Tarihten

0
439
Ekaterinodar Hapishanesi
Kazak ordusundaki tutsakların arasında kahramanlık gerektiren işler yapmış Çerkeslere rastladık, yaptıklarının belki de başka benzeri yok. Türk ya da daha disiplinli olan Avrupa ordularına karşı yapılan savaşlarda görev alan Başkomutan Drascovitz, Çerkeslerde rastladığı cesaret örneklerine başka hiçbir yerde şahit olmadığını iddia ediyor. Diğer ulusların birlikleri daha üstün sayıda bir orduyla karşılaştıklarında hemen teslim olmaya hazırdır, oysa Çerkesler karşılarındaki ordu ne kadar kalabalık olursa olsun savaşmaya devam eder.
Ekaterinodar (Krasnodar) hapishanesinde gördüğümüz Çerkes esirlerden biri 35 yaşlarında yaşlarındaydı, savaşırken çok ciddi yaralanmıştı ve kan kaybı nedeniyle bayıldığı için esir düşmüştü. Üç Kazak süvarinin saldırısına uğramış, üstün bir sınıfa mensup olduğu için canlı esir alınması gerekiyormuş. Bu nedenle hayatını tehlikeye atmamak için büyük çaba gösteriyorlarmış. Bu amaçlarını anlayan Çerkes teslim olmamaya karalıymış. Elindeki tek kılıçla daha ilk hamlede süvarilerin mızraklarını parçalamış, sonra da üç saldırgandan ikisini yaralamış. Sonunda saldırganlara yardım için başkaları da gelmiş. Çerkesin vücudu yaralarla kaplanmış ve yere düşmüş. Son ana kadar çarpışmış.
Onu hapishanede ziyaret ettik, tahta döşemenin üzerinde yatıyordu. Korkunç yaraların verdiği acıya inlemeksizin katlanıyordu. Kısa bir süre önce böğründen bir mızrağın demir ucu çıkarılmıştı. Genç bir Çerkes kızına da bir dal parçasıyla sinekleri adamın yüzünden uzaklaştırma görevi verilmişti. Ona yardım etme isteğimizi kabul etmedi, para vermek istedik ama parayı diğer mahkumlara verdi.
 (Edward Daniel Clarke’nin 1813 tarihli ‘Avrupa, Asya ve Afrika Ülkelerine Seyahatler’ kitabından)
***
Güzel ama mutsuz ülke  
Şu siyah kül yığınlarına bakın. Bir zamanlar bu bölgede Zefri Bey adlı prensle dört yüz kölesi yaşıyormuş, ama evleri Ruslar tarafından yakılarak yerle bir edilmiş. Prens yardım dilenmek için Türkiye’ye kaçmış. İyi kalpli bir arkadaşı kol kanat olmasaydı karısının ve küçük kızlarının durumu ne olurdu acaba? Zefri Bey’in arkadaşı kamburdu ama çok cesurdu. Bazı İngiliz gezginler onu ziyaret etmiş, konukevinde akşam yemeğinde çeşitli yemeklerle ağırlanmışlar. Ertesi gün Zefri Bey’in küçük kızları gelmiş ve ellerini öpmüş. Yanlarında kambur adamın genç kızı da varmış. Konukların hediye ettiği oyuncaklar küçük kızları çok sevindirmiş, genç kız da dikiş iğneleriyle makasları almış. Ama peki Zefri Bey’in karısı nerede diye merak etmişler. Kölelerden biri onu aramaya gitmiş ve kadını eski püskü giysilerle küçük bir halının üzerinde uzanmış halde acı acı ağlarken bulmuş. Kimse ona elbise ya da örtü vermemiş olabilir mi? Vermiş ama bir prenses olarak hediye vermeye alışkın olduğundan her şeyi başkalarına vermiş, hiçbir şeyi umursamıyormuş. Rusların Çerkesya’ya getirdiği acılar işte böyleydi.
Çerkesya’da birçok prens olmasına karşın kral yok. Halk prenslere büyük saygı gösterir, yanında ayakta durur, şölenlerde ve cephede başköşeyi ona verir. Prenslere hürmet gösterirler ama biat etmezler.
Çerkesya’da bir meclis var, bu meclis evde değil bir korulukta toplanır. İsteyen herkes katılabilir ama sadece yaşlılar konuşabilir. Savaşçılar çimenlere oturur ve gövdesine atlarını bağladıkları ağacın dallarına savaş silahlarını asar.
Konuşmacıların sesleri ve davranışları naziktir. Çerkesler güzel ve başarılı konuşmaları çok beğenir. Büyük bir insan olmanın üç gereği olduğunu söylerler: Keskin bir kılıç, tatlı dil ve kırk sofra. Keskin kılıçla cesareti, tatlı dille alçak sesle konuşmayı, kırk sofrayla ise komşularına ve yabancılara bereketli sofralar kurmayı kastederler.
Çerkesya’da kölelere iyi davranılır. Beylerin evinin yakınındaki kulübelerde yaşarlar. Tarlada çalışıp konuklara hizmet ederler. Çerkes, bir Rusu esir edindiğinde köle olarak kullanıp en zor işleri ona verir. Buna rağmen Rus köleler Çerkes beylerini kendi ülkelerindeki beylere tercih eder.
Bir Çerkes, Rus kölesine şöyle demiş: “Seni Rusya’ya geri yollayacağım.” Adam beyinin ayaklarına kapanıp yalvarmış: “Bunu yapacağınıza beni köpek gibi kullanın, dövün, bağlayın, kemik toplatın.” Bey şaka yaptığını söylediğinde adam sevinçten bağırmaya ve zıplamaya başlamış.
Çerkesya’da başka ülkelerden farklı bir uygulama var. Belli sayıdaki insanlar bir araya gelerek birbirlerini ‘kardeş’ olarak adlandırır. Bu kardeşler birbirlerine yardımcı olur ve sık sık birbirlerini ziyaret eder. Konukevinde değil ailenin evinde ağırlanırlar ve onlara ev sahibinin gerçek kardeşleriymiş gibi davranılır. Bu ‘kardeşlikler’ bazen ikibin bazen de yirmi kişiden oluşur.
Çerkesya güzel ama mutsuz bir ülke. Ruslar bu halkın sürekli endişe içinde olmasına neden oluyor, bu büyük bir kötülük. Ama Çerkeslere daha büyük zarar veren bir başka halk daha var. Türkler. Türkler ne mi yaptı? Müslüman olmalarını telkin etti. Çerkesya’da kasaba olmadığı için büyük camiler yok. Ama tüm köylerde insanların ibadet etmeleri için kilden yapılmış kulübeler var. Böyle perişan bir camide minare de olmadığı için ibadete çağıracak kişi, uzun bir ağacın tepesindeki sepete tırmanarak sesinin kayalıklarda ve dağlarda yankılanmasını sağlar.
Çerkesler Müslüman olduklarını söyleseler de önceki geleneklerinin birçok alışkanlığını sürdürmekteler, bu alışkanlıklar bir zamanlar İsa’dan da haberdar olduklarını gösteriyor. Bir kutsama törenini anlatarak örnek vereyim.
Buluşma yerleri meşe dallarının gölgelediği çimenlik bir yerdi. Ortasında haç vardı. Törene gelen aileler yanlarında getirdikleri masaları haç işaretinin karşısına yerleştirmişti. Masaların üzerinde ekmek somunları ve bir ekmek cinsi ‘pasta’ vardı. Yaşça büyük kadınlar yanan ateşin etrafında oturmuş, genç olanlar ağaç gölgesini tercih etmişlerdi. Din adamı bir eline ekmek somunu diğer eline büyük bir fincan boza alarak haça doğru kaldırarak onları kutsadı. O bunu yaparken adamlar, kadınlar ve çocuklar diz çöküp başlarını yere eğdiler. Sonrasında boza ve ekmek elden ele gezdirildi. Bu henüz törenin başlangıcıydı. Sonrasında bir dana, bir koyun ve iki keçi kutsanmak üzere haçın yanına getirildi. Tüylerinin çok az bir kısmı yakıldıktan sonra hayvanlar kesilmek için götürüldü. Sonra eğlence başladı. Bir kısmı hayvanları kesip büyük tencerelerde kaynatmak için ayrıldı. Genç erkekler yarışarak, zıplayarak taş atarak eğlenirken yaşlılar sohbet etmeye başladı. Et pişince altmış sofraya paylaştırıldı ve din adamı yemeği kutsadı. Ve asıl şenlik başladı.
Çerkesler İsa’nın çarmıha gerildiğini bir zamanlar öğrenmişler gibi görünmüyor mu? Belki de bir zamanlar o dindendiler, sonrasında İsa’yı unutmuş olmalarına karşın haçı unutmadılar. Çerkesya’ya misyonerler göndermek istemez misiniz?
(Evanjelist yazar Favell Lee Mortimer’in 1852 tarihli ‘Far Off-Uzaklarda’  kitabından)
Çeviri: Serap Canbek

Sayı : 2011 08