini – ki bu şiirlerin birçoğunun Abhazya’da yazıldığını belirtmesi ve “Ben yanmasan, sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” şiirini Abhazca okuması güzeldi.
Kuşha Doğan Özden’den SSCB dağıldıktan sonra üniter devlet politikasını güden RF’de artık anadillerimizin “pozitif ayrımcılık” tan yeterince yararlanamadığı ve tehlike altına girebilecekleri, diyasporada ise yeni nesillerin artık dili bilmediklerinin Kafkasya Cumhuriyetleri’nin ve özellikle son Dünya Çerkes Birliği toplantısının gündemi olduğu bilgilerini almak, Türkiye’de hükümet yetkililerinin işlerine geldiğinde (Almanya) ‘asimilasyon insanlık suçudur’ derken Türkiye’deki asimilasyonu önlemeye yönelik ancak zorunlu ve göstermelik önlem aldıkları (TRT 2 de sabahın köründe yapılan göstermelik Çerkesçe yayını gibi) değerlendirmesini ve hamallık yaparak bitirdiği İstanbul Üniversitesi’nden sonra Kafkasya’ya dönüp (1900 lerde) Baksan’da ders veren Şogentsuk Ali’nin şiirini ve hikayesini duymak güzeldi…
Ladino –Sefarad- dilinin temsilcisi Karen Gerson Şarhon’un İspanya’da yok olmuş ama Türkiye’de yaşayan Jedeo Espanol (Yahudi dili) dilini gelecek nesillere yazıyla aktardıklarını ve aylık gazetenin her sayısında alfabeyi bastıklarını söylemesi, en azından yazılı dil ve alfabenin aktarımı açısından önemli. Tüm dergilerimiz (Örneğin Nart) ve biricik gazetemiz Jıneps’te bunu uygulamak mümkün. Bir kişinin elinde bir gazete veya derginin tek bir sayısı olsa bile onun alfabeye ulaşma sansı olacak.
Süryanice’nin şu anda ancak manastırlarda öğrenilebildiğini ve manastırlarda sadece din eğitimi değil çok iyi dil eğitiminin verildiğini, “Ben Süryanice konuşsam bunun Türkiye Cumhuriyeti’ne ne zararı olur” ifadesinin içtenliği, ‘Evimi su bastı ama Süryaniler gelmedi demesinler diye geldim’ demekle “ana diline her durumda sahip çıkacağını” ifade eden Yakup’un (Atuğ) hassasiyetini hissetmek…
“Benden önce konuşanların anlattıklarına katılıyorum ancak onların dilini koruyabilecek bir devlet veya devlet benzeri kurumu var, biz alfabemizi 1984’te oluşturduk” diyen Laz dili temsilcisi Mehmedali Barış Beşli’nin “küçük kızımla ana dilimde konuşuyorum, siz de konuşmalısınız” demesi, küçük çocuklarından kendi bildikleri ana dillerini esirgeyenlerin kulağına gider umuduyla…
“Ermeniler halk olmaktan çıkıp ‘Cemaat’ oldukları için dillerini unutmaya başladılar, ancak halk olursanız diliniz yaşar” diyen Pakrat Estukyan’ın; “Artık zengin değiller ama burjuva gelenekleri ile yaşıyorlar, işçi olarak çalışıyorlar ama işçi bilinçleri yok…” ifadeleri bizim için yabancı olmasa gerek.
Dağlık bölgelerde yaşayan Gürcüler’in sözcüğün başına veya sonuna harf ekleyerek ‘gel’ ifadesini ‘aşağı gel’, ‘yukarı gel’ şeklinde kolaylıkla nasıl değiştirdiklerini anlatan Fahrettin Çiloğlu’nun “Biz dilimizi sessiz harfleri feda ederek yaşattık” demesi çok fazla sessiz harfi olan Adıgece ve Abhazca- Abazaca’nın yaşatılması için belki bir işaret.
Muhsin Kızılkaya’nın Türkçe’yi “Cawşin Teyze bilirdi, ‘gel were, git here,…. eşek- kere” şeklinde kafiye ile kendilerine dili nasıl öğrettiğini, okuduğu okulu ziyarete gelen annesini görünce Türkçe konuşma zorunluluğunu unutup Kürtçe konuşunca nöbetçi öğretmenin sırtına indirdiği zinciri, bunu gören annesinin onun üzerine kapaklanarak zinciri engelleme çabasını ve bu olaydan sonra annesinin 86 yaşına kadar tek kelime Türkçe konuşmadığını anlatırken hüzünlü ifadesini… ve zinciri indiren faşist Sabri hocadan daha iyi Türkçe öğrenmek için Türkçe’yi öğrendiğini.. “Bir ironi” olarak 12 Eylül’ün Kürt aydınlarının yurt dışında bir araya gelmesini ve dolaylı olarak Kürt dilini gelişmesini sağladığını anlatması…
UNESCO’nun 2009 yılı “Dil Önemlidir” projesine katılan sanatçılardan 75’ine ulaşarak afişleri ile “2006 da çıkan Hasret Rüzgazı” isimli ve göçü konu eden projenin seramik sanatı örnekleri ve “ISLIK DİLİ” nin anlatıldığı projenin dahil edilmesi serginin derinliğini artırırken, “suryaniler.com” sitesi yöneticisi Özcan Geçer’in serginin 10 gün daha devam edeceği müjdesini vermesi programa katılamayanlara yeni bir fırsat sunuyor. Lütfen gidip sergiyi gezin ve videodan “ISLIK DİLİ” ile ilgili yayını izleyin (video hazır olmadığı için ben izleyemedim)… Bu arada “Demokratik Çerkes Platformu” nun projesiyle gündeme gelen anadile dair üç afişin de sergide yer alması gurur verici…
Gülcan Altan’ın farklı anadillerdeki şarkıları (Lazca, Ermenice, Gürcüce, Süryanice, Abazaca, Adıgece) sanki kendi ana diliymiş gibi içten söylemesi oldukça etkileyiciydi. Bir dili ilk kez bu içten şarkılarla Gülcan’ın sesinden işiten birisi olarak şanslıyım. Repertuarına yetiştiremediği Kürtçeyi konservatuardan sınıf arkadaşına söyleterek Kürtçe’nin de yer almasını sağlayan Gülcan Altan’a tekrar teşekkürler.
“Zazaca ayrı bir dildir, biz Kürtlerle Türkçe anlaşıyoruz” diyen katılımcılar ve diğer temsil edilmeyen dillerin de önümüzdeki yıl yapılacak benzer konferansta temsil edilmesi dileğiyle…
Benden bu kadar, gelemeyenler için kıskançlık yapmayıp paylaşayım dedim…
Anadilimizi yaşayalım, yaşatalım…
Selam ve sevgilerimle,
Abziyaraz* (Hoşçakalın)
Moderatör: Prof. Dr. Ayhan
Kaya – İstanbul Bilgi Üniversitesi AB Enstitüsü Direktörü
Konuşmacılar:
Ladino (Seferad):
Karen Gerson Sarhon
Ermenice: Pakrat Estukyan
Süryanice: Yakup Atuğ
Abazaca: Sezai Babakuş
Adıgece: Kuşha Doğan Özden
Lazca: Mehmedali Barış Beşli
Kürtçe: Muhsin Kızılkaya
Gürcüce: Fahrettin Çiloğlu

Sayı : 2011 02