Sarmatlar, Alanlar

0
3220
MÖ. 160’da bölgeye yerleşen Sarmatlar, Alan – Sarmat Kabile İmparatorluğunu kurdular. (Sarmat; İronca – Alanca baş belası anlamındadır). İskitlerin, Kimmerlerin egemenliklerine son vererek Alan, Sarmat egemenliğini Ön Asya’ya kadar genişlettiler. Gene de Alan – Sarmat egemenliği çok sürmedi. Sarmat Kralı Mitridat MÖ. 63’de ölünce Sarmatlar, Avrupalı ve Asyalı Sarmatlar diye ikiye bölündüler.
Sarmatlar savaşçı topluluklardı. Kadınları da savaşçıydılar. Sarmat kadınlarının Amazon savaşçı kadınları olduklarını savunanlar da var. Onlar iyi at yetiştiricileri ve binicileriydiler. Sarmatlar Don (su) nehriyle Dinyeper nehri arasında geniş topraklara sahiptiler. Sarmat kralı Gate ünlü bir kraldı. Ünü Avrupa’ya yayılmıştı. Kral Gate topraklarında barışı, huzuru sağlamakla ünlenmişti. Sarmatlar pek çok tarihçiye göre; Reksonlar, Tazigeler ve Alanlardan meydana gelmişlerdi. Bu boylardan, kabilelerden olan Alanlar MÖ. 78 – 406 arasında Kuzey Kafkasya’da egemenlik kurmuşlardı. Güçlü devletleri vardı. Partlarla, 2. yy’da ise Romalılarla çetin savaşlara giriştiler. Topraklarını Macaristan’a kadar genişlettiler. Grek, Roma ve Bizanslılarla ticari ilişkiler kurdular.
4. yy’da Hun saldırıları karşısında kalan Alanlar, Roma İmparatorluğunun topraklarına sığındılar. Galya’yı istila ettiler. Oradan yine bölünmeler yaşayan Alanların bir kısmı İspanya’ya yerleşti. Vizigotlar’ca yok edildiler. Galya’da kalan Alanlara ise Romalılarca yurt verildi. Süreç içerisinde Avrupa halkları arasında asimile edilmelerine karşın bu gün geride kalanlar hala İspanya toprakları içerisinde üç ayrı bölgede; Ostinye, Katalanya, Barsalanya’da varlıklarını sürdürmektedirler. Ostinye; Osetler, Aslar ve Jaslar’ın, Katalanya; Katarlarla Alanlar’ın, Barsalanya; Barslarla Alanların birlikte yaşadıkları bölgelerdir.
Pek çok tarihçiye göre Alanlar, mavi gözlü, sarışın, uzun boylu, savaşçı bir topluluktu. Doğudan gelen halkların aksine saçları hep kısaydı. Alanlarla günümüz Macarların ortak geçmişlerinin bir olduğunu savunan tarihçiler de vardır. Simon de Keza, Hugor ve Mogor kardeşlerin önderliğinde Macarlarla, Alanlılar zamanında Dinyeper ile Volga nehri arasındaki topraklarda birlikte hüküm sürmüşlerdi. Kafkasya’da geride kalan Alanlar ise daha sonra Aslara dönüşmüştü. Aslardan sonra Asetin (Osetin) boylarına dönüşmüşlerdi. Moğol saldırılarından kaçıp Macaristan’a yerleşenlereyse Jas / As adı verilmişti. Jasların bugünkü Macarları oluşturduklarını savunanlar da var.
İronya’dan yola çıkan İroniler tarihsel serüvenlerini Sarmat, Alan, As, Asetin (Osetin) olarak Kuzey Kafkasya’da günümüze kadar sürdürdüler. Pek çok tarihçi Alanların 4. yy. da varlıklarını sürdüremediklerini yazmıştı. Oysa en son 1223’de Moğollar Alan egemenliğine son vermişti. Kuzey Kafkasya’da tüm istila ve saldırılar karşısında Osetinler (Alanlar) arasında ilk defa X. yy. da Bizans rahipleri tarafından Hıristiyanlık yaygınlaştırıldı. Bu istilalardan kurtulanlar varlıklarını günümüze kadar sürdürüp ulusal özelliklerini korudular.
Hıristiyanlık halk arasında benimsenmedi, yerleştirilmesi zor oldu. 930’lu yıllarda çok tanrılı bir inanç dizgesine sahip olan Alanlar papazların dinsel inançları yerleştirmelerine karşı ayaklanmış, Hıristiyan din adamlarını ülkelerinden çıkartmışlardı. Alanlar çok tanrılı dinsel inançları içerisinde aya, güneşe, yıldızlara, yıldız kaymalarına inanıyorlardı. Bunlara tapıyorlardı. Alanlar yıldız kaydığında, kendi etraflarını daire içine alıyorlardı. Ayın ilk doğuşunu kutsal kabul ediyorlardı. Alan halkı bu doğasal çok tanrılı inancı kabul ederlerken Alan kralları, daha sonraki yüzyıllarda Misyoner din adamlarının Hıristiyanlığı yaymalarından etkilenmiş, halkı zorla bu dine inandırmışlardı. Alan halkı da Hıristiyanlığı seçerken aya, yıldızlara, güneşe duydukları kutsallığı terk etmemiş, haçla yıldızları, ayı birleştirerek tümüne kutsallık atfetmişlerdi. Alanlar eski çok tanrılı inançları içerisinde çok oruç tutuyorlardı. Bu oruç aylarında et, balık, tereyağı yemiyor süt içmiyorlardı. Hıristiyanlığı seçtikten sonra ise Noel yortusuyla, Tanrının annesi Meryem için oruç tutmaya başladılar.
Kuzey Kafkasya’ya yerleşen Alanlar (Osetinler) arasında çok yaygın olarak kan davaları da görülüyordu. Pek çok seyyahın anılarında Alanlarla ilgili kan davalarına yönelik pek çok açıklamalar var. ‘Avrupa Gözüyle Çerkesler’ adlı çalışmasında B. Özbek, kan davasıyla ilgili Klaproth’tan bu konuyu şöyle aktarmaktadır: “Kan davası babadan oğla miras kalmakta ve köyler arasında uzun zaman süren düşmanlıklara neden olmaktadır. Bu gelenek tam olarak kaldırılmamaktadır. Sadece tarafların birbirlerine verdikleri hediyelerle önlenmektedir. Katil, ailesinden bir kaç kişi, kendi kulesine (dağlarda savunma amaçlı taştan yapılmış, çetin vadi ve tepelerde inşa edilmiş yerler. T.S.) çekilmekte ve kendisini, öldürülen kişinin akrabalarına karşı korumaktadır. Katil en iyi arkadaşlarından birini köy ihtiyar meclisine göndererek karşı tarafla belirli bir zaman için barış antlaşması yaptırır; onlara verilecek olan kan parası değeri olan hayvanları temin etmeye çalışır. Karşı taraf ona bu zaman içinde dokunmayacaklarına dair yemin ederler. Zaman geçtikten sonra bu antlaşma yeniden tekrarlanır.”
Kan davalarıyla birbirlerine olan düşmanlıklar Oset (Alan) halkını kanun dışı etmişti. Günümüzde Kuzey Kafkasya’da görülen o eski kuleler kan davaları yüzünden yapılan savunma amaçlı kulelerdi.

Sayı: 2012 02