Türkiye Diyasporası Yayınlarından Seçmeler

0
933

Kafkasya Gerçeği – 1990

1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşında Kuzey Kafkasya ve Sürgündeki Kafkasyalılar*

Sefer E. BERZEG

IV. Bölüm

Gerçekten Osmanlılar ile onları izlemek zorunda kalan önemli sayıda Abhaz göçmeni 1 Ağustos günü Oçamçıra’yı deniz yoluyla boşalttı­lar. Osmanlı ordusunda bulunan ve bu boşaltma hareketinde görev almış bulunan İngiliz subayı Woods (Paşa), anılarında olayı anlatırken ilginç gözlemlerde bulunuyor: “Sabah güneşiyle birlikte filoya bağlı bütün filikalar kıyıya yanaştı. Askerlerin gemilere nakli işi yirmidört saat aralıksız şekilde sürdü, önce yaralı ve hastalar, daha sonra silah cephane ve erzak taşındı. Kıyıda düşmanın işine yarayacak bir tek şey bırakılmadı. Bütün bu işler Rusların güzleri önünde yapılmıştı. Dür­bünlerimizle baktığımızda Rus askerlerinin ağaçlara tırmanarak hareketlerimizi izlemeye çalıştıklarını görebiliyorduk. Mavzer menzili içinde olduğumuz halde Ruslar tek bir kurşun dahi atmadılar… Dar bir kı­yı şeridi içinde toplandığımız halde düşmanın üzerimize niye saldır­madığını merak ediyordum. Çünkü saldırsalardı başarı elde etmeleri mümkündü. Sonradan öğrendiğime göre, Osmaniye zırhlısının bir evvelki gün yaptığı bombardıman o kadar yıkıma ve insan kaybına ne­den olmuş ki, yeni bir bombardıman gerektirecek kışkırtmalardan kaçınmayı yeğlemişlerdi. Yine bir Rus Ermenisi’nin anlattığına göre Rus askeri makamları Türkler’in geri çekilmesini sağlayacak her tür­lü tedbirin, bu arada mümkünse kolaylığın gösterilmesini emretmiş. Ruslar için önemli olan ayaklanma halindeki Çerkes halkının önemli bir destekten mahrum edilmesiymiş.”(20)
10 Ağustos’ta General Alhazov, Kodor ırmağının sol yanını tuttu. Irmağın sağ yanındaki Osmanlı ve Çerkes güçleri Sohumkale’den sa­dece üç millik bir mesafede bulunan Keleşir ırmağı hattına çekildiler. Aynı tarihte Albay Şelkovnikov’un emrindeki Rus birlikleri Soçi’den kıyı boyunca harekete geçerken, General Babiç de Marukh Geçidi üze­rinden yürüyüşe başladı. Şelkovnikov, yürüyüşünü kıyıda devriye gö­revi yapan Osmanlı gemilerinden gizleyebilmek için yola paralel olan çetin dağ yolunu izledi ve 13 Ağustos’ta Adler’den 1.5 mil mesa­fedeki bir noktaya geldi. Gagra Boğazı’nda ise kendisini büyük bir güçlük beklemekleydi. Kıyı sıradağlarının kayalık ve uçurumlu etek­leri bu yörede kumsala inmekteydi ve bu sahil yolundan başka bir ge­çit de yoktu.
Yol, Çerkeslerin ve Osmanlıların Şelkovnikov’un hareketini ha­ber aldıklarından beri Gagra açıklarında dolaşan bir Osmanlı savaş gemisi tarafından kontrol ve bombardıman edilmekte idi. Geçidin kuzeyinde bulunan eski ve yıkık bir Rus kalesi de bir kaç yüz kişilik bir Çerkes birliği tarafından tutulmuştu. Şelkovnikov, Adler’de Rus deniz subaylarının işbirliğini sağladı. 17-18 Ağustos gecesi şiddetli bir yağmur altında Gagra’ya doğru ilerleyerek ani bir baskınla kale­ye saldırdı. Çerkes savunmacılar, üstün ve eğitimli Rus gücü karşısında inatla direnmelerine karşın yenilerek dağıldılar. 20 Ağustos’ta Bzıb nehrine ulaşarak burayı da aşan Rus kuvvetleri on mil içeriye yürü­düler ve 23 Ağustos’ta Gudauta’ya yaklaştılar. Burada 1000 Çerkes gö­nüllüsü ile bir Osmanlı taburu ve dört toptan oluşan bir müstahkem mevki bulunuyordu. Fakat çok geçmeden Ruslar, Osmanlıların burayı Abhazya’yı boşaltmaya ve çekilmeye başladıklarını belli etmemek için usulen savunduklarını anladılar.
Osmanlılar, askerlerini ve Rusların öç almasından korkarak kendileriyle birlikte gelmek isteyen tüm Çerkes-Abhazlar’ı tahliye edebilmek için kuvvetlerini Sohumkale’yi koruyan yarım daire şeklindeki müs­tahkem mevzilerde topladılar.                                                                   Şelkovnikov’un komutasındaki Rus birlikleri 27 Ağustos’ta Sohumkale’ye doğru yürüyordu. Bu arada Marukh geçidini aşmış bulunan General Babiç de 24 Ağustos’ta Tsabal yöresine, 29 Ağustos’ta da Sohumkale’ye dört mil mesafeye geldi. General Alhazov komutasındaki Rus birlikleri de Keleşir ırmağını aşmış ve güneyden Sohumkale si­perlerine yaklaşmıştı. Şelkovnikov’un saldırıya geçmek için ısrar et­mesine karşın Gürcü General Alhazov ciddi bir harekete girişmeksizin, Osmanlı askerlerinin ve şu veya bu şekilde onları izlemek zorun­da kalan onbinlerce Abhaz ve Adıge göçmenin gitmelerine müsaade et­meyi tercih etti. 31 Ağustos gecesi Ruslar Osmanlı gemilerinin gitmiş olduğunu gördüler.(21)
Dağıstan ve Çeçenistan Ayaklanması
Büyük Çerkes sürgünü sonunda Çerkes ülkesinin Kuban ve Ka­radeniz kıyıları hemen tamamen Çerkesler’den boşaltılmış, kalanlar da ovalara indirilerek silahsızlandırılmış, Amerika Birleşik Devletle­rindeki Kızılderili Rezervasyonlarına benzer bir şekilde belli yerler­de toplanarak Rus-Kazak kolonileriyle kuşatılmıştı. Bu nedenle Ku­ban Çerkesleri bu savaş sırasındaki ayaklanmalara geniş bir şekilde katılamadılar. Ancak bazıları herşeye karşın, gerilla birlikleri halin­de Karadeniz kıyısına inerek Abhazya ayaklanması içinde yer aldılar. Terek yöresinde, Kazak kolonileriyle kuşatılmış olan Kabardey, İriston (Osetya) ve Karaçay-Balkarya’da da kayda değer bir hareket olmadı.
Anayurttaki en büyük ayaklanma, üzerlerindeki tüm baskıya kar­şılık halkının kitlesel sürgünlere tabi tutulmamış bulunduğu Çeçenistan ve Dağıstan yörelerinde meydana geldi. Dağıstanlı sanatçı Halil Bek Musayasul’un belirttiği gibi; “Eski yurtseverler, daha yirmi yılını bi­le doldurmamış olan Rus egemenliğinden bu fırsattan yararlanılarak kurtulunabileceğini umuyorlardı. Dolayısıyla Türk tarafından elle tu­tulur bir yardım gelmemesine karşın dağlarda savaşı başlattılar. Bu eylem, yardımdan yoksun olduğundan, çıplak gözle bakıldığında sıra­sız, umutsuz bir girişim gibi gözüküyordu. Özgürlük savaşımızın önde­ri Büyük Şamil yurdundan ayrılmış olmakla birlikte naiplerinin ço­ğu daha yaşıyordu. Bunlar eski bayrakları açtılar…”(22)
Şamil’in oğlu Gazi Muhammed tarafından gönderilen ve Osman­lı topraklarındaki Çerkes siyasi emigrasyonunu temsil eden delegele­rin de katılmasıyla, 1859 yılında Şamil’in Ruslara teslim olmak zorun da kaldığı Gunip yöresinde Anada denen yerde Dağıstan ve Çeçenistan’ın her tarafından gelen delegelerin de katılmasıyla bir ihtilâl top­lantısı yapıldı. Burada derhal ayaklanma ve yurdun Rus istilacılarından kurtarılması kararı verildi. Daha önce Şamilin savaşları sırasın­da hareketsiz kalan ve ona katılmayan birçok yörenin halkı da bu ayaklanmaya aktif bir şekilde katıldılar.
Halk bu ayaklanmanın başına Gazi Kumuklu din bilgini Abdurrahman Hacı ile Çeçen Ali Bek Hacıyı getirdi. Bunlardan birincisi Dağıstan’daki, ikincisi ise Çeçenistan’daki hareketleri yönetecekti. Bunun yanında Çeçenistan’da Sultan Murat, Süleyman Bek, Dade Zalma, Abbas Bek ve Hacı Abdullah; Avar yöresinde Murtaza Ali ve Şamil’in naiplerinden Zekeriya, Haydak-Tabasaran yöresinde Utsumi (Han) Mehdi, Gazi Kumuk yöresinde Emekli Yüzbaşı Naip Cafer Han, Yüzbaşı Abdülmecid Bey, Naip Fethali Han bu ayaklanma hareketle­rinde halka önderlik ettiler ve fedakârlıklar gösterdiler. Üstelik bunlardan son dördü Rus Çarı tarafından rütbe ve mevkiler verilmiş ki­şilerdi ve buna karşın halklarının yanında yer almayı yeğlediler, özel­likle Gazi Kumuk Hanları, bu ayaklanmanın başarılı olacağından ümitli değillerdi ve fikirlerini açıkça belirtmişlerdi ama yine de “Tüm yurttaşlarımızın katıldığı bu savaşın dışında kalmak bize yakışmaz” diyerek ayaklanmaya katıldılar.
                                          İlk ayaklanma 1877 yılının Mayıs ayı başlarında Kuzey Dağıstan’­da Gümbet’de vukubuldu. Ayaklanmanın bu yöredeki merkezi Siuh kasabasıydı. 15 Mayısta Gürcü Prensi Albay Nakaşidze komutasında buraya gönderilen Rus birliğinin ayaklanmacılar tarafından hayli hır­palanmasına karşın başarılı olamayan ayaklanmacılar Tilitli’ye geçti­ler. Rusların saldırılarında Gümbetliler 80 ölü ve yüz kadar yaralı, Ruslar da bunun iki misli kadar kayıp verdiler. Prens Nakaşidze bura­dan sonra peşipeşine ayaklanmakta olan Mehelti, Artluhi, Dapuhi ve Botlih yörelerini bastırabilmek için buralara kuvvet gönderdi ve bu hareketler Mayıs ayı sonuna kadar sürdü.
Ayaklanma hareketi tam bu sırada bambaşka bir yerden kendini gösterdi. Dağıstan’ın güneybatısında Gürcistan sınırına yakın bulunan Dido’da ve en fazla Asaho yöresinde meydana gelen ayaklanma Gür­cistan’ı bile tehdit ediyordu. Prens Nakaşidze hızla Dido halkı üzerine yürüdü, birliğinde -maalesef- Ruslardan başka Dağıstanlı ve Gürcü milisleri de vardı. Yol üzerinde Kemetli Köyü’nde ayaklanıcılar diren­diler. Fakat Rus birliğinin karşısında ezildiler ve Asaho’da toplan­dılar.
Rus güçleri yöredeki ihtilâlcilerin toplandığı bu köye karşı saldırı­ya geçtiler. Köyün her evi bir kale gibi Ruslara karşı koydu. Bu yüzden merhametsizce bir katliam başladı. Ruslar Asahoylular’a kadın çocuk ve ihtiyarları imhadan kurtarmak için savaş alanı dışına çıkar­mayı önerdiler. Küçük Dağıstan köyünün cevabı “Evlerimiz bizim mezarlarımızdır. Ailelerimiz de bizimle birlikte ölmeyi bilecektir” oldu. Tüm köy alevler ve topçu ateşi altında fakat silâhını bırakmadan yok oldu. Geceli gündüzlü üç gün süren bu inatçı direnme sırasında Asaholular Ruslara da önemli kayıplar verdirdiler. Dido yöresindeki ayak­lanma böylece sona erdi.
Ruslar Kafkasya’daki aktif elemanları mümkün olduğunca zayıflatmak için Anayurtları dışında kullanmak üzere birçok gençleri milis süvari alaylarına almaya başladılar. Bunlardan birçoğu Anadolu cep­hesine gönderildi ve orada Ruslara karşı savaşan kardeşlerine ve Os­manlılara karşı kullanıldılar. Bunlardan bazı küçük gruplar zaman zaman gönüllü olarak Osmanlıların tarafına geçtiler.
Dağıstan’daki ayaklanma geçici olarak durmuş gibiydi. O kadar ki Ruslar buradaki bazı birliklerini Çeçenistan’da ayaklanmanın sürdü­ğü Çaberloy ve Esenam gölü yörelerine gönderdiler.
Çeçenistan’da da halk daha önce belirttiğimiz halk önderlerinin komutasında ayaklanmış, Rus garnizonlarına saldırmıştı. Rus birlikle­riyle Çeçen halkı arasında boğaz boğaza fakat elbette ki eşit olmayan bir savaş sürüyor ve halk üstün Rus silahları karşısında kırılıyordu. Rusların kayıpları daha azdı. İki hafta sonra ihtilâl duraklamıştı. Fakat Vladikavkaz’daki Rus askeri valisi General Svistunov isyancı güçleri tamamen halktan tecrit edebilmek amacıyla İçgeriya’nın iç kısımlarına (Çeçenistan’ın merkezine) yeni birlikler sevketmeye devam etti. Bu bas­tırma birliklerinin eylemleri halkın daha fazla direnmesine ve ayaklan­macılara katılmasına neden oldu. Haziran başında durum daha ciddi­leşmiş gibiydi. Osmanlı ordusunun harekâtına, Abhazya’ya yapılan çıkar­ma ve o yöredeki Çerkes ayaklanmasına dair haberler halkın moralini büsbütün yükseltiyordu. Esasen durmamış olan Dağıstan’daki ayaklan­ma da yeniden alevlendi. Ayaklanmanın merkezi Hacı Abdurrahman’ın oğlu Mahoma’nın çalıştığı Suğrat yöresiydi. Dağıstan’ın batısında Çeçenistan’a komşu olan Andi ve Avar yörelerinde Untsukul, Gimri. Gunip kasabaları çevresinde halk yeniden ve şiddetle ayaklanmıştı. Dağıstanlılar Temirhan Şura kentini batı Dağıstan’la birleştiren Kara -Koysu üzerindeki köprüyü Rusların elinden almaya çalıştılar, 29 Ağustos’ta Gergebil Köyü’nün halkı ayaklanmacılara katılarak köprüyü ko­ruyan Rus birliğine saldırdılar ve burayı ele geçirerek tahkim ettiler.Gergebil’i geri almak için gönderilen Albay Oranski komutasındaki Rus birliği hemen tamamiyle yokedildi ve Oranski kalan güçleriyle Gunip’de savunma durumuna geçmek zorunda kaldı.
KAYNAKLAR:
(19)Mehmed Arif: Başımıza Gelenler, s. 202, İstanbul 1328.
(20)Aıniral Fahri Çoker: Woods Paşa’nın Türkiye Anıları, Milliyet Gazetesi, 10 Ekim 1976.
(21)G.A. Dzidzariya: Makhacirstvo i Problemi İstoriy Abkhaziy XIX Stoletiya. (Hicret ve XIX. Yüzyılda Abhazya’nın Tarih Problemleri). s. 302 vd. Alaşara Yayınevi. Sohumkale 1982.
W.E.D. Allen – Paul Muratoff:, a.g.e. VIII. Kısım, s. 117-124.
(22)Halil Bek Musayasul: Son Bahadırların Ülkesi, s. 21, İstanbul 1988.
*Derginin 1. sayısında yayınlanmıştır. 20 Ocak 1990 günü İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde (Bağlarbaşı) verilmiş olan konferansın metnidir.

Sayı : 2012 03