Soykırım tanıklıkları

0
730
BELGELER – ANILAR
Kaynak: Çerkesya, Gönül Yaram
Kaf-Dav Yayınları
Tamara V. Polovinkina

  ‘İnsanın kanı donuyor’
 En iyi tanıklar Rus generaller ve yanı sıra dönemin gazetecileriydi.Ünlü Rus gazeteci, deneme yazarı Y.Abramov, tanıklığını kayda geçirirken şunları yazıyordu: ‘‘Bu korkunç faciayı görenlerin anlattıkları insanın kanını donduruyor; ölmüş annelerinin göğüslerini emen sabi çocuklar, ölçüş çocuklarını kucağından ayıramayan anneler, soğuktan donmamak için adeta birbirine yapışmış ve donarak tepe gibi vahim bir görüntü oluşturan cesetler.’’
*Çar l. Nikola(y)’a göre, Rusya’nın Kafkasya politikası sadece iki seçenek sunuyordu: “Birincisi, Dağlı halkları ebediyen itaat altına almak. İkincisi ise itaat etmeyenleri yok etmekti.”
*Dekabristler Kafkasya’da yapılanların hata olduğunu anlıyorlardı. N.İ. Lorer şöyle yazıyordu: “Kılıç ve tüfekle, yakıp yıkmakla nereye varılabilir? Hem kendi özgürlük ve malıyla yetinen bunca insanı eğitme ve uygarlaştırma hakkını bize kim vermiş?”
*Amiral M. P. Lazarev şu görüşü dile getirmişti: “Kıyılarda kale ve müstahkem hat kurulmasının öncelikli amacı, Kafkasya’nın asi ve itaatsiz halklarının deniz yoluyla diğer halklarla olan irtibatlarını tamamen kesmekti. Böylece dağlılar hayati öneme sahip mal ve gıda ürünlerini elde edemeyecek, çaresizlik yüzünden Rusya’ya muhtaç kalacak ve sonunda itaat edeceklerdi.”
*1839 kışında dağlılar arasında korkunç açlık başladı, çünkü o yıl ürün olmadığı gibi Ruslar da ticaret yasağı koymuştu. Kalelerde yeterli miktarda un stoku varken komutanların dağlılarla ekmek karşılığı mal takas edilmesi kesinlikle yasaklanmıştı. Karadeniz Müstahkem Hattı 1. Şube Amiri Kontramiral Serebryakov, bu yasakla ilgili olarak şöyle yazmaktaydı: “Dağlılar arasında her gün artarak son derece vahim hale gelen kıtlık ve açlık ortamında dağlılara gıda satılmasının yasaklanması tabii ki acımasız bir uygulamadır, fakat onların bize düşmanlık beslemelerinin ne kadar yanlış olduğunu anlamaları bakımından bu yasak gereklidir.”
*1859’da Rus birlikleri Bjeduğ, Abadzeh ve Besleneylere karşı acımasız imha harekatı başlattı. 18 Ocak – 7 Şubat arasında Albay Babiç’in birliği 44 Bjeduğ avulunu ateşe verdi ve yok etti. Binlerce çocuk, kadın ve ihtiyar kış soğuğunda karlı havada aç ve çaresiz durumda dışarıda kalmıştı.
*1863-1864 kışında gerçekleştirilen sürgün için de zaman seçimi dikkat çekmektedir. Kafkasya Ordusu Karargah Başkanının bildirdiği gibi, kış mevsiminde yiyeceklerin ve tuzlama gıdanın imha edilmesi dağlıları çaresiz durumda bırakıyordu, açlıktan ölme tehlikesi karşısında dağlıların teslim olmaktan başka çareleri kalmıyordu, direniş söz konusu bile olmuyordu.
Böyle bir yöntemi tercih eden Rus ordusu, dağlılar arasında büyük zayiat yaşanmasının da sorumlusu ve suçlusu oluyordu. General Fadeyev’in itiraf ettiği gibi, dağlılara karşı açıkça katliam taktiği uygulanıyordu: “Ölenlerin azami yüzde onu savaşta silahla öldürülmüştü, geriye kalan halkın çoğu acımasız şartlarda, kış soğuğunda ormanlarda ve çıplak kayalarda tipi ve don yüzünden, açlık ve hastalıktan yaşamını yitirmişti. Özellikle de kadınlar ve çocuklar arasında ölüm oranı dehşet verici düzeyde idi. Dağlılar Türkiye’ye gönderilmek üzere deniz kıyısında toplandığı zaman onların arasında erkeklere oranla kadın ve çocukların azaldığı hemen belli oluyordu.”
*Ünlü Rus gazeteci, deneme yazarı Narodnik (Halkçılık hareketi) yanlısı Y. Abramov, sürülen dağlıların faciasını anlatırken şu ayrıntılara dikkat çekiyordu: “Dağlılar her türlü eşya ve emlaktan yoksun, sefil ve muhtaç halde Anapa ve Novorossiysk limanlarında bekliyorlardı, ayrıca Kuzeydoğu kıyısındaki birçok koy, iskele ve büklerinde kalabalık Çerkes grupları toplanmıştı… Aylarca kıyıda kalan bu vatansız, yurtsuz, evsiz insanlar adeta ölüme terk edilmişlerdi. Açık havada, kış soğuğunda, karda, yağmurda doğru dürüst yiyecek bulamayan, giysi ve parası olmayan binlerce insan ölüme mahkumdu… Açlık ve hastalıklardan her gün yüzlerce dağlı yaşamını yitiriyordu. Karadeniz’in kuzeydoğu kıyısı boydan boya cesetle doluydu, sayısız cenazeyi gömecek olanak bile yoktu. Hayatta kalmış diriler, ölüler arasında bekliyorlardı. Ama çoğuna Osmanlı’ya ulaşmak nasip olmadı. Bu korkunç faciayı görenlerin anlattıkları insanın kanını donduruyor; ölmüş annelerinin göğüslerini emen sabi çocuklar, ölmüş çocuklarını kucağından ayıramayan anneler, soğuktan donmamak için adeta birbirine yapışmış ve donarak tepe gibi vahim bir görüntü oluşturan cesetler”.
 
 
 

Sayı : 2012 05

Yayınlanma Tarihi: 2012-05-01 00:00:00