1864 yılı yazında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı müdahale kararı sonucu, Birleşmiş Milletler deniz kuvvetlerine ait beş savaş gemisi Tuapse önlerine yanaşmış olsa, yine hava kuvvetlerine ait uçaklar Çar ordularını Krasnodar köprüsü çıkışında sıkıştırıp bir kısmını imha etse ve Çar’a “Çekilin yoksa yakarız” ültimatomu verse, buna kimler karşı çıkardı acaba?
Çerkesya savaşlarına bir şekilde bulaşıp sonradan romantik şiirler yazmış Puşkin destekler miydi bu müdahaleyi. Yahut Hacı Murat’a destan düzen Aleksy Tolstoy? Bu ve benzeri birkaç kişiden belki farklı bir tutum beklenebilirdi ama bütün bir Rus milleti silme karşı çıkardı herhalde. Biz Çerkesler kendimizi bağımsız saysak bile çevremizde olan iki imparatorluk dâhil diğer devletler bunu böyle saymıyordu muhtemel ve bağımsızların üye olduğu hiçbir yere de üye değildik. O zamanlar öyle kurumlarda yoktu elbet.
Ruslar itiraz edip, “emperyallerin bölgeye karışmaya ne hakları var” derlerdi herhalde, “burası bizim hinterlandımız”. Pekte sıkı fıkı olmadığımız Osmanlı farklı mı davranırdı sanki. O da aynı şeyleri söylerdi “gidin kendi mahallenizde oynayın” gibi.
Ama Çerkeslerin hoşuna giderdi değil mi? İngilizler tarafından hayal kırıklığına uğratıldıklarından sıkça bahsettiklerine göre! Çerkes milletinin içinden birileri de itiraz ederdi bu çıkartmaya ama bunlar Rus işbirlikçisi olanlar olurdu herhalde, başkası değil.
Bizim 78 kuşağının mitinglerinde çok kullanılan bir slogan vardı 68 den kalma; “Bağımsız Türkiye”. Fraksiyon farklarına göre önüne veya arkasına bir şeyler eklenirdi bu sloganın. ‘Ne Amerika Ne Rusya-Bağımsız Demokratik Türkiye’ gibi. Ergenekon davalarını protesto eden İstanbul Barosu avukatları bu pankartla yürüdüler dün İstiklal caddesinde. Gülümseyerek seyrettim. Türkiye bağımsız olsaydı bu davalar açılamazdı-mı demek istiyorlar acaba, eskisi gibi?
Bağımsızlık gibi değerli bir kavramın zaman içinde iç-muktedirler tarafından kullanılış biçimi, halkların işine yaramadı pek. Bağımsızlık zırhının içine saklanan diktatörler, kendi halklarının canını yaktılar. İktidarlar her konuda olmasa da halklarına zulmetme konusunda bağımsızdılar bir defa. Ülkelerini yine o halk için açık hapishanelere çevirdiler. Halkı esir hale getiren bu meşruiyet, galiba Yugoslavya’nın parçalanması sırasında bozuldu. Miloşoviç yakalanıp uluslar arası bir mahkemeye teslim edilince, başka ülkelerin ‘içişlerine karışma’ meselesi meşruiyet kazanmaya başladı. Miloşoviç, yargılandığı mahkemeyi gayrı-meşru sayıyor bu gün ve savunma yapmıyor ama nafile. Yine de Çavuşesku’nun yargılanma şeklinden daha iyidir durumu, benden söylemesi. Hiç olmasa idam kararının çıkmayacağı kesin.
İşte, geç kalmış Bosna müdahalesi, zamanında becerilmiş Kosova müdahalesi ve Afganistan çıkartması söz konusu bu meşruiyetle çok fazla tepki görmeden yapılabildi. Yalnız Irak’ta büyük sıkıntı çıktı. Yine de Kürtler memnun durumdan, biz sonuca bakarız diyorlar.
Ben halkların birbirlerine karşı sorumlu olmasından ve bu sorumluluğun bir gereği olarak, birbirlerinin iç işlerine karışmasından yanayım artık. Bağımsız ve adaletsiz iktidarların halka karşı yaptığı eziyeti önlemenin başka bir yolu kalmıyor bazen. Çeçenya katliamı sırasında dünyanın gözü yese ve gücü yetse de Rusya’ya karışsaydı keşke. Irak savaşından daha fazla insan öldü orada. Bosna’ya daha erken müdahale edilse ölü sayısı iki yüz bine çıkmazdı mesela.
Libya’ya yapılan müdahale nedeniyle Türkiye’de yapılan tartışmaları dinleyince, bunlar geldi aklıma. Rusya müdahaleyi haçlı seferlerine benzetmiş, Çin rahatsızmış ve bizim hükümetimiz kıvırtıyor.
Rusya’nın bu konuda kusurları çok, Kafkas halklarına çektirdiği eziyet dünya gündemine gelebilse bir, epey başı ağrır herhalde. Çin’in hakeza. Uygurlar, diğer azınlıklar bütün bir Çinya halkı. Türklerin çekincesi ne peki? Kürtler ve Kıbrıs. Peki, bu konularda biraz tabuları zorlamış olan Sayın Erdoğan’ın bu geveleme hali ne? İsrail diktasına ağzına geleni söyleyen o, Müslüman diktatörlere bir şey diyemiyor mu yoksa? Hani nerde ilkeler?
Sayın Erdoğan için bir dünya lideri olma fırsatı çıkmıştı oysa. Karizmayı çizdiriverdi.
Diğer taraftan eski medya, Kemalist bağımsızlık anlayışına bir halel gelecek diye bir ürküntü içerisinde. Prof. Hasan Köni, ‘bu yolun sonu Türkiye’ye müdahale noktasına kadar gelebilir’ benzeri şeyler mırıldandı. Kürt meselesinden bahsediyor herhalde. Gülay Göktürk gibi bir liberal, ‘silahlı ayaklanma yapan guruplara, devlet (Kaddafi) müdahale edemeyecek mi yani?’ diye sordu. Zalımın zulmüne meşruiyet kazandırmaya çalışıyor.
Kaddafi bir zalim, Bingazi’de ayaklananların zalim olup olmadığını bilmiyoruz henüz. Şu an için mazlum ve masumlar. Ne tarafta duracağız o zaman? Tarafsız kalırsan, bu kimin işine yarayacak?
İnsanların özgür olması, ülkenin bağımsız olmasından daha bir ilgimi çekiyor. O eski sloganın pek bir değeri kalmadı benim için.
CARI.
Sayı: 2011 04
Yayınlanma Tarihi: 2011-04-01 00:00:00