Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimiz İçin*

0
404

Kafkasya’nın en büyük ve en önemli ülkesi Çerkesya’da dünyanın en asil ve güzel ırklarından biri yaşar.

12. yüzyılda, bir Arap coğrafyacı bu insanlardan şöyle bahseder: “Böylesi güzel ve mükemmel insanları yaratan Allah’a hamdolsun.” Bu insanlar uzun zamandır, kendilerinden çok daha güçlü bir düşmanla yani Ruslarla tehlikeli ve umutsuz denebilecek bir mücadelenin içinde.
Çerkesler; prensler, asiller, özgürler ve kölelerin oluşturduğu farklı kabilelere bölünmüştür. Kölelerin çoğu savaş esirleridir ve iyi davranılır. Önemli meselelerin görüşülüp karara bağlandığı genel meclis toplantılarında asiller, prensler ve özgürlerin etkisi eşittir. Aile reisinin akrabaları üzerinde bir otoritesi vardır. Çeşitli aileler bilge bir liderin etrafında birleşerek ‘Kardeşlik Örgütü’ oluştururlar. Kardeşlik örgütleri genelde 20 aileden oluşur ve adlarını yaşadıkları bölgenin nehirlerinden ya da vadilerinden alırlar, birbirlerine sıkıca bağlıdırlar. Savaşta ölenin ailesine sahip çıkılır, suçlunun cezasını paylaşırlar. Suç tekrarlanırsa cezalandırma işini bu kez kardeşlik örgütü üstlenir. Birisi zarurete düşerse yardım edilir, örgüt içinde ‘Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimiz İçin’ felsefesi geçerlidir. Hizmet ettikleri ailelerin bireyleri olarak addedilen köleler de bu paylaşıma katılabilir.
Halk Genel Meclisinin kardeşlik örgütleri, kardeşlik örgütlerinin de aileler üzerinde hakimiyet yetkisi vardır. Bu meclisler, Avrupa’nın eski dönemlerinde Germen uluslarının kendi aralarında oluşturdukları meclislere fazlasıyla benzemektedir ve çok etkileyici bir görüntüdür. Kutsal sayılan açık bir mekanda (genellikle yaşlı ağaçların altında) akşama doğru başlayan mecliste, müzakereler çoğunlukla geç saatlere kadar sürer. Üyeler ortası boş kalacak şekilde bir daire oluşturur. Çemberin iç kısmında yaşlılar ya da asiller, ikinci sırada yetişkin özgürler oturur. Çemberin en dış halkasında at üstündeki gençler yer alır. Küçük çocuklar da seyirci olarak ağaçlara çıkıp yerleşir. Görüşme sırasında müdahale etmeye ya da herhangi bir üyeyi aşağılamaya kalkışanlara ağır cezalar verilir. Meclisin ilk işi toplantıyı yönetecek 3 kişiyi seçmektir. Oylama yaş sırasına göre yapılır, çoğunluğun aldığı karar geçerlidir ve temyizi yoktur.
Bu halkın içinde, karanlık karakterlere özgü suçlara çok ender rastlanır. Ruslarla savaşmaya başlamadan önce farklı cemiyetlerin gençleri arasında at ve inek çalmak bir beceri oyunu haline gelmiş. Hayvanını çaldıranın onu korumakta dikkatsiz davrandığı düşünülürmüş ve dolayısıyla çalınan hayvan ganimet olurmuş. Cezalandırılmazmış. Ancak aynı kardeşlik örgütü içinde yapılan hırsızlık toplumun huzurunu bozmaya yönelik bir saldırı olarak addedildiği için suçlu, çalınan malın değerinin 9 katını ödemek zorunda kalırmış. Ruslarla savaş başladıktan sonra daha önce beceri oyunu olarak algılanan at ve inek hırsızlıkları, kabileler arasında kavgalara yol açmaması için cezalandırılmaya başlamış. Çerkes toplumunda ‘kana kan’ anlayışı hakim ve intikam kutsal bir görev olarak kabul edilmektedir.
Çerkesler savaşı düşünmenin yanı sıra dağlarda yaşayan ayı, kurt ve devasa vahşi domuzlarla diğer vahşi yaratıkların izini sürmeyi kendine görev edinmiştir. Büyükbaş hayvan ve tarımla ilgilenme görevini kadınlara ve kölelere bırakırlar. Her aile işleyebileceği kadar toprak alır, hiçbiri kullanabileceğinden fazlasına istekli değildir. Kullanılmayan bir toprak varsa isteyen yerleşebilir. Birkaç yıl önce Ruslar en verimli bölgelere el koyup oturanları dağa doğru ittiğinde, göç ettikleri yerde toprak konusunda bazı anlaşmazlıklar yaşasalar da genel meclis tarafından yerleştirilmişlerdir. Bazı durumlarda topraklarını ekmeleri için zenginler fakirlere yardımcı olur ve ürünü paylaşırlar. Tarımda kullanılan sistem basittir. İlkbaharda anız yakılır ve gübrelemeye hazırlamak için toprak sürülür. Tohumlar ekildikten sonra toprak ağaç dallarıyla tırmıklanır.
Ancak dağ sırtlarında yaşayan Lezgiler için tarım çok daha zor ve meşakkatli bir iştir. Yapay setler oluşturmak zorunda kalırlar ama çektikleri zorluğun karşılığında bol ürün elde ederler.
Kendi tüketiminden fazla büyükbaş hayvan besleyen ya da mısır yetiştiren aile sayısı çok azdır. Ama hemen hemen her evin yanında birçok meyve, sebze ve arı kovanının yer aldığı bir bahçe vardır. Bal likörü çok sevilir, bal ve süt Çerkes mutfağının vazgeçilmezlerindendir. Pek sığır eti yemezler. Beslenmelerinde aşırıya kaçmazlar, ama bir konukları olduğunda aşçılığın tüm hünerleri sergilenir. Erkekler dışarıda koyun ya da keçi keserken, kadınlar ekmek yaparlar. Genel içecekleri süt ve sudur, ayrıca bal ve üzüm suyundan yaptıkları hoş içimli mayalı bir içki ile arpa unuyla sudan mamul bir içecekleri var.
Çerkeslerin evleri çoğunlukla ağaçlıklı vadilerde kümelenir. Evlerin çoğunda gölgelik olarak yabani üzüm asmaları vardır. Bay Bell misafir olduğu bir evi şöyle anlatır: “Odam yaklaşık 3,5 metre boyunda ve 2,5 metre eninde. Perdeyle kapatılabilen, camsız küçük bir penceresi var. Duvarlarda zevkle işlenmiş keçeler asılı. Dün gece benim için yapılan yatak kadife kaplıydı, yastıklar kadifedendi. Yorgan kapitone ipekten yapılmıştı ve en önemlisi de çarşaflar bembeyaz ve tertemizdi. Odada ayrıca daha alt sınıftan insanlar için konulmuş bir kanepe vardı.”
*Mrs. Percy Sinnett’in 1847 tarihli Herdsmen and Tillers of the Ground (Yeryüzünün Çiftçileri ve Hayvancıları) kitabından.
Çeviri: Serap Canbek

 

Sayı : 2011 02