‘Yeni başlangıçlar yapmalıyız’

0
461
Demokrasi İçin Çerkes Girişimi’nin (DİÇEG) bu ayki konuğu Markar Esayan’dı. İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde 18 Mart Cuma akşamı yapılan “Türkiye Kimin?” konulu söyleşide Esayan, 1921’den bu yana anayasada yapılan değişikliklere dikkat çekerek, bugün kamuoyunun gündemine yerleşen ‘yeni anayasa’ tartışmalarına ve anayasadaki ‘etnik köken’ vurgusuna ilişkin değerlendirmelerini aktardı.
Markar Esayan, görüşlerini şöyle özetledi:

Anayasanın kimliği

1921 Anayasasında kimliklere değinmeler vardı ama hiç yürürlüğe girmedi. Sonra yapılan 1924 Anayasasında ise kimlik adına tek unsur vardı artık; Türk. Lozan Anlaşmasının imzalanmasının verdiği güven anayasaya yansımış oldu. Lozan Anlaşması’ndan halen tam olarak yararlanılamasa da gayri-Müslim azınlıklara bazı hakların verilmesi söz konusu oldu.
Ermeni Rum, Yahudi ve Musevi isimleri konabilecek, okulları olacak, kiliseleri açık kalacak, kültürü yaşatmak için gerek olan bütün organizasyonlara sahip olacaktır
Gerçi, hiçbir zaman bu haklardan tam anlamı ile yararlanamadı azınlıklar. Ama bunun dışında kalan çok sayıda farklı etnik kökenli grup var. Bunların da Türklük tanımı içerisinde erimesi ve o tanımın içerisinden yaşama hakkı sunulması beklenir. Ve 87 yıllık tarihimizin tanımı bu şekilde geçmekte.
Çerkesler de, Türkiye tarihinde çok talihsiz bir süreçte özellikle kültürlerini ve dillerini uzun bir süre yaşatmaktan ve yaşatmaktan mağdur kalan toplumsal kesimlerden bir tanesi. Ankara’da bir ana dil miting yaptınız ve tepkiler aldınız. Şaşırmamak gerekir, bunlar olacaktır. Türkiye’de son 10 yılda değişim başladı. Bu asla Türkiye’nin kendi içinden kaynaklanan bir süreç değil. Dünyadaki değişime Türkiye kayıtsız kalamazdı.

Paradigma değişti

Doksanlarda Sovyetlerin çökmesi ile birlikte gerçekten soğuk savaşın bitmesi ve artık bölgesel savaşların optimal ve ekonomik olmamasından ötürü paradigma değişti. Artık dünyada sermayenin sorunsuz bir şekilde dolaşabilmesi için artık dünyada savaş istenmiyor. İnsanlar ölmesin diye değil tabi ki. Artık küreselleşen dünyada para çok hızlı bir şekilde dönmeli ve çok uluslu şirketler mutlaka bu dönüşten kazançlı çıkmalıdır. Bu tarihin bir şansı olarak küçük ve sıradan insanların hayat seviyesini yükselten bir konsensüs yarattı. Yani artık bölgesel savaşlar Amerika ve diğer güçler tarafından desteklenmeyecek. Bu olunca çeperdeki azınlıklar merkeze doğru yürümeye başladılar. Uluslaşma süreci tamamlandığı için post modern dönemde artık imece usulü o sert etnik tanımlar yavaş yavaş çözülmeye başladı. Ve dolayısıyla artık etnik kimlikler iade-i itibara uğruyor. Bu Türkiye’ye de yansıdı. Bunu hissetmiş olmalısınız. Eskiden dışlanan Ermeniler ve farklı etnik gruplar, toplumsal motifler haline gelmeye başladı. Arkeoloji çalışması başladı, müzikleri, kültürleri incelenmeye başladı. Aslında ne kadar da iyiymişler, onları keşfediyoruz! Ön plana bunlar çıkıyor.
Bizi çok tatmin etmeyebilir ama buradan başlayarak bir ciddileşmeye gideceğiz. Dolayısıyla bu bir imkan yaratıyor. Kürt açılımı, demokratikleşme, kardeşlik projesi bunlar rastlantı değil. Çünkü dünya artık bu tip sorunları taşımak istemiyor. Ve bu konuda çok ciddi adımlar atılıyor. Ama bir yandan da tepkiler var. Geri dönülmez sürece giren Türkiye’de bu tepkiler de olacak. Statükocu kesim direniyor ve bu durum yine kutuplaşma yarattı. Bir yanıyla faydalı bu durum. Değişim esnasında bunlar yaşanır, denge bozulur, ortalık boşalır ve talepler daha sert dile getirilir. Toplumlar da böyle değişir.

Hepimizin utancı

Bu ülkenin nasıl bir ülke olacağına biz karar vereceğiz. 82 anayasası hepimizin utancı. Yeterince ses veremememizin sonucudur. 10 yılda bir darbe olan bir ülkede yaşıyoruz. Son darbe 28 Şubat 1997’de oldu. Nihayet son 10 yıldır halkların sesi çıkmaya başladı. Uzun süren bir travma döneminden sonra konuşmaya başladık. Siyasetin itibarının yükselmesi, halkın itibarının yükselmesi demektir.
Bu ülkede her toplumsal kesim devletten dayak yedi. İşkence vb. her tür olumsuzluk yaşandı. Kendi içine kapanarak cemaatleşti toplumsal kesimler. Sesleri kesildi. 87 yıl herkes kendi kompartımanında yaşadı ve herkes sadece kendi yaşadığı acıyı bilebildi. Dışarıya bakamadı. Baksa da yakın tarihin olumsuzlukları vardı. Travma alışkanlık yaratır. Bu uzun süre bittiğinde insanlar başlangıçta anlayamayabilir. Çünkü güven duygusunu yitiriyor insanlar.
Bu süredeki en büyük kaybımız; bir arada yaşamanın keyfini unutmak oldu. Yüzlerce farklı kültür ve halk, yüzlerce yıl bu topraklarda yaşadı. Ama birbirimizi tanımıyoruz. Aynı topraklarda yaşıyor ama tanışmıyoruz. Buna yakınız ama artık. İktidar ve diğer partilerden bağımsız söylüyorum bunu. Anlaşılmak, güveni de beraberinde getirir.
Biz şekillendirmeliyiz
Değişimi hissetmeli ve kendi fırça darbemizi vurmalıyız. Siyaset çalıştığı, sivil toplum güçlendiği sürece iyi şeyler olacak. Siyaset üzerinde sivil baskı arttıkça, siyaset üzerindeki etki hissedilecek. Derin devlet tarihe gömülüyor, bu daha güvendesiniz demektir. Devlet şeffaflaşıyor. ‘Hem Çerkes, hem vatandaş’ olmanız mümkün, bunu anlatmak mümkün. Bize hep ‘ya vatandaş ol, ya kendin ol’ öğretildi. Oysa insan, kendi kültürünü, kendi kimliğini tanıyamadan evrensel olamaz.
Çerkesler ve Ermeniler, büyük devletlerin rolü ile aynı kaderi yaşamışlar. 18. ve 19 yy.larda ulus-devlet aşamasında faylar çatladı, büyük depremler oldu, bedeller ödendi. Bu olumsuzlukları yanımıza alıp oturmamalı, yeni başlangıçlar yapmalıyız. Elde her ne kaldı ise onunla başlamalı, daha çok çalışmalı, yarına bakmalıyız. Demokrat duruş, demokrasi talebi herkes için söz konusu olmalı. Bireyin özgürleşmesi demokrasinin kendisidir.

Markar Esayan

1969 İstanbul doğumlu. İlkokulu Bomonti Mıhitaryan, liseyi Özel Getronagan Ermeni Erkek Lisesi’nde okudu. 1995 yılında İşletme lisans eğitimini tamamladı. Yüksek lisansını İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Bölümü’nde yaptı. 1997 yılından beri aralıklarla yazdığı Agos Gazetesi’nde 2001 yılından itibaren “Dar Kapı” başlığı altında düzenli köşe yazıları kaleme almaya başladı. Yazarın ilk romanı “Şimdinin Dar Odası”, 2004 İnkılâp Kitabevi Büyük Ödülü’nü aldı ve 2005 yılında okuyucuya ulaştı. İkinci romanı “Karşılaşma” ise Ekim 2007’de okuruyla buluştu. Markar Esayan halen Taraf gazetesi Yayın Koordinatörlüğü, Her Taraf yorum sayfası editörlüğü ve aynı gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır.

Sayı : 2011 03