Bugün ise, herkesin kendi oto kritiğini bir kez daha yapması gerektiğini ve bunun elzem olduğunu belirtmek isterim. Her toplumun tek tipi olmadığı gibi Kafkas kökenli toplumların da tek tipleri yoktur. Dolayısı ile Türkiye’deki hemen her partide görev alan ve çok farklı dünya görüşlerine sahip alan Çerkezler vardır. Kaldı ki böyle olmasa bile Çerkezlerin hatta tüm vatandaşların Kafkasya ile ilgili tüm partilerin politikalarını bilmeleri doğal haklarıdır. Dış politika olarak birçok görüşün herkesçe bilindiği gibi. Öyleyse Kafkas toplumlarıyla ilgili gündemde olan bazı konulara tek tek değinmekte fayda vardır sanırım. Daha net bir ifadeyle söylemek istediğim şudur:
Kafkas toplumları ya da en azından Çerkez aydınlarının kendileriyle ilgili konularda düşünceleri ne kadar nettir? Burada dikkat çekmek istediğim konu düşüncelerin birliği konusu değil, zihinlerin berraklığıdır.
Diğer yandan Çerkezlerin yaşadıkları coğrafyadaki ülke yönetimleri ve o ülkelerin halkları, Çerkezler konusunda ortalama ne kadar doğru bilgiye sahip ve onları ne kadar tanıyorlar? Bundan bize düşen pay nedir?
Bu açıdan Kafkas toplumlarını ilgilendiren her konuda zihinsel bir berraklığa ciddi derece ihtiyaç vardır. Kendi oto kritiğimizi yapmamız adına bazı konuları dile getirmekte fayda vardır. Amacım üzüm yemektir, bağcı dövmek değildir. Kim bilir aşağıdaki bazı sorular buna katkı sağlar.
- Abhazya ve Osetya konularında mevcut partilerin görüşleri nelerdir? Bir geminin Gürcistan tarafından el konmasına karşı bir şey söylüyor gibi yapmanın ötesinde Gürcistan’ın tanınmasında TBMM’nin gösterdiği iradeyi sergilemeye ve diğer Kafkas toplumları için aynı hassasiyeti göstermeye hangi siyasi parti/leradaydır? İlgili STK kuruluşlarımız bu konuya yönelik partiler bazında siyasi oturumlar organize etmeleri gerekmez mi?
- Demokratikleşme sürecinde Ana diller seçmeli ders olarak okutulabilecek mi? Hangi partiler bunu desteklemektedir? İktidar ve muhalefet partilerinin bu konudaki görüşlerini net olarak bilmek vatandaşın hakkıdır sanırım. Herkes kendi başının çaresine baksın, doğru bir mantık mı? Bu adil mi? Bunun aksi mümkün değil mi? Yoksa oyalayarak elimizde kalan kadim Kafkas Dillerini unutturmanın bir başka oyunu mu sergileniyor? Radyo televizyon yayınları için de aynı şeyler geçerlidir.
- Bazı etnik liderler dâhil kimileri etnik politika, sözcüğünden irkiliyor. Örneğin Aleviçalıştaylarıbir etnik politikadır. Bu aslında ölümcül bir durum da değildir. Bir dil ya da bir inanış kendi adıyla anılmayacak ya da okutulmayacaksa asimilasyona devam edilecek demektir. Etnik olsun istemeyenler asimilasyona devam edilsin mi istiyorlar? Slogan ne idi Kaf-Fed kongresinde? “Biz bu topraklar için ölürken Türkçe bilmiyorduk. Şimdi anadilimizi bilmiyoruz.” Bu sadece bir durum tespiti olmaktan öte bir duruş değil midir? Federasyonumuzun konuşmakla konuşmamak arasındaki tavrı yeterli midir? Yoksa daha kuşatıcı ve daha toparlayıcı olması gerekmiyor mu?
- Demokratikleşmeden ne anlıyoruz ve ne söylemek istiyoruz? Ne istiyoruz ya da neye karşı çıkıyoruz? Çerkez kamuoyu, demokratikleşme konusunda tüm parti ve sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki düşüncelerini bildiği kadar kendi önderlerinin görüşleri daha sık ve daha net olarak kamuoyu tarafından bilinmesi gerekmez mi? Yani Çerkezlerin gündemi nedir?
- Kaf-Fed kongresinde Sayın Cihan Candemir, İçişleri Bakanlığının açılım konusunda kendileri ile görüşülmediğini beyan etmiş ve Sayın Çelik’te böyle bir durum varsa bunun bir eksiklik olduğunu ve bu konuda kendilerinin yapacağı bir görevi varsa yerine getireceği meyanda açıklamalarda bulunmuştu. Açıkçası eksik giderme adına hoş bir sahneydi. Sayın Bakanımızın açık yürekliliğini takdire şayan buldum. O uzun konuşmasını da sonuna kadar dinledim. İçişleri Bakanlığı Kaf-Fed ile görüşmemişse acaba bunun bir anlamı yok mu? Bu durum KafkasDiasporası’nabir şey anlatmıyor mu? Bundan ne anlamamız gerekiyor? Yani bunca zamandır bilmediğimiz bir günahla mı iştigal ediyoruz? Yoksa günah işlememiz mi bekleniyor görüşme olması için? Bunun açıklaması nedir? Ya da Federasyonumuz ne yaptı da bunu hak ediyor veya etmiyor? Yoksa Kaf-Fed kapılarını iktidar partisine kapatıp muhalefet partileri ile sorunlarını çözmeye mi çalışıyor? Belki de hiç sorunu yok? Kim bilir?
- Çifte vatandaşlık hakkını RF, Kafkas Halklarının yaşamakta olduğu diğer devletlerle anlaşarak sürgünü yaşayan tüm Kafkasya halklarına yasal hak olarak vermelidir. Bunu gerçekten Kafkas Sivil Toplum Kuruluşları ve Türkiye toplumu olarak istiyorsak somut eylem veya önerimiz nedir? Bugüne kadarTCve RF nezdinde ne yaptık? Siyasi partilerin bu konuda görüşleri var mı? Varsa nelerdir? Diplomaların denkliği konusu için de aynı şeyler geçerlidir.
- Adıgelereyapılan bunca övgüler ve nazik ifadeler kimden gelirse gelsin hepsine sonsuz teşekkürler. Ancak Çerkezlere iltifat edenler dostluklarını demokratikleşme konusunda da göstermelidir. Ama herkes için tabii.
- Karadeniz hasır kurslarına gösterilen itibarın yarısı kadarının, Çerkez Dillerine de gösterilerek Halk Eğitim Müdürlükleri aracılığıyla dil kursu açılması için yasal izinler verilecek ve masrafları devletçe karşılanacak mı? Bu konuda sivil toplum kuruluşları ne yaptı, partiler ne düşünüyor?
- Federasyonlaşmış olan sivil toplum kuruluşlarına yerel ya da genel bütçeden pay ayrılarak bu sosyal kuruluşlarda gönüllü çalışanTCvatandaşı insanlarımıza medeni çalışma fırsatları oluşturulmasına yardımcı olunacak mı? Siyasi partiler bu konuda ne düşünüyorlar?
- Herhangi bir terör örgütü var diye terörle alakası olmayan milyonlar evrensel insani ve kültürel haklarını kullanmayacaklar mı? Ya da bugüne kadar bu haklar kullanılmadı da terör olmadı mı? Yoksa terörü bu durum mu körükledi? Toplum önderleri bunu üyeleriyle tartışıyorlar mı? Ayrıca bu konunun akademik etüdü yapıldı mı?
- Bir ülke başka ülkelerce tanındığı zaman tanınan ülke tüm yasalarıyla, hükümranlık haklarıyla tanınmış olmuyor mu? Cevap “evet” ise tanınan ülkenin tüm etnik unsurları da tanınmış olmaktadır. ÖrneğinRusya Federasyonunutanıyan bir ülke Rusçayı kabul etmiş olduğu gibi Rusya’nın kendi içindeki etnik unsurlarını tanıdığı kadarıyla Rusya’yı tanımış olmaktadır. O zaman Rusçanın bir ülkede okutulması hukuken ne ise örneğin Adıgece’yi Rusya’nın tanıdığı kadar tanımak da o kadar hukukidir. Bunun için ayrı yasalara gerek bile yoktur sanırım. Bu konuda evrensel haklar şeklinde dünya çapında düşünceler geliştirilemez mi?
Sivil Toplum Kuruluşları ve liderleri, yürütmenin kapısını aşındırmadan, kendisini ifade etmeden gece karanlığında, duvar dibinde mogurdanan sarhoş adam gibi belli belirsiz konuşmalarla insanları oyalamamalıdır. Net, sarih ve sürekli toplumun ihtiyaçları dile getirilmeli ve ele dişe dokunur sonuçlar elde edilmelidir. Neyin yapılabileceği ve neyin yapılamayacağı kesinleşmelidir. Bunun için tüm sivil kuruluşlar Karagöz rolünden çıkıp masaya “istiyorum” diyerek oturmalıdır. Zira bu fırsat hiçbir bahaneyle heba edilemez. Hele hele başkalarının oyalama tuzaklarıyla asla. Bunu hiçbir kurum ya da kuruluşu töhmet altında bırakmadan söylüyorum.
Öyleyse bir kez daha düşünmemiz lazım: Bu güne kadar biz ne dedik; şimdi NE DEMEK İSTİYORUZ?
Sayı : 2010 11