Kimlik siyaseti yaptığını söyleyenler müthiş bir ikiyüzlülüğün pençesinde kıvranırken; bunu başta kendi tabanlarına doğru dürüst anlatamadıkları gayet net bir şekilde ortada
AK Parti iktidarının onuncu yılında bir taraftan Sn. Erdoğan “çıktık açık alınla bu on yıllık savaştan” marşını söylerken diğer taraftan meclisteki muhalefet perişanlığı “halime bak dertli çal” modunda…
Sisteme yönelik ciddi bir muhalefetin rolü de yine aynı takımın oyuncuları tarafından sahnelenmekte bir bakıma. Statükonun devamından yana tavır alan ve doksan yıldır birikmiş meselelerin çözümü konusunda bir fikri olmayan ve iktidarın gündemi üzerinden politika geliştirmeye çalışan muhalefetin ne söylediği ne istediği konusunda ben yıllardır bir fikir edinemedim. Edinen varsa da gelsin söylesin. Milli Görüş gömleğini çıkarıp Muhafazakar Demokrat esvabının giyilmesinde terzilik yapan Liberaller de yavaş yavaş seslerini yükseltmeye başladılar. Nerdeyse bin yıldır Cami –Kışla dilemmasını dile getiren Çetin Altan’dan bayrağı alan çocukları Ahmet ve Mehmet Altan yıllardır iktidara direk ve dolaylı yoldan verdikleri desteği kesmiş görünüyorlar. Çünkü görüyorlar ki iktidar kendi ayağına kurşun sıkmakta ve çözümsüzlük politikalarına dönerek bu ülkenin hayrına olmayacak bir yola girmektedir.
Önce şunu açıkça söylemekte fayda var. Ben kendi adıma Altan ailesinin bu üç bireyini de ayrı ayrı sever ve beğenirim. Olası bir İkinci Cumhuriyet’in kurucu Cumhurbaşkanı adayım da Mehmet Altan’dır. Bu böyle biline. Bunu bir köşeye koyduktan sonra gelelim esas mevzuumuza.
Solun ve kendisini sol gösterip sağ vuran Kemalistlerin ve bunların söylemlerini sol zanneden ahmakların, hâlâ “asr-ı saadetleri” olan tek parti dönemine dönüp dönüp sarılma saçmalıklarını; ve ayrıca birbirlerinin türevi olan MHP ve BDP’nin aslında birbirlerinin değirmenine su taşıdıkları gerçeğini görünce bu ülkede yaşayan ve mevcut iktidarın bazı politikalarından memnun olmayan ben ve benim gibiler için “vah vah !” demekten gerisi yalan.
Kimlik siyaseti yaptığını söyleyenler müthiş bir ikiyüzlülüğün pençesinde kıvranırken; bunu başta kendi tabanlarına doğru dürüst anlatamadıkları gayet net bir şekilde ortada. Kürtlerin sadece Cumhuriyet döneminde yaşadıklarına ve Türkiye’deki nüfuslarına bakıldığında bunu görmek gayet kolay. Aldıkları oyun Kürt nüfusuna oranı onlar adına bazı şeylerin yanlış yapıldığının gayet açık delili aslında.
AK Parti iktidarının ilk adımları olan ve daha Refah döneminde ve sonrasında yenilikçi hareketin filizlendiği; ve AK Parti’nin ayak seslerinin duyulduğu dönemde; eski takımdaşlarımdan Etyen Mahçupyan ve Ali Bayramoğlu ile Refah Partisi organizasyonu olan bir konferans sonrasında yaptığımız sohbetimizde söyledikleri dün gibi aklımda: “Valla bizleri sürekli bu tür organizasyonlara çağırıyorlar ve çok ilgi gösteriyorlar”
Bunları söyleyenler, Liberal demokrat kimliğiyle tebarüz etmiş kişiler olması ve üstelik Etyen Mahçupyan gibi dini ve etnik kökeni itibarıyla farklı bir yapıdan gelmesi açısından daha da önem arz ediyor. Böylesi birine gösterilen ilgi ve onların söylemlerinden istifade etmeye çalışan İslami referansları kuvvetli bir tabanın olması elbette ilginç olmalı. Zira çok iyi biliyorum ki o kesimin milliyetçi tabanla birleştiği milli görüş noktasında “Ermeni” algısı bambaşka idi ve bu kapalı gruplarda çok amiyane tabirlerle ifade ediliyordu. Yenilikçi harekete destek veren bu insanların ortak noktası neydi dersiniz? Hemen söyleyeyim: Yeni Demokrasi Hareketi’nin kurucularından ve söylemlerinin oluşmasında katkı veren iki şahsiyetin yanı sıra yine aynı takımın oyuncuları olan Mehmet Altan, Cengiz Çandar, Erol Katırcıoğlu, Ayhan Aktar gibi isimlerin yanında elbette ki Ahmet Altan’ı da saymak gerekir. Şu an SODEP’in genel başkanlığını yapmakta olan Hüseyin Ergün’ün; TÜSİAD başkanı Ümit Boyner’in ve de çok fazla çıkıp konuşmasa da YDH lideri Cem Boyner’in iktidarın politikalarına verdikleri direk ve zımni destekleri zaman zaman gözlemlemişsinizdir.
Bu arada bir paragraf da Cem Boyner’e birkaç kelam edelim. Sn. Boyner, YDH sürecinin ilk etabında medyadaki inanılmaz desteği ve sonrasında ters esen rüzgarları; İstanbul İl Binası’na yapılan bir PKK bir de Dev-sol baskını ile nasıl iki il başkanının başını yediğini; şahsınıza Almanya’da yapılan saldırıyı ve Dev-Sol’un size yapacağı söylenen suikast girişimi gibi konuları artık çıkıp anlatın birinci ağızdan. Mim Kemal Öke ile şahsınızın Boğaziçi Bozkurtları diye anıldığınız günlerin yüzü suyu hürmetine size sempatisi olduğu söylenen bir emniyetçinin “sus oğlum artık, dur!” deyip demediğini çıkıp anlatın açık yüreklilikle. Türkiye’nin bu en karanlık dönemlerinden birisinde politika yapmak cesaretinde bulunan ve o dönemin kara kutularından biri olan şahsınızın bence bu anlamda Türkiye’ye borcu var. “Sabancı Ağa sen kim oluyorsun, çizmeyi aşıyorsun” deyip “kardeşini kurban verip” susturulduğu; Özal, Kahveci, Bitlis, Mumcu, Cantürk ve onlarca ismi çok iyi bilinen ve binlerce isimleri bile hatırlanamayan faili meçhullerin yaşandığı bu dönemin canlı tanığı olarak Türkiye’nin normalleşmesi adına çıkıp konuşmanız gerekir.
“Kendi dağını bombalayıp sonra da oraya Türk bayrağı dikmek marifet değil” diyen Cem Boyner ve diğer takım arkadaşlarının; kendi içerisine kapanmış Milli Görüş camiasının dışarı açılmasına; ve bu yapıya önyargı ile bakan Türkiye’deki diğer gruplar ile kaynaşmasına katalizör olan YDH sözcülerinin mütedeyyin dindar kesim ile kurdukları gönül bağı bence bu iktidarın en temel taşlarından biridir. Milli Nizam-Selamet-Refah gibi Milli Görüş eksenli tabanın Türkiye’de aldığı oy oranları zaten ortada. Bu gün geldikleri oy oranları da hepimizin malumu. Elbette ki bu tek başına verilen desteğin sonucu değildir ama bu göz ardı edilmemesi gereken bir realitedir zannımca. Dolayısıyla mevcut iktidarın Milli Görüş’ten evrilen ve geniş halk kesimleri ile buluşmasına köprü olmuş liberal demokrat aydınlar ile girdiği anlamsız ve sert diyalog kendi ayağına kurşun sıkmaktan da öte ülkenin geleceğine örtülen kara bir perde olacaktır.
Bir ayağı “Devlet Ebed Müddet” geleneğine sıkı sıkıya bağlı olan iktidarın iç kavgasında “önce insan” diyen ve bu ilkeden hareketle iktidarın etrafında kümelen geniş halk kesimlerinin eninde sonunda geleceği nokta; geçmişteki DP-AP-ANAP iktidarlarının siyaset mezarlığındaki parsellerine komşu olan AK Parti’ye Fatiha okumak olacaktır. (10 Şubat 2012)
Sayı: 2012 02