Karadeniz’in doğu kıyısı 1845 yılında kuraklık sıkıntısı çekiyordu. Bağımsız Çerkeslerin köylerinde yiyecek içecek bedeli muazzam bir şekilde artmıştı. Önceki yıl ektikleri ekin ürün vermemişti. Erzaklar tükenmiş, kıtlık halkın büyük kısmını kırıp geçirmişti.
Kıyıdaki kabilelerin boyun eğmesini dört gözle bekleyen Ruslar bu felaketten kendileri için güzel sonuçlar umuyordu. Deniz kıyısı Çerkeslere kapatılmış, abluka altına alınmışlardı. İngiltere ve Fransa’dan destek alma umutları da kalmamıştı. Bunlara rağmen Çerkeslerin arasında teslim olmaya dair tek bir kelime geçmiyordu.
Rus kalelerinin yanındaki pazar yerleri 1845’e kadar hiç bu kadar çok Çerkesle karşılaşmamıştı. Her gün yedek silahlarını ve değerli eşyalarını pazara getirip ekmekle takas ediyorlardı. Rusların avantaj sağlayacak anlaşma tekliflerine rağmen, (bu anlaşma şartları her zaman olduğu gibi sonradan geri alınacaktı) teslim olma düşüncesi asla akıllarından geçmiyordu. Pazar yerinde değerli silah, malzeme ve elbiselerin karşılığında temin edilen ise sadece bir torba tuz ve un oluyordu.
Yaz ilerledikçe sıkıntı artmaya başlamıştı. Ruslar, kıtlığın Çerkesleri uysallaştırıp silah bırakmaya zorlayacağına inanıyorlardı. Çerkes liderlerle her gün uzun görüşmeler yapılıyordu ama teslim olacaklarına dair hiçbir emare yoktu. Ubıh ve Ciget liderlerle yapılan görüşmelerin çoğuna Alman bir ziyaretçi de katılmıştı ve liderlerin görkemli, cesur tavırları çok ilgisini çekmişti.
Gururlu Ubıh prens Berzeg Bey, Rus generale şöyle dedi: “Onurlu düşmanlar olalım. Silahlarınızla yapamadıklarınızı gerçekleştirmek için insanlara açlıkla baskı yapmak mert bir davranış mı? Beni buraya getiren neden kıtlıktır, halkımın çektiği acı yüreğimi deliyor ama buraya boyun eğmeye değil haklarımızı ve onurunuzu hatırlatmaya geldim. Padişahınızın övündüğü alicenaplığın anlamı açlıktan ölmemize neden olup cesetlerimize hükmetmek mi? Sizin ekmeğinizi istemiyoruz, tek dileğimiz başkalarından ekmek satın alabilme özgürlüğüdür. Sizin boyunduruğunuz altına girmeyişimizi suç olarak addediyorsunuz ama bu bizi açlığa mahrum bırakmanız için adil bir neden midir? Binici evcilleştiremediği atı aç mı bırakır?”
Rus general, savaşçı konuğunun etkili konuşmasına mümkün olduğunca temkinli bir tonda karşılık verdi. Binici ve at teşbihini Rusların lehine çevirmeye çalıştı, iyi bir binicinin atın açlıktan ölmesine izin vermeyeceğini, ancak kimi durumlarda evcilleştirilmesi için dik başlının aç bırakılmasını bir araç olarak gördüğünü söyledi. Fethettiği yerlerde Rusya imparatorunun yardımsever davrandığını, vatandaşlarına mutluluk ve refah yağdırdığını belirterek Rusların şefkatli boyunduruğuna girmeleri halinde Çerkeslerin de bu nimetlerden faydalanacağını anlattı.
Bu görüşme dört saat sürdü. General sözlerini şöyle bitirdi. “Dinleyin Berzeg Bey, kabileniz son sözümü duysun. Aramızda görüş birliği sağlanıncaya kadar geçerli olmak üzere size bir teklif yapacağım. İmparatorumun emri gereği deniz ulaşımı size kapalı olacak. Ama sizi aç bıraktığımızı düşünmemeniz adına açlık çeken yurttaşlarınız kalelerimizde çalışabilir. Yüksek maaş ve yemek alacaklar. Saçlarının teline zarar gelmeyeceği konusunda söz veriyorum.”
Berzeg Bey, bu teklifi lehte ya da aleyhte görüş bildirmeden halkına ileteceğini söyledi. Alman ziyaretçi ertesi gün görüşmelerin yapıldığı kaleden ayrıldı, Karadeniz’de yaptığı iki haftalık yolculuğun ardından döndü. Aç dağlıların generalin teklifi karşısında ne yaptıklarıyla ilgili ayrıntıları merak ediyordu. Ubıh ve Cigetler, Berzeg Bey’in ilettiği mesajı kızarak reddetmişlerdi. Diğer kabilelerden ise sadece 13 kişi köylerini bırakıp Rus kalelerine gitmişti. Sonradan öğrendiğime göre beşi idam edilmiş, kalan sekizi ise Rus kalelerini yapma konusunda düşmana yardım ettikleri için kabileleri tarafından aforoz edilmişti.
(J.R. Morell’in 1854’te basılan ‘Russia and England: Their strength and weakness’ kitabından)
Sayı : 2012 01