Sürgün politikanın bir aracıdır

0
841

20. Yüzyılın Politik Aracı: “Etnik Temizlik ve Sürgün”

-Rusya’nın 1864 yılında Kafkasya’yı işgali, Rusların ve Balkan müttefiklerinin 1878’de Türklerle savaşları büyük kitleler halinde sürgün ve göçlere neden olmuştur.
-Daha 1848 yılında Prag’da gerçekleştirilen Slav Kongresi’nde belirlenen hedeflerle; “Türklerin Avrupa’dan çıkarılmaları” talep edilmişti.
-Batılı güçlerin yüksek sesle seslendirdiği propagandaya rağmen, Kafkasya sahillerinin İngiliz ve Fransızlar tarafından denizden bloke edilmesi planı hayata geçirilememiştir. Dolayısıyla Kafkas direnişçiler hiçbir yardım alamadan bu savaşta kaderlerine teslim edildiler.

I. Bölüm

Önsöz*

Kosova’da 1998 ve 1999 yıllarında cereyan eden yeni sürgünler bu kitapçığın ilk baskısından sonra konunun hâlâ aktüel olduğunu göstermiş, peş peşe ve iki yeni baskıyı gerekli hale getirmiştir. 3. baskı henüz tamamlanmıştı ki, dünya kamuoyu Çeçenya’daki savaşın (1999) ardından yeni sürgünler ve kaçışlarla karşı karşıya kalınca INTEREG bu çalışmayı tekrar yayımlama gereği duymuştur.
Henüz 1864 yılında ilki gerçekleşen Çeçen
Sürgünleri, Rudolf Grulich tarafından daha önce incelenmiş olup sürgünün politikanın bir aracı olarak kullanıldığını ortaya koymuştur. Bu küçük Kafkasya halkı, aynı kaderi II. Dünya Savaşı’nda ve 20. yüzyılın sonunda tekrar yaşamak zorunda kalmıştır.
INTEREG daha 1977 yılında Europaischen Volksgruppencharta / Avrupa Etnik Gruplar Sözleşmesi için bir taslak metin ve daha sonra da önerdiği “Bölgesel Yönergeler”in yanı sıra 1977 yılında sunduğu “Charta gentium at regionium” ile birlikte bir “Avrupa Etnik Grupları Hukuku”nun oluşturulmasının gerekliliğine işaret etmiştir. Avrupa Birliği Anayasası, azınlıkların korunması sorununda Avrupa İnsan Hakları Konvensiyonu’nun 14. maddesinden yola çıkmadığından dolayı INTEREG milletler hukuku uzmanı Blumenwitz’in ilgili tamamlayıcı önerilerini getirmiştir. 80 yıl önce uluslararası politika ne yazık ki Lozan Antlaşması ile Yunan-Türk nüfus mübadelesinin milletler arasındaki sorunlara çözüm olacak bir model olduğuna inanmıştı. Ne var ki yanılgının ağır ipoteğini hâlâ sırtımızda taşımaktayız. (*4. Baskı)
Prof.Dr. Josef Stingl
INTEREG** Başkanı
**Internationales Institut fur Nationalitaetenrecht und Regionalismus

Uluslararası Milli Haklar ve Bölgeselleşme Enstitüsü

Giriş

“Etnik Temizlik” yüzyılımızın Faşist ve Bolşevik diktatörlerinin bize armağanı olan en çirkin kavramlardan birisidir. “Nihai Çözüm” de yine bu kelimelerden birisidir. Yeni nesil kavramlardan “Etnik Temizlik”, deyimler sözlüğümüzdeki yerini henüz almamış, “sürgün” deyiminin birçok eserde yerini alması da oldukça uzun sürmüştür.
Nitekim Grossen Herder’in 1935 baskısının 12. cildinde “sürgün” veya “sürülenler” kavramları yer almadığı gibi aynı eksiklik resmi sözlüğün 6. baskısında da görülmektedir.
Savaş sonrası ilk baskısında Grossen Herder, 1956 yılında 9. cildinde sadece bir kez “sürülenler” kavramına işaret etmiş ve bunu “Alman vatandaşı veya Alman kökenli olup Oder-Neisse hattının doğusundaki bölgede veya Almanya imparatorluğu dışında, 31.12.1937 sonrası II. Dünya Savaşı’nı takiben yapılan sürgün (zorunlu göç, kaçış) nedeniyle “ikametlerini kaybedenler” olarak tanımlamıştır.
Almanya’nın savaş sonrası sorunu: Sürgün?
Gerek “Staat und Politik” des Ficsherlexikon’un 1957 baskısında ve gerekse tutanaklarda “sürgün“ kavramına rastlamak mümkün olmamıştır. Yine Fischer-Lexikon’un (Cilt 7) Golo Mann ve Harry Pross tarafından hazırlanan dış politika baskısında da “sürgün” deyimini bulmak mümkün olmasa da dikkatli birisi “azınlıklar” adı altında 1912 yılından başlayarak 70 milyon kişiyi “kaçak, kovulmuş, tehcir edilmiş, kaçırılmış, göçmen” olarak tanımlayan deyimleri fark edebilir.
Daha 1933 yılında Heidelberger Bundeszentrale für politische Bildung (Heidelberger Politik Bilimler Federal Merkezi) adına politika bilimi adamı Dieter Nohlen tarafından derlenen “Wörterbuch Staat und Politik / Devlet ve Politika Sözlüğü” için 137 değişik yazar tarafından sunulan 211 adet katkıda dahi “sürgün” konusuna değinilmemiştir. Bu fenomenin “bundan sonra kaçış ve sürgün” adı altında “staatslexikon / devlet sözlüğü”nün 7. baskısında “insanlık tarihi kadar eski” karakteristik olduğu gibi, yine 20. yüzyıl başlarında radikal milli devlet düşüncesinde daha önce görülmediği kadar halkların ve halk gruplarının baskı altına alınması için kullanıldığını da tespit etmiştir (cilt 2, 620).
Sudeten Almanları arşivinin Münih’teki “Odsun” sergisinin kataloğu için 1995 yılında hazırladığım makalenin kısa bir değerlendirmesini yazmış ve bu yorumlarımı o tarihten beri değişik ortamlarda ve son olarak dinleyici kitlesine adapte edilmiş bir metinle sürgünlerin 50. yılını anma gününde sunmuştum. O zamanki Bosna ve Hırvatistan koşulları günümüz örnekleriyle benzerlikler göstermektedir. Sudeten Almanları Akkerman-Gemeinde birliği üyelerinin bazı yorum ve tahrikleri ve özellikle genel sekreterleri Frans Olvert’in tavrı nedeniyle bu açıklama yayımlanmıştır. Amacı da halen uygulanmakta olan güncel politikaları sürgün problemi ile şimdiye kadar olduğundan daha fazla ilgilenmesi konusunda uyarmaktır ya da bu makale her sürgüne karşı durmayı ve sürgünü onaylayan herkesi kınamaya motive etmelidir.
Ne yazık ki sürgün ve etnik temizlikler Bosna’daki savaşlardan sonra da son bulmamıştır. 1995 yılında sürgün edilenlerin geri dönüşüne olanak sağlayan Dayton Anlaşması’nın ardından 3 yıl geçmesine rağmen çok kısıtlı ilerleme sağlanabilmiştir. 1998’in ilkbaharında ise Kosova trajedisi ısınmaya başlamıştı. Dünya kamuoyu 1991 sonbaharında Hırvatistan’a yapılan Sırp saldırıları sonucu Jan Jevo veya Lepnica gibi yerleşim bölgelerinden kovulan Kosova Hırvatlarının sürgününü, ayrıca on binlerce Müslümanın Zantzag’da ve yine bir o kadar Arnavut’un da Kosova’da yaşadıklarını kabullenmişti. Ancak 1998 yılında Kosova savaşı açıkça patladığında ve çeyrek milyon insan evsiz kaldığında bile politikacılar kesin tavır alma konusunda fikir birliğine varamadılar. Arnavut köylerinin tahrip edilmesine ve Bosna’daki göçlerin bıraktığı izlere rağmen durum “İkinci bir Bosna yaşanmamalı” denilerek sadece geçiştirildi.
  INTEREG’in 1977 yılında kuruluşundan beri öne çıkardığı “insan haklarına saygı ve sürgüne lanet” bizim talebimiz ve cevabımız olmalıdır. Avusturyalı şair Frans Grilparzer, Avrupa kültürünün insanlıktan milliyete geçiş aşamasında ne denli canavarlaşacağını daha yarım yüzyıl önce öngörmüş ve haklı çıkmıştır.
1998 yılında sürgünler; sadece milli bir devletin etnik fanatik temsilcilerinin pratiğinde değil aynı zamanda suskun, inkârcı, etnik prensipleri kalmamış ama politik çıkarları olan Avrupa devletlerinde hâlâ ortaya çıkabilir. Bu kitap 19. yüzyıldan beri cereyan eden gerçekleri anlatmaktadır.
(Devam edecek)
Çeviri: Kenan Canak

Sayı : 2011 03