Darbe Tarihimizin Mümtaz Beldesi Silivri ve Çerkes Hasan Portresi

0
1844
Otuz yıl öncesine kadar iki mahalleden oluşan küçük bir kasaba görünümündeki Silivri, İstanbullular için kısa yaz kaçamaklarının yaşandığı bir sayfiye yeri niteliğinde idi, adını duyanın aklına hoş tatil anıları, gündöndü tarlaları ve teneke yoğurt kapları gelirdi.
Zaman, eski yazlıkları mesken, gündöndü tarlalarını konut, teneke yoğurt kaplarını da plastiğe dönüştürdü. Tüm bunlar olup biterken bir baktık ki, yaşadığımız yer Türk Anayasa Hukuku tarihinin önemli bir beldesi haline gelmiş. Her gün televizyon ekranlarında adı darbe ile, örgüt ile, ordu ile, cezaevi ile birlikte anılan Silivri, Dumas’ın İf Şatosu gibi ürpertici çağrışımlar taşıyor artık.
Vaktinde koyunların otladığı Tuzlu Çayırın uzak civarına kurulu Silivri Kapalı Cezaevi, başlı başına bir şehir görünümünde… onlarca yapı, cezaevi personelinin lojmanları, okulları, sosyal donatı alanları ile adeta özerk bir yerleşke… şehir dün olduğu gibi bugün de ününü bu çayıra borçlu. Geçmişte koyunlar burada otarılınca yoğurt daha kaliteli olurdu, şimdilerde mahkum burada yatınca cezası daha bir katmerli, şanı daha bir yüce oluyor sanki.
Aslında Silivri’nin Anayasa ve darbe tarihimizdeki yeri yeni değil. Geçmişte de bir darbe başkaldırısıyla anılmıştı bu küçük kasaba. 1876’da Sultan Abdülaziz’i tahttan indiren darbeci takımına baş kaldıran, kurşun sıkan ilk serdengeçti de bir Silivrili idi.
Kahramanlık böyle bir şey işte… Yüzyıl da geçse aradan unutulmuyor, hatırlanıyor, bahsi geçiyor.
Kimdi o?
Türk tarihi onu Çerkes Hasan olarak kaydeder ama tam adı Zevş Barakay Hasan’dır. Kimi tarihler onu 1859 Silivri doğumlu gösterirse de bu doğru değildir. Fonvil’in Kafkasya seyahati anılarına göre 1855 yılında Kafkasya’nın Karadeniz kıyısındaki Soçi yakınlarında dünyaya gelmiştir.
Babası Soçi’nin asıl sahipleri olan Çerkeslerin Ubıkh kabilesinin soylularından Zevş Barakay İsmail’dir ki gerçek bir cesur yürek olan bu prens, Çerkes – Rus savaşlarının önemli kahramanlarından biridir. Osmanlı kayıtlarında Zevş İsmail’i Şeyh Şamil adına padişah ile görüşen heyetin arasında görüyoruz. 1859 yılında Çerkes Milli Meclisi tarafından Osmanlı’ya ve Avrupa’ya gönderilen dört kişilik diplomatik heyetin başkanı da bu isimdir. Çerkes halkı adına İstanbul, Paris ve Londra’ya giden Zevş İsmail 1864 yılında halkının verdiği ümitsiz kurtuluş savaşının yenilgiyle sonuçlanması üzerine Padişah daveti ile İstanbul’a gelmiş, ailesini Silivri yakınlarındaki Alipaşa köyüne yerleştirmiştir. Kaderin cilvesine ne demeli ki Padişah tarafından kendisine ihsan edilen topraklar bugünkü Silivri Cezaevini de içine almaktadır.
Padişah hizmetine giren Zevş İsmail Bey’in kızlarından Nesrin Hanım (sarayda Neş’erek adını alır.) Sultan Abdülaziz ile evlendirilir. Oğulları Hasan ve Osman ise orduya alınır. Istabl-ı Amire ( Saray Atları) görevlisi olarak çalışıp Büyükçekmece ve Silivri kaymakamlığı vazifesinde de bulunan Zevş İsmail 1878 yılında vefat eder. Mezarı Silivri Piri Mehmet Paşa Camii haziresindedir.
. . .
Osmanlı hanedanının talihsiz padişahlarından Sultan Aziz 30 Mayıs 1876 tarihinde Jön Türkler tarafından tahtından indirilmiş, Sultan’ın ailesi Dolmabahçe Sarayından çıkartılmıştır. Arkasından gelen gelişmeler sadece İstanbul halkını değil tüm imparatorluğu yasa boğar. Dört gün sonra padişah’ın bileklerini keserek intihar ettiği duyulur. Eşine ölümüne sadık olan Neş’erek Sultan 11 Haziranda vefat eder. Tüm bunlar olurken facianın sorumluları Serasker Hüseyin Avni Paşa, Yeni Osmanlılar Cemiyetinin başkanı sahte hürriyet kahramanı Mithat Paşa, Harbiye Mektebi Nazırı Süleyman Paşa yeni oluşum için harekete geçmiştir.
15 Mayıs akşamı Mithat Paşa Konağında toplanan yeni hükümet kurucuları Silivrili Çerkes Hasan tarafından basılır. Tarihe ‘kinim dinimdir’ özdeyişini kazandıran Hüseyin Avni Paşa ve Hariciye Nazırı Raşid Paşa’yı kurşun yağmuruna tutar. Mithat ve Ahmed Paşa kaçıp kurtulur. Teslim alınıncaya dek altı kişiyi öldürüp birkaç kişiyi yaralayan Çerkes Hasan tutuklanıp acilen muhakeme edilir ve iki gün sonra Beyazıt meydanında bir dut ağacına asılarak idam edilir.
Haksız ve kanunsuz bir şekilde tahtından ve canından edilen Sultan’ı için İstanbul halkı yollara dökülmez, gösteriler yapamaz. Ne genç siviller vardır ortada ne genç subaylar… gazeteciler susar, şairler, yazarlar susar ama halk hafızasında ölümsüz olur Çerkes Hasan. Onu bir hürriyet kahramanı olarak kabul eden İstanbul halkı Soçi’de doğup Silivri’de büyüyen, Beyazıt’ta bir dut ağacının dalında son nefesini veren bu yiğit adam için ağıtlar yakar.
            “Aksaray’dan kar geliyor,
            Ben sandım ki yar geliyor.
            Döndüm baktım pencereye
            Çerkes Hasan can veriyor.
***
            Beyazıttır meydan yeri,
            Hanımların seyran yeri
         Çerkes Hasan’ı astılar,
            Sol yanında ferman yeri.”
. . .
Aradan geçen yüz kırk yıl, bu facianın acısını küllendirdi. Abdülaziz, maktul bir padişah olarak geçti tarihe, Çerkes Hasan soyunun tüm delifişek serdengeçtileri gibi bir kahraman olarak kaydedildi. Darbecilerin ise adı sanı unutuldu. Gelin görün ki ne darbe korkusu silindi halk hafızasından, ne de Çerkes Hasan’ın soyuna ihsan edilen Alipaşa Köyünün toprakları önem kaybetti. Şimdilerde Kanalİstanbul Projesi ile değeri katlanan bu bölge adeta ‘altına hücum’ çağını yaşayan bir medeni batı.
Kuşaklar boyu çıkardığı kahramanlarla erbabı tarafından bilinip tanınan Zevş ailesi de düşmedi ülke gündeminden. Öyle ki yine bir Zevş olan Önder Sav, parti içi darbe ile susturuldu. Demek ki neymiş?! Tarih bu sahnede tekerrür edip duran bir tiyatro gösterisiymiş, kahramanları bazen rol değiştirse de…

Sayı: 2011 05