Basko-Kafkas Diline İlişkin Soru Ve Sorunlar

0
482
“Yirmi Bin Yıl Önce Konuşulan Basko-Kafkas Dili” başlıklı yazımıza ilişkin aldığımız mesajlarda çok sayıda soru soruluyor. En çok sorulan soru yazılı kayıtların bulunmadığı bir dönemde konuşulan dile ya da dillere ilişkin bir varsayımın nasıl oluşturulduğu, böyle bir varsayımın bilimsel olup olmadığı sorusudur. İkinci önemli soru da “üst paleolitik” teriminin anlamı ve bunun modern insan ve konuşulan dille ilişkisi üzerinedir.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bu soruları yanıtlamaya çalışacağız.

Üst Paleolitik Uygarlık Büyük Ölçüde Homo Sapiens’in Ürünüdür

Modern insanla aynı anatomik yapıya sahip olan ve aynı potansiyeli taşıyan ilk insan ata Homo sapiens Doğu Akdeniz’de 90-80.000 yıl önce görülmüş ve arkaik Neandertal homonid gruplarıyla 20-30.000 yıl bir arada yaşamıştır.
 “Üst Paleolitik” teriminin ilk insan ata Homo Sapiens’in ürettiği ilk özgül uygarlık ürünlerini anlatmak için kullanıldığı anlaşılmaktadır:
 “Üst Paleolitik’e geçiş süreci, modern insanın, Homo sapiens sapiens’in ortaya çıkış süreciyle (doğrudan olmamakla birlikte) bir biçimde ilişkiliydi.
…Üst Paleolitik endüstriler, yaygın biçimde anatomik olarak modern insanlar tarafından yaratılmıştır.”(Dolukhanov, s.145)
Diğer taraftan Üst Paleolitik teknolojinin benimsenip kullanılması yönünden Homo Sapiens ve Neandertal gruplar bakımından bir fark yoktur. (Dolukhanov, s.161)
 Üst Paleolitik’e geçişin Doğu Akdeniz’de günümüzden 45.000 yıl önce, güneybatı Avrupa’da ise 30-32.000 yıl önce gerçekleştiği radyokarbon ölçümleriyle kanıtlanmaktadır. (Dolukhanov, s.144-149)
Üst Paleolitik dönemde (günümüzden 30.000-15.000 yıl önce) Avrupa’da çok soğuk ve kurak bir iklim egemendir. Diğer taraftan üst Paleolitik teknoloji buzul şartlarına en iyi uyarlanmış teknolojidir. Ayrıca, Üst Paleolitik dönemde, Avrupa’da, Akdeniz üst paleolitiği bölgesindeki en yoğun nüfus, güneybatı Fransa-Kuzeybatı İspanya’da, şimdiki Bask ülkesi çevresindedir. Son buzul döneminde (günümüzden 15.000-10.000 yıl önce) bu bölgedeki nüfus dikkat çekici bir biçimde artmış doğu ve kuzeydoğu yönlerine doğru yayılmıştır. (Dolukhanov, s.161)

Dilin Ortaya Çıkışı

Yazılı tarih öncesindeki insan yaşamına ilişkin pek çok şey bilinmezlik içindedir. Bu dönemleri açıklamaya çalışan bilim insanları kuramlar ve varsayımlar geliştirmekte, bu kuramları ve varsayımları test ederek bir açıklama yapmaya çalışmaktadırlar. Bu bağlamda dilin ne zaman, nerede, nasıl ortaya çıktığı soruları da felsefeciler, dilbilimciler ve antropologlar tarafından tartışılmaktadır.
Bilim adamlarının çoğunun düşüncesine göre bugün konuştuğumuz dilin kökeni Homo Sapiens’e dayanır.
Bilgisayar ortamında modelleme ile yapılan bir çalışmaya göre, insana özgü bir ses yoluna sahip olan Neandertal homonidleri modern insanın çıkardığı sesleri çıkarma yeteneğinde değildi. Oysa Homo Sapiens’in dil potansiyeli modern insanın dil potansiyeli ile aynıdır. (Dolukhanov, s.165-167)

Basko-Kafkas Dil Varsayımı Disiplinler Arası Bir Çalışmadır

Kabul gören bir paradigmaya göre günümüzdeki dil aileleri ortak bir dilsel sistemden kaynaklandıkları halde tarihsel gelişim bakımından farklı yönlerde evrimleştiklerinden farklılık göstermektedirler, ancak kökenleri bir olduğundan karşılaştırılabilirler. Yine bu nedenle ve esasen diller belirli ses yasalarına göre değiştiklerinden, dillerin şimdiki durumu veri kabul edilerek ilk proto-dili ve hatta ata dili kurgulamanın mümkün olduğu kabul edilmektedir. Ancak ilk ata dili yeniden kurgulamaya çalışan bilim insanlarının önünde yalnızca dilbilime ilişkin ( dillerin nasıl değiştiğine ve hangi seslerin kaybolduğuna) sorunlar yoktur, çağımızdaki dilleri konuşabilecek anatomik potansiyele sahip ata insanın nerede, ne zaman, nasıl ortaya çıktığına, nasıl evrimleştiğine ve nasıl yaşadığına ilişkin sorunlar da vardır ve bu nedenlerle de böyle bir işe kalkışan bir bilim insanı disiplinler arası bir çalışma yapmak, en azından etnik tarihe ilişkin üç temel kaynağın- arkeoloji, dilbilim ve antropolojinin- bulgularından yararlanmak durumundadır. Çünkü insan-atanın konuşma yetisine ilişkin fosil kaynakları dilbilimin ilgi alnında olsa da maddi etkinliğine ilişkin fosil kaynakları arkeolojinin, fizikî yapısına ilişkin fosil kaynakları da fizikî antropolojinin ilgi alanındadır.
Bu disiplinlerden hiç birisinin, yalnızca kendi belgeleri ve yöntemleriyle “etnogenesis” sorununu çözemeyeceği, sorunun çok disiplinli bir yaklaşım temelinde çözülebileceği kabul edilmektedir (Dolukhanov, s.27).
İşte, zamanımızdan 25.000 bin yıl önce ilk kez konuşulduğu varsayılan Basko-Kafkas Dili (ya da diğer terimle Akdeniz Dil Topluluğu) varsayımı, bu üç disiplinin bulgularından yararlanılarak ileri sürülmektedir.

Basko-Kafkas Dili Homo Sapiens’le İlişkilidir

Üst Paleolitik’e geçişin, Homo Sapiens’in ortaya çıkış süreciyle ilişkilendirilmesi, üst Paleolitik endüstrilerin anatomik olarak modern insanlar tarafından yaratıldığının saptanması, Homo sapiens’in dil potansiyeli ile modern insanın dil potansiyelinin aynı olması, Akdeniz üst paleolitiği bölgesinde günümüzden takriben 25.000-20.000 yıl önce ortaya çıkan Basko-Kafkas üst dilinin Homo Sapiens tarafından konuşulduğunun kabul edilmesi anlamına gelir.
Adige asıllı dil felsefecisi Ber Hikmet de “Adigece Fiiller Kitabı” adlı eserinde Adige dilinin kelime değil ses dili olduğunu, kökeninin de ilk insan ataya dayandığını ileri sürmektedir. Bu felsefî tez, ilkçağlarda konuşulduğu ileri sürülen Basko-Kafkas Üst Dili varsayımıyla tamamen çakışır. Çünkü Kafkas dilleri ve Baskça, Basko-Kafkas üst dilinin çağımızda yaşayan biçimleri olarak kabul edilmektedir. Adige dili de bu gruba dahildir. Bu nedenle Basko-Kafkas Üst Dili varsayımı nasıl bilimsel bir ilgiyi hak ediyorsa, Ber Hikmet’in dil felsefesi alanındaki iddiaları da felsefî ilgiyi ve tartışmayı hak etmektedir.

Sonuç

Görüldüğü gibi, kimi yazarların Akdeniz Dili (ya da Akdeniz Dil Topluluğu) dedikleri “Basko-Kafkas Üst Dili” varsayımının bilimsel temeli vardır. Diğer yandan, varsayımı ileri süren bilim insanları, çağımızda konuşulan Bask ve Kafkas dillerini, Basko-Kafkas Üst Diliyle ilişkili görmektedirler. Aynı görüş, felsefî alanda da Adige dili için savunulmaktadır.
Bütün bunlara rağmen henüz işin başlangıcındayız. Gerçeğe kuşku duymayacak bir şekilde ulaşabilmek içinse Bask ve Kafkas dillerini konuşan çağımız halklarının dillerinin ve kültürlerinin daha çok araştırılması bir zorunluluktur.
KAYNAKÇA
1. Ber Hikmet, Adigece Fiiller Kitabı, Ankara, 2002.
2. Pavel Dolukhanov, Eski Ortadoğu’da Çevre ve Etnik Yapı, Ankara
yaganumit@hotmail.com

Sayı : 2011 11