Halklar 1 Mayıs’ta el eleydi

0
489

Kırka yakın farklı inanç gurubu, kültürel kimlik ve siyasal yelpazedeki çevre ve STK’ların oluşturduğu Halkların Anayasası Girişimi olarak, Halklar Kortejinde yerimizi aldık. Pomak, Hemşin, Arap, Süryani, Kürt, Zaza, Kızılbaş, Laz, Gürcü yani bu topraklarda yaşayan halklar olarak, kendi dillerimizde 1 Mayıs a katılan kitleyi selamladık. Coşkuyla alkışlandık ama ‘kutsal kürsü’ye ulaşmamız epey zor oldu. n büyük çoşkuyla alkışlandı.Pomak Kültür Derneği Başkanı Mehmet Demir Pomak Halkını temsil ederek pomakça selamlamayı yaptı
Kadir Polat
1 Mayıs arifesi. Bir günde dört toplantıya katılmak gerekli ve uygun durumda olan üç kişi var. İstanbul Avrupa Yakasında üç toplantı ve Bağlarbaşı İKKD’de bir başka toplantı.
1 Mayıs katılımcısı bütün çevrelerde pürtelaş heyecanlı bir hazırlık var. Cezayir Toplantı Salonu’ndaki 3. toplantıyı erken noktalama gibi bir ince ayar yapmalıyız. Ki akşam 19.00’da başlayacak olan 1 Mayıs Tertip Komitesi’nin MMO’da (Makine Mühendisleri Odası) düzenlediği geniş katılımlı toplantıya yetişebilelim.
Kırka yakın farklı inanç gurubu, kültürel kimlik ve siyasal yelpazedeki çevre ve STKların oluşturduğu Halkların Anayasası Girişimi olarak bizim de alanlarda kendimizi ifade edebilmemiz biraz da bu toplantıya bağlı. Halkların sesini kürsüden duyurmak, halkların hakları ve taleplerini içeren 10 dakikalık görsel bir sunumun sahne üzerindeki barkovizyonda döndürülmesini ve bir temsilcimizin ayrıca kürsüden aynı paralelde kısa bir konuşma yapabilmesi talebimizi Tertip Komitesine beyan ve kabul ettirmek gerekiyor.
1 Mayıs Tertip Komitesi’nin toplantısına da yetişiyoruz. Katılımda izdiham var. Yürüyüş güzergahlarına sendikaların koyduğu ipoteğe karşı itirazlar, tanıdık ve bildik kısır siyasal çekişmelerin, gündemle ilişkisiz olduğu halde, var olan atmosfere taşınması.. Ve araya girip “derdimizi deftere yazdırma” çabamız.
Halklar Kortejinde yerimizi almak üzere 1 Mayıs sabahı, Mecidiyeköy – Cevahir AVM önünde 9.30 itibarı ile toplanıyoruz. Bu arada Jıneps gençliğinin ellerinde sprey boyalarla yazılama yaptığını görüyor ve yanlarına gidiyorum. Ellerinden bir sprey boya kapıp duvar üzerinde ben de bir süre “Vandallık” denemesi yapıyorum..
Kortej tamamlanıyor. Rengarengiz, gökkuşağını kıskandıracak kadar hem de. Pankartlarımız, dövizlerimiz, peçiçlerimiz, şarhonlarımız ve olmazsa olmazımız mızıkamızla.
Ve Altan telaşla yanımıza gelip, haydi, diyor, bir araya toplanalım. Her halk adına bir kişi kürsüye çıkacak ve anadilinde kısa bir metinle selamlama yapacak. Konuşmacımız? Yine “program yoğunluğuna” takılarak elenmiş. Pekiyi deyip toplaşıyoruz. Adıge, Abaza, Çeçen, Zaza, Ermeni, Kürt, Gürcü, Laz, Pomak, Süryani, Ezidi, Hemşinli… Ona yakın kişi kürsüde buluşmak üzere kortejlerimizi terk ederek yollardaki tıklım tıkış kitleyi aralaya aralaya Taksime doğru olabildiğince hızlı ilerlemeye çalışıyoruz. Yoğun kalabalıktan güçlükle varıyoruz sahne giriş kapısına.
Biz geldik, listede adımız var sahne arkasına geçmemiz gerekli diyoruz girişteki görevlilere.
Bakalım listeye diyorlar, listede yokuz. Asla alamayız içeri diyorlar ve kapı duvar.
Tertip Komitesiyle iletişimi yürüten dostumuz Altan’ı arıyoruz telefonla.
“Abi nasıl olur, liste verdik oradaki DİSK’li filancaya” diyor. Kapıdakilere, “filancada var liste” diyoruz. “O kimdir, tanımıyoruz ve bu karmaşada zor” diyorlar.
 “Kürsü hazretlerinin” girişinde saygıyla bir buçuk saat telefon trafiği ve aralıklı olarak durumu izaha çalışırken bizlerle gelen dostlardan biri isyan bayrağını çekiyor, “Sıkıldım ben bu işten, gidiyorum arkadaş!” diyor. Etme, gitme, bu meydan ve bu kürsüde hak ve söz sahibi olmak bize birilerinin lütfu olmamalı, programda varız ve mağdur diller(imizle) milyonlara ses vermek borcumuz bizim, haklıyız vb. sözlerle ikna ediyoruz dostumuzu.
Bekleşirken içeriden bir ses geliyor; saat 13.00’de anons edileceksiniz, anons edildiğinizde alacağız sizi buraya. Belli ki katılım yoğunluğundan beş saattir Mecidiyeköy’den Taksim’e ulaşamayan Aka-Der kortejindeki dostumuz Altan’ın telefon diplomasisi sonuç vermeye yakın. Eh, diyoruz, biraz daha bekleyelim.
İçerden dışarı çıkan elinde telsiz ve üstünde DİSK gömleğiyle irikıyım birini yakalıyorum. “Durum böyle böyle hocam, çare bul, çöz, bir şey yap” diyorum. “Tamam” diyor ve içeri dönüyor tekrar. “Haydi” diyorum, diğer dostlara, “gözümüz aydın, halkların önüne konan barikatı aşacağız az sonra”. Tebessümle cevaplıyorlar söylediklerimi.
 Derken kürsüyle meydan arasındaki “Polis” ibareli demir parmaklıkların ardında aydınlık ve tanıdık bir yüz beliriyor, Gül. Sevgili Gül Yılmaz. Ruhi Su Dostlar Korosu’nda kendisi. Durumu anlatıyoruz, şaşırıyor. Tamam ben hemen dönüyorum deyip kürsüye dönüyor yüzünü. Kısa bir süre sonra geldiğinde bizler için bir de “giriş vizesi” getiriyor. Üç saate yakın can sıkıcı bekleyiş ve belirsizliğin üzerine soğuk su serpiyor “vize”.
1 Mayıs marşı çalıyor. “Günlerin getirdiği baskı zulüm ve kandır / Ancak bu böyle gitmez / “… Bizim açımızdan da bu böyle gitmez yahu, o an orada bir çift laf hakkı için bekleşen halklar açısından yani.
Sonra başka bir dize takılıyor kulaklarıma. “1 Mayıs 1 Mayıs / Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı”.. Dönüp en yakınımdakine espriyi patlatıyorum; “Haydi çabucak kaçalım buradan! Halklar dışarıda/kapıda bekleşirken içeride devrim yapıyorlar.”
Sonuç olarak, kürsüdeydik ve iğne atsan yere düşmez. Mahşer yeri gibi muhteşem bir kalabalık, sistemden muzdarip kitleler meydana dolup dolup boşalıyor ve muhteşem bir coşku var.
O gün başka bir tarih yazıldı. Sevgili Gül (Adıgece), bendeniz(Çeçence), Onur kardeşim (Abazaca) ve ülkedeki tüm halkaların dillerini temsilen gelen dostlarla yan yana, mağdur dilleri temsilen sırayla ve sevinçle selamladık Türkiye işçi sınıfı ve halklarının nezdinde tüm dünyayı. Sürpriz konuk anonsu ve bir anda Meral Okay’ın o tanıdık sesi, O oradaydı, dokunaklı sesi ve özenle seçilmiş kelimeleriyle tam ensemizde… Tüylerimin diken diken olduğu ve gözyaşlarımı tutamadığım bir enstantane.
Seneye araladığımız bu kapıyı daha da açmalı. Ki bizler kapıda bekleşirken bize rağmen birileri “devrim yapmasın”. Malumunuzdur, mağdur çok halk var ve tam da bu şekilde mağdur olan üstelik."
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Sayı : 2012 05

Yayınlanma Tarihi: 2012-05-01 00:00:00