Son günlerde gerek televizyonlardaki uzman olmayanların, gerekse Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in süt ve ürünleri ile ilgili söyledikleri bir hayli gürültü kopardı: Bir televizyon kanalındaki programda iki doktorun söyledikleri hem süt sektöründe hem de tüketicilerde infial yarattı. O zamandan beri tüketiciler devamlı bizlere sorular sorar oldu. Çıktığım üç televizyon programı ve yazdığım bir makale ile söz konusu kişilere yanıt verdim.
Ancak sayın bakanın açıklamaları resmi ağızdan söylendiği için basında daha fazla ilgi gördü. 17 Ocak’ta, sütte özellikle antibiyotik varlığı ile ilgili çıkan abartılı haberler, 18 Ocak’ta aynı gazetelerin sayfalarında bu kez daha kabul edilebilir tonda çıktı. Çünkü söylenen “sütte antibiyotik varlığı binde bir bile değil” idi.
Bunların üzerine TMMÖB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi bir basın açıklaması yaptı.
Ve….
Öncelikle, “ülke genelinde üretimi yapılan çiğ sütlerin çoğunluğunun, bazı tüccarlar ile mandıralar tarafından ve yasak olmasına rağmen bazen sıcak olarak toplanmakta olduğu” belirtildi.
Aynı açıklamanın devamında da şu görüşler öne çıktı:
“Kontrol edilenler dışındaki sütlerde, gerekli analizlerin yapılmadığını biliyoruz. Bu nedenle antibiyotik varlığı üreticinin beyanına dayanıyor. Yoğurt, ayran, kefir veya eski peynir dışındaki ürünlere antibiyotik zarar vermiyor. Normalde antibiyotikli sütlerin dökülmesi gerekirken, bazı firmaların bunları ucuza toplayıp süt ürünlerine işledikleri ve haksız rekabete sebebiyet verdikleri de biliniyor. Bu durum aynı zamanda halk sağlığını tehdit ediyor. Bilmeden antibiyotikli ürün tüketenlerde antibiyotiklere karşı bağışıklık kazanılıyor ve özellikle boğaz hastalıklarında verilen antibiyotikler bireylerde etkili olmuyor. Kontrol edilenlerde zaten veteriner hizmeti olduğundan antibiyotikli sütler ürüne işlenmiyor, imha ediliyor.
Tüketicilerin, “bu durumda bizler antibiyotikli ürünleri nasıl anlayacağız?” sorusunu içlerinden geçirdiklerini duyar gibi oluyorum. Yasak olmasına rağmen binde birden de az olsa kullanıldığını bildiğimiz antibiyotiğin yoğurt, ayran, kefir ve eski peynirler dışında hangi ürünlerde olduğunu biz anlayamayız. Bu, daha çok ürünü üreten firmanın insafına kalmış bir şey. Örneğin yediğimiz ette, tavukta, besleme balıkta, taze kaşar peynirindeki varlığını bakmakla ya da yemekle hissedemeyiz. Burada sadece antibiyotikli sütlerden yoğurt, peynir, ayran, kefir ve sünger gibi aşırı gözenekli olmayıp normal görünüşlü eski peynirlerin yapılamayacağını söyleyebiliriz. Tüketiciler üşenmezlerse en basit olarak aldıkları çiğ sütte antibiyotik olup olmadığını anlamaları için, bu sütü kaynatıp içerisine yoğurt mayası atsınlar. Şayet sütün ekşiliği artıyorsa sütte antibiyotik yok demektir.
Öncelikle sütlerin toplanması işleminin kooperatifler, birlikler kanalı ile yapılması teşvik
edilmeli. Böyle bir uygulama süt sektöründeki kayıt dışılığı önler, kaliteyi attırır ve fiyat istikrarını sağlar.
Süt kalitesinin korunmasında önemli bir adım olan sütü soğuk zincir altında toplayanlara maddi destek verilmeli.
Süt ve süt ürünleri, temel gıda maddesi kapsamında değerlendirilerek uygulanan KDV oranı ette yapıldığı gibi yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülerek sanayicinin vergi yükü hafifletilmeli. Bununla beraber yemde uygulanan KDV de aynı şekilde yüzde 1’e düşürülerek, yetiştiricinin yem maliyetleri azaltılmalı.”
Doğru söze ne denir?
Sayı : 2012 01