Oyumuzu kime versek

0
2293
Her seçim önemlidir. Ama bu seçimler farklı önemde. Çünkü yeni Meclis yeni anayasa yapacak. Bu Cumhuriyet tarihinde bir ilk olacak.
12 Eylül anayasasının Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları olduğu gibi korunarak yapılacak seçimle nasıl olacak bu yeni anayasa? Kocaman bir soru işareti. Siyasi partilerde liderin belirlediği vekil adayları ve %10 seçim barajı ile oluşacak meclisin yapacağı yeni anayasa, olması gereken yani toplumsal sözleşme özelliğinde bir anayasa olabilecek mi?
Milletvekili adaylarını partililer ön seçimle belirlemiyor ya da mış gibi yapılıyor, tek seçici parti lideri ve yakın çevresi. Parti liderinin her dediğine evet diyen vekillerle yapılacak bir anayasa nasıl katılımcı olacak?
% 10 barajı var. Sonuçları anlamında örneklersek; 1987 de ANAP %36 oyla mecliste %65, 2002 de AKP %34 oy ile %66 temsiliyet kazandı. Meclis dışında kalan, örneğin % 9,9 oy almış partiye oy verenlerin temsiliyeti ne olacak?
Demokrasi çoğunluğun tahakkümü değildir, çoğulculuktur. Açın bakın partilerin seçim bildirgesine, bu tümünde yazılıdır üstelik.
Seçimlerden önce siyasilerin anayasa taslaklarını deklare etmeleri konusunda ısrarcı olmamız gereğini Mart sayımızda manşetimize taşıdık. Oy vermek için belirleyici etkenlerden birinin anayasa için ne düşündüklerini net – açık belirtmeleri gerektiği konusunda seçmen olarak karalı olmalıyız.
Partilerin seçim bildirgelerini taradım. Gazete olarak özelde ilgi alanımız kimlik olduğu ve kimlik demokrasi ile direk bağlantılı olduğu için dikkatimi bu yöne ve anayasaya verdim.
“Dalga geçiyorlar seçmenle” diye düşündüm. Demokrasi, insan hakları, temel hak ve özgürlükler vd. diyorlar ağız birliği etmişçesine; böyle diyerek onca yıl dalga geçtiler, halen de geçiyorlar gibi hissediyorum.
Ve itiraf ediyorlar aslında. 80 yıldır demokrasi, temel hak ve özgürlükler gerçekleşmemiş bu ülkede. Öyle-böyle değil, temel eksiklikler var. CHP zaten uyutuyormuş, on yıldır AKP de uyutmuş bizi.
Anayasa konusunda da yuvarlak lafları serpiştirmişler bildirgeye.
Kendi partilerinde demokrasiyi uygulamayan parti lideri ve yönetici kadro, Türkiye için demokrasi tarifi yapıyor. Üstelik, seçim bildirgelerinde demokrasi derken ‘katılımcı’ lafı var. Yani temsili demokrasi yetmiyor, yani bu uyutmaca idi demeye getiriyorlar. ‘Önce kendi partinde uygulasana şu katılımcı demokrasiyi’ diyorum ben de. Adaylarını ön seçimle belirle, parti il-ilçe teşkilatları, parti üyeleri söz sahibi olsun. Her ilin adaylarını oy verenler belirlesin.
‘Yasa böyle’ diyecekler ama biliyoruz ki isteseler bunu öyle güzel aşarlar ki.
Böyle olmayınca vekil kendini halka değil başkanına karşı sorumlu hissediyor, ona hesap veriyor. Benzer şekilde gerekli mekanizmalar oluşturulmadan temsili demokrasi uyutmacası ile 4-5 yılda bir “demokrasi yaşayan” seçmen, oy verdiği partiye, vekile bir daha hesap sorma ortamı bulamıyor. Hatta vekili sadece tv deki meclis programında görebiliyor.
Bu siyasi partilerle ve bu siyasilerle işimiz çok zor doğrusu.
Seçim bildirgelerini okudukça itiraflar görüyorsunuz. Hem de hiç şiddet uygulamadan, işkence yapmadan ortaya dökülen itiraflar.
Hani birileri de utansın ve “özür dilerim halkım, durum bu ve benim de payım var bu olumsuzlukta” desin. Nerde. Varsa yoksa ak kaşık ‘birileri’, suçlu olan ‘ötekileri’. ‘Birileri’ de ‘ötekileri’ de suçlu, ayağa kalkmalı ve hesap vermeliler aslında.
Ne mi itirafları;
-Temel hak ve özgürlükler kısıtlanmış durumda,
-İşsizlik had safhada, istihdam yaratmak gerekli,
-Eğitim ve sağlık konusunda sıkıntılar söz konusu, eşitlik sağlanmalı,
-Şeffaf bir devlet yönetimi olmalı ve hesap verme mekanizmaları işletilmeli,
-Bürokrasi azaltılmalı,
-Kayırmacılık, iltimas olmamalı, buna engel olacak önlemler oluşturulmalı,
-Gelir dağıtımında adalet sağlanmalıdır,
Bu listeyi uzatmak olası. İktidar partisi dahil tümünde olan maddeler. Bu partiler iktidar oldu bu ülkede. Yeni keşfetmediğinize göre bu sorunları, on yıllardır bu sorunlar varsa, ne yaptınız? Ya da AKP özelinde, ‘kaç yıl daha iktidar gerek ki bunlar giderilebilsin. Bir dört yıl daha mı yoksa ucu açık yıllar mı? 2007 seçim bildirgelerine baksak aynı şeyleri görür müyüz? İnsanın aklına şu geliyor, olmalı ki bu sorunlar her daim, siyasilerin söyleyecek lafı olabilsin.
Çocuk hakları da iliştirilmiş bildirgelere. Ama her konuda olduğu gibi genel-geçer laflarla. Türkiye’nin 1995 yılında uygulamaya başladığı sözleşmede çekince koyduğu 3 maddeden söz eden yoktur ama. 142 ülkenin imzaladığı ve uyguladığı sözleşmede nedir Türkiye’nin çekinceleri:
M. 17 – Taraf Devletler; d) Kitle iletişim araçlarının azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler.
M. 29 – 1. Taraf Devletler, çocuk eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik olmasını kabul ederler; c) Çocuğun anne-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı, veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygının geliştirilmesi;
M. 30 – Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.
Oy kullanmadan önce siyasilerin samimiyetlerini sorgulamaya devam edeceğim. Oyum kıymetli, herkesin oyu gibi. Hak eden olmayabilir de.

 

Sayı: 2011 05

Önceki İçerikTarihten – Nisan 2011
Sonraki İçerikBaşsağlığı
Yaşar Güven
1958’de, Düzce Köprübaşı Ömer Efendi Köyü’nde doğdu. 1980 yılında İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Üyesi olduğu Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 50. yıl ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin (İKKD) 60. yıl Andaç çalışmalarının editörlüğünü yaptı. Her iki kurumun yönetim kurullarında görev aldı. Kurucusu olduğu firmada iş yaşamı devam ediyor. 2005 yılı aralık ayında yayın hayatına başlayan Jıneps gazetesinin kurulduğu tarihten itibaren yayın kurulu üyesi.