Yeltsin’in Kafkasya’daki Karmaşık Mirası

0
498

II. Bölüm

Ekim.1993 olaylarının ardından, Yeltsin’in uzlaşma çabaları Çeçenlerin muhalefet göstermesi yüzünden engellendi. Görünen o ki Çeçen liderler ‘Tatar seçeneği’ni kabul etmek istememişti. (Rusya’nın Tataristan’la imzaladığı anlaşmaya göre bölgeye önemli yetkiler verilmiş, en önemlisi de özerk cumhuriyet olarak tanınmıştı.) 14.Nisan.1994’te hükümetten bir anlaşma taslağı hazırlamalarını istedi: “Rusya ve Çeçenya arasında Güçler Ayrılığı ve Yetkilerin Karşılıklı Devredilmesi”. Yedi gün sonra, Kremlin Genel Sekreterliği İdari Başkanı Sergey Filatov müzakerelerin bozulduğunu açıkladı: “Çeçen tarafı iki önemli noktayı maalesef reddetti. RF’nin kurucu üyesi olmayı ve Tataristan’la yapılan anlaşmaya benzer ikili bir anlaşmayı kabul etmediler.”
Yeltsin, 29.Kasım.1994 tarihinde Çeçenya’da silahlı çatışmaya katılanlara bir çağrıda bulundu. Rus otoritelerinin Çeçenya’daki durum konusundaki duruşu ilk satırda anlaşılıyordu: “Anavatanımızın vazgeçilmez bir parçası olan Kafkasya’nın kadim topraklarında kan akıyor.” Yeltsin ültimatom verdi. Buna göre 48 saat içinde silahlar bırakılacak, ateşkese gidilecek, silahlı illegal güçler dağılacaktı. Rus yönetimi bu noktaya gelinceye dek, Çeçen krizini çözmek için siyasi yöntemlere bağlı kalma konusundaki kararlığını defalarca ilan etmişti. 1991-93 döneminde güçlerin ayrılığı üzerine Dudayev’e 11 kez öneri sunuldu, hepsini reddetti. Yeltsin’in ültimatomundan bir gün sonra “Çeçenya Cumhuriyeti’nde anayasal meşruiyet, hukuk ve düzenin yeniden tesisi için tedbirler” adlı 2137 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlandı.
Çeçenya sorununu güç kullanarak çözme kararı Yeltsin başkanlığının hiçbir zaman karakteristik özelliği olmamıştır, ama bugün diğer birçok olumlu başarısını gölgeleyen de işte bu Çeçen sorunudur. Ve Kuzey Kafkasya’daki tek sorun bu da değildir.
1990’ların başında Kuzey Kafkasya’daki sorunlar ağırlıklı olarak Sovyet borçlarının ödenmesinin ertelenmesiyle sınırlıydı. Bölgedeki karışıklıklar Rus federal güçlerince değil bölgenin siyasi cemaatlerince kışkırtıldı. Bu topluluklar kavim-merkezciliği ‘halkların dostluğu’na dönüştürmeye çalışan milliyetçi komünistlerdi. Ama her yerde tutunamadılar. Örneğin Çeçenya’daki milliyetçi komünistler etnik milliyetçilik canavarını rahatsız etti ve o canavar tarafından yutuldu. Ama genel olarak ‘özgürlük gösterisi’ yüksek kademedekilerin meselesiydi: sıradan halka ise gösterilerde şövalyelik rolü biçilmişti. Kafkasya’yı sakinleştirmek için Rus otoritelerini deneme yanılma yöntemini kullanmaya iten de işte bu seçkinlerdi. (Anlaşmalar ve ödünler, polis operasyonları ve askeri eylemler, güçler ayrılığı konusunda anlaşmalar ve bölge seçkinlerinin lütuflarını satın alma) Sonucunda Çeçenya dışındaki bölgelerde etnikler arası çatışma dalgasında gözle görülür bir azalma sağlandı.
Başlangıçta hiç bir işlevsel devlet kurumu olamayan Yeltsin, yolunda ilerlerken bu kurumları da oluşturdu. Oset-İnguş savaşını dondurdu ya da en azından izin vermedi.
Kafkasya bölgesinin kalkınmasıyla ilgili ana sorunlar sadece o zaman değil hiç bir zaman iyi düzenlenemedi:
– İşsizliğe ve arazi kullanımında ağır sorunlara yol açan aşırı nüfus artışı
– Şehirlerin dağlık bölgelerdeki stilde inşa edilmesi
– Sosyal ve siyasi yaşamın eskimiş yapısı
– Etnik ve dini grupların dar görüşlülüğü
– Teamül hukukunun çoğulculuk üzerindeki güçlü etkisi
Rus yetkililerin bölgede karşılaştığı sorunların çoğu kendi hatalarından, başarısızlıklarından ve var olan meselelerin üzerine eğilememelerinden doğmuştur. Kafkasya’da halihazırdaki krizlerin Yeltsin’in hatası olduğunu söylemek zor: Aynı ‘dikey yetki’nin eylemlerinden kaynaklanmaktadır. Putin, Yeltsin’in sahip olmadığı her şeye sahipmiş gibi görünüyor:
İşleyen bir devlet, sadık bir parlamento ve halk desteği. Otoriteler Kafkasya’daki terörün ve aşırıcılığın nedenlerini ele almak yerine İçişleri Bakanlığı güçlerini görevlendirip düzensiz bir baskın ve tasfiye sistemi uyguladı, yani tepkisel yaklaşımı benimsedi. Dikey yetkinin güçlenmesi 2000 yılında başladı ve bu bölgesel seçkinlerle federal merkez arasında yeni bir mukavele yapıldığı anlamına geliyordu. Seçkinler milliyetçi söylemlerde bulunmuyordu. Kremlin’e bağlılık ve sadakatlerini ispatlıyorlardı, bunun karşılığında da Kremlin bölge hükümetlerinin küçük zaaflarını görmezden geliyordu.
Demek ki 2000’lerin yöneticileri Yeltsin mirasının en kötü yanlarını kullandılar. Oysa Yeltsin tüm bunları yaparken bir yandan da Rusya devletinin kurumlarının temellerini atıyordu.
Federal hükümet, Kuzey Kafkasya’da bugünden itibaren Yeltsin’in stratejik rotasını sürdürmeyi en önemli görevi olarak addetmelidir. Bir ülkenin vatandaşı oldukları konusunda tereddütleri olan insanların Rusyalılaştırılması daha fazla geciktirilemez. Bölge halkının çoğunluğu etnik, dini, kavmi konuları ortak Rus kimliğinden daha önde tutuyor. Bununla başa çıkabilmek için bölge içindeki ayrımcılığın giderilmesi ve iç göçün optimize edilmesi gerekmektedir. Rusya yönetimi istihdam politikasını değiştirmek zorundadır. Kafkasya’da ‘Rusya Nosyonu’nu geliştirmeye atanmış bürokratların ve rüşvetçi memurların güçleri yetmeyecektir. Gereken şudur: Euro-Kafkasyalı denilen yani Avrupa’da yaşayan, kabilecilikle gelenekçilikten kurtulup modernize olmaya kararlı Kafkasya kökenli insanlarla Moskova yetkililerinden oluşturulacak siyasi amaçlı bir grup. Bu projenin gerçekleşmesini sağlamak bugünkü RF’nin fikir babasının anısına yapılmış en iyi şey olacaktır. (opendemocracy.net)
*Siyasi ve Askeri Analizler Enstitüsü-Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı)
Çeviri: Serap Canbek

Sayı : 2011 06