Halklar konuştu Acılarımız ortak, kurtuluşumuz ortak

0
442

‘Halklar Konuşuyor’ başlıklı sempozyumda, farklı etnik kökenden ve inançtan temsilciler; ulus devletin, halklara karşı örgütlendiğini, sürgünler, soykırımlar, varlık vergileri, ‘Türkçe konuş’ kampanyaları, katliamlar ve halkları birbirine düşman edecek politikaların sistematik bir yaklaşım olduğuna dikkat çektiler. Sempozyum, halkların eşitlik ve özgürlük için birlikte mücadele etmesi gerekliliğinin önemine vurgu yapılarak noktalandı.


Halkların Dostluğu Girişimi’nin ‘Halklar Konuşuyor’ başlıklı 4. sempozyumu, 29 Mayıs Pazar günü Eğitim-Sen Kadıköy toplantı salonunda yapıldı. Sempozyuma; Mihail Vasiliadis (Apoyevmatini Gazetesi), İnci Hekimoğlu (Jıneps Gazetesi), Garen Aram Kapril (Nor Zartonk), Altan Açıkdilli (AKA-DER),Mahir Özkan (Bir Yaşam Dergisi), Sebahat Tuncel (Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku), Banu Öztürk ve Eren Dağıştanlı (Karadeniz İsyanda), Kamil Aykanat (Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı), Muzaffer İris (MEZO-DER) Selma Koçiva (Laz Mektebi), Refika Kadıoğlu (Gola Kültür Sanat Ekoloji Derneği), Fazlı Kaya (Gürcü Kültür Merkezi), Ali Testici (Pomaklar Dernek Girişim) konuşmacı olarak katıldı.
Bu çerçevede, halklar mozaiği Anadolu’nun çeşitli halklarını temsilen yapılan konuşmalarla ilk kez bu kadar farklı halkın katılımıyla gerçekleşen etkinlik, hem halkların tarihsel acılarının, hem bugünkü sorunlarının ne kadar benzer olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Yapılan konuşmaların hemen tümü, ulus devletin halklara karşı örgütlendiğini, sürgünler, soykırımlar, varlık vergileri, “Türkçe konuş” kampanyaları, katliamlar ve halkların birbirine düşman edilmesinin sistematik bir yaklaşım olduğunun altını çiziyordu. Hemen hemen her katılımcının ortaklaştığı, halkların tarihlerindeki acıların ne kadar ortak olduğunu bir kez daha gözler önüne serilmiş olmasının yanı sıra, bugün yaşadıkları sorunların da kadar birbirine yakınlığıydı. Dillerinin yasaklanması, Anadillerinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması, yerleşim yerlerinin adlarının değiştirilmesi, göçler, inkâr ve aşağılama yaklaşımlarının, asimilasyon politikalarının hız kesmeden devam etmekte oluşu, eğitimdeki ırkçı, milliyetçi, müfredatlar… Ayrıca konuşmacılar halklarının bugüne kadar yürüttükleri veya yürütemedikleri mücadeleleri, neden ve sonuçları üzerinde de durdular. Yeni bir anayasanın gündeme geleceğine de değinen katılımcılar, bu sürece halkların kendi sorunları temelinde müdahil olmaları gerektiğini, bunun da halkların örgütlülüğünden geçtiğini belirttiler.
Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku İstanbul 1. Bölge Adayı Sebahat Tuncel de yaptığı konuşmada Halkların hem kendi içerisinde örgütlenip mücadele etmesi hem de diğer halklarla birlikte mücadele ederek haklarını talep etmesi gerektiğini vurguladı.
Meclis’te bulunduğu dönemde Kürt halkının talepleri konusunda yaptığı görüşmelerin birinde yetkililerin kendilerine “Kürtlere hak verirsek diğer halklar da ister. Siz ülkeyi 40 parçaya bölmemizi mi istiyorsunuz?” dediğini aktaran Tuncel, “Devletin zihniyeti bölmek üzerine çalıştığı için bizim taleplerimizi de bu şekilde algılıyor” dedi.
Halkların kardeş olabilmeleri için eşit olmaları gerektiğin vurgulayan Tuncel, blok çalışmasının seçim çalışması olmadığı, tüm halkların ortak sorunları için birlikte mücadele için de süreklilik kazanması gerektiğini vurgulayarak, seçimlerden sonra Anayasa çalışmalarının başlayacağını, bu sürece dahil olmak için birlikte hareket etmek gerektiğini dile getirerek Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarına destek istedi.
Apoyevmatini Gazetesi’nden Mihail Vasiliadis gayri Müslim azınlıklara karşı eritme politikası uygulandığını, Rum nüfusunun azalmasına karşı devletin, oturma ve çalışma hakkı tanınması gerektiğini ifade etti. Nostalji kelimesinin kökeninin (Nostos: yaşadığın yer algia: özlem/acı) olduğunu, yani “doğduğun yerin uzağında olmanın verdiği acı” olduğunu ve bunu Anadolu’dan sürülen Rumların da mübadele ile Anadolu’ya gönderilen Müslümanların da yaşadığını belirtti.
Jıneps Gazetesi adına konuşan İnci Hekimoğlu, Çerkeslerin demokratik kimlik mücadelelerinde kendi halklarının tarihlerinden gelen sorunlarının da bulunduğunu, mevcut anayasanın bir etnik gruba ayrıcalık tanıdığını belirterek, yeni bir anayasanın oluşturulmasının bu sorunların çözümüne önemli bir olanak sağlayabileceğini söyledi.
Nor Zartonk’tan Garen Aram Kapril, halklara yönelik baskının aynı zamanda ekonomik sebeplerinin de bulunduğunu tespitlerin de bulunduğunu bu çerçevede Ermenilere yönelik sorunların çözümü açısından vakıf mallarının ve hukuki haklarının iade edilmesini, ermeni okullarında öğretmen ve öğrenci bulma sorunu olduğunu, ders kitaplarının içeriğinin ırkçılık ve ayrımcılıktan arınması gerektiğini vurguladı.
AKA-DER’den Altan Açıkdilli, halkların yaşadığı baskının ulus devletten kaynaklandığını, ulus devletin halkların inkârı üzerine kurulu olduğunu, Kemalizmin aşılmasının bu sorunun çözümünde önemli bir adım oluşturabileceğini söyledi. Anadolu’da halklar mozaiğinin, halklar hapisanesine çevrildiğini, herkese bir deli gömleği olarak “türk kimliği”nin giydirildiğini, mücadelenin, halkların örgütlülüklerini geliştirmelerinin bugün bir zorunluluk olduğunu ve tüm halkların mücadelelerini ortaklaştırmaları gerektiğinin altını çizdi.
Bir Yaşam Dergisi’nden Mahir Özkan, Hemşinlilerin kamusal alanda yeterince bilinmediklerini, dillerinin yok olma tehdidi altında bulunduğunu, dil sorunun çözümüne yönelik olarak da üniversitelerde kürsüler açılması gerektiğini belirtti.
Dikkat çekici sunumlardan birisi de Karadeniz İsyanda adına yapılan sunumdu. HES’ler ve bölgedeki doğanın tahribinin yalnız sermaye çıkarına bir hamle olmadığı, halkların asimilasyon süreci için özellikle planlandığı detaylı bir sunumla anlatıldı.
Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı’ndan Kamil Aykanat, Alevilik ve Bektaşilikte insan sevgisinin öne çıktığını, her türlü ayrımcılığa karşı çıktıklarını ve çıkacaklarının altını çizdi. Aykanat, Cemevlerinin statüsü, diyanetin kaldırılması, din derlerinin kaldırılması, Madımak Oteli’nin utanç müzesi olması, her türlü ayrımcılığa son verilmesi, HES’lerin durdurulması, halkların kimlik ve kültürüne saygı gösterilmesi taleplerini de dile getirdi..
Gola Kültür Sanat ve Ekoloji Derneği’nden Refika Kadıoğlu, Karadeniz bölgesinde yaşayan pek çok halkın, asimilasyondan nasıl etkinlenmiş olduğunu anlatarak, buna rağmen, halen dillerini ve kültürlerini koruyan köylerin olduğunu söyleyerek, Yeşil Yayla Festivali etkinliğini örgütlerken yaşadıkları deneyimleri paylaştı.
MEZO-DER’den Muzaffer İris, Süryaniler olarak Lozan Antlaşmasında gayri Müslimlerin azınlık olarak tanınacağının belirtilmesine, Ermenilerin, Musevilerin ve Rumların bu anlamda tanındığını, ancak Süryanilerin de Hıristiyan olmasına rağmen devlet tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeksizin tanınmadığını söylerken, Süryani olduğu için yaşadığı, karşılaştığı ayrımcılığa da örnekler verdi.
Gürcü Kültür Merkezi’nden Fazlı Kaya, Gürcülerin tarihi konusunda önemli bilgiler verdi. Müslüman Gürcülerin daha kolay asimile olduğunu, Hıristiyan Gürcülerin ise ciddi ayrımcılığa ve baskılara maruz kaldığını çeşitli örneklerle belirten Kaya, bu topraklarda kendilerini diaspora olarak görmediklerini, bu toprakların yerli halklarından olduklarının altını çizdi. Dernekleşme çalışmalarından bahsetti.
Laz Mektebi’nden Selma Koçiva Anadili öğrenmenin önemine vurgu yaptı. Laz Mektebi projesiyle Lazca kurslarına başladıklarını, kurs sayılarının artmasının sevindirici olduğunu belirten Koçiva, yeterli materyalin olmamasının çalışmaların önünde engel teşkil edemeyeceğini, her halkın örgütlenmesinin kendine özgü süreçler ve yollar izleyebileceğinin altını çizerek, mücadelenin ortaklaştırılmasının önemine de vurgu yaptı.
Pomaklar Derneği Girişimi’nden Ali Testici, Anadolu’da yaşayan Pomakların “Türkleştirme” politikalarından ne kadar etkilenmiş olduğunu, Pomak yerleşim yerlerinde 1920’lerde neredeyse kimse tek kelime Türkçe bilmezken, 2000’lerde neredeyse hiç kimse Pomakça konuşamıyor örneğiyle anlattı. Halkların dostluğundan yana olduklarını ve bunun halkların birbirini tanıma ve saygı göstermesiyle gerçekleşeceği vurgulandı.
Sempozyum ilgiyle izlenirken, diğer halkların tarihini, sorunlarını da daha yakıcı olarak anlama fırsatı buldular. Helesa’dan Ender Abadoğlu’nun sempozyumun sonuç bildirgesinin okunmasının ardından etkinlik, halkların kendi örgütlülüklerinin geliştirilmesi ve birlikte hareket edebilme yönünde çalışmaların sürdürülmesi çağrısında ortaklaşılarak, “Bütün halklar kardeştir” şiarıyla sona erdi.

Halkların talepleri ortak

HDG’nin düzenlediği ‘Halklar Konuşuyor’ sempozyumunun sonuç bildirgesinde ortaklaşılan konular ile talepler yer alırken, aynı özlemi paylaşan tüm kurumlar, aydınlar ve sanatçılar da bu mücadeleye katılmaya çağrıldı.
Bizler farklılıklarımızla yan yana, kardeşçe, barış içinde, insanca ve onurumuzla yaşamak isteyen “çoğunluğuz.” Bu coğrafya, halkların kardeşçe yaşadığı bir cennet olabilecekken bizi cehennemde yaşamaya mahkûm etmek istiyorlar.
Kimi zaman halkları yok sayarak, aşağılayarak, kimi zaman farklılıklarımızı kardeş kavgasına dönüştürerek çıkarlarını korumak istiyorlar ki; onların çıkarları biz halkların felaketidir. Bugün bir kez daha yaratılmaya çalışılan savaş ve şiddet ortamına karşı çıkmanın tek yolunun barış ve kardeşlikten geçtiğine inanıyoruz. Farklı halkların bir arada iş yapma kültürünü geliştirebilmesi, ‘birbirini tanımasının kardeşliğin ve dostluğun ilk adımıdır’ diyerek, bu toprakları halkların kardeşlik bahçesine dönüştürmek için, halkların ortak mücadelesini geliştirmek istiyoruz.
Bu barışçı çaba, gelecek nesillere farklılıklarından arındırılmış bir ülke yerine, tarihi ve kültürüyle barışık bir ülke bırakmanın sorumluluğuyla atılmış uzun soluklu bir adımdır. Bu güzel topraklara rengini veren her halkı, bizimle aynı özlemi paylaşan tüm kurumları, aydınları ve sanatçıları ‘Halkların kardeşliği’ çerçevesinde birlikte olmaya ve mücadeleyi ortaklaştırmaya davet ediyoruz.
Sempozyumda ortaya çıkan ortak görüşler özetle şunlardır:
*Benzer felaketlerin yaşandığı,
*Yaşadıkları topraklara güzellikler katan halkların yağma ve uluslaşma adına katledildikleri,
*Bütün olan-bitenin emperyalist – sömürgeci politikaların sonucu gerçekleştiği,
*Anadolu’nun; kadim halkları ve zorla yurtlarından edilerek sonradan yerleşenleri ile üzerinde yaşayan bütün halkların yurdu olduğu,
*Düşmanlık ve ötekileşme yaratmadan yaşamın mümkün olduğu,
*Eşitlik temelinde özgürce bir yaşamın iradi olarak gerçekleştirilebileceğine olan inanç,
*Anayasada halkların varlığının talebi ile bütünlük kazanan taleplerin ortaklaştığı,
*Amaçlar için mücadelenin ortaklaşması gerekliliği
Sempozyumda öne çıkan talepler ise şunlardı:
*Gayrimüslim azınlık nüfusun erimesine karşı, devletin hiçbir mütekabiliyet gözetmeksizin Rum Ortodoks kişilere oturma ve çalışma hakkı tanıması
*Etnik, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim gibi hiç bir konuda ayrımcılık yapmayan, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik, yeni bir anayasa
* Ders kitaplarının tüm ırkçı /nefret söylemlerinden arındırılması
* Azınlık vakıflarının mallarının ve hukuki haklarının iadesi
* Üniversitelerde halkların dillerinin araştırılmasına ve eğitimine yönelik bölümler açılması
* Doğanın yanı sıra çok kültürlülüğü de tahrip eden HES’lerin durdurulması
* Cemevlerine yasal statü tanınması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi ve zorunlu din derslerinin kaldırılması
* ‘Azınlık’ statüsü tanınmayan Süryanilerin göç etmesine yönelik ayrımcılıklara son verilmesi ve kamu görevlerinden eşit yararlanma hakkı tanınması
* Halkların birbirini tanımasını sağlayacak, empatiyi geliştirecek ve dayanışmayı artıracak projelere ağırlık verilmesi,

Sayı : 2011 06