Esat Özen
Abazalarda kız-erkek toplum içinde görüşür ve tanışırlar. Düğünler ve misafir toplantıları, günümüzde derneklerin sosyal etkinlikleri bir araya gelmeye vesile olur.
Kız ve erkek anlaşarak evlenmeye karar verebildikleri gibi, eski yıllarda olduğu gibi günümüzde de görücü usulüne rastlanmaktadır. Az da olsa, eski yıllarda köylerde birbirini görmeden evlendirilenlerin olduğu da söylenmektedir.Günümüzde böyle bir durum söz konusu değildir.
Bir kızı istemeye gidenler, eğer red cevabı alırlarsa bunu onur meselesi yaparlar. Bunun için, olayı olgunlaştırmadan kimse kız istemeye heyet göndermezdi. Ayrıca eskiden Abazaca "açma" diye tabir edilen başlık olayı da vardı. Paranın kıt olduğu eski yıllarda "açma" olarak hayvan, silah veya başka bir eşya, alet istendiği ve verildiği de olurmuş. Kız ve erkek tarafının heyetleri arasında saatler, bazen günler süren görüşmeler yapıldığı söylenmektedir. Günümüzde başlık tümüyle ortadan kalkmış ise de sembolik olarak uygulanmasına az da olsa rastlanmaktadır.
Bu tür güçlüklerden dolayı kız ve erkeğin anlaşarak, bazen de kızın rızası dışında kız kaçırma olaylarına eski yıllarda rastlamak mümkündü. Kız kaçırma denilen olayı damat adayı tek başına yapmaz, yanında mutlaka birkaç kişi olurdu. Bu kişiler kaçma veya kaçırmaya yardımcı olmanın ötesinde, kızın onurunun zedelenmemesi için teminatçı durumundadırlar.
Evlilik olayının başlangıcının üç şekilde olduğunu söyleyebiliriz. Abazaca söyleyecek olursak; argama, madzargama, madzala…
Argama: (Açıklık) Uygun usullerle aileler ve kız-erkek anlaşmışlardır. İsteme heyeti gider, törenle kız istenir ve verilir.
Madzargama: (Gizli açıklık) Düğün öncesi yapılan ritüellerin bir kısmının aşılması, başlığın atlanması amacıyla yapılır. Kız ve erkek anlaşmışlardır. Ailelerin de gizli onayı vardır. Önceden görüşülüp belirlenen bir aileye kız götürülür. Artık o aileden birisi konumundadır.
Madzala: Uygun bir zaman ve yerde kız kaçırılır. Yine önceden belirlenen veya oldu-bitti ile yakın bir aileye götürülür. Bu aile reisi, kızın ailesine bir heyet göndererek kızlarının misafirleri olduğunu, merak etmemelerini bildirir. Daha sonra hatırlı büyüklerden oluşan heyetler ikna için defalarca kızın ailesine gitmek zorunda kalabilirler.
Düğün
Eski yıllarda yaşam köylerde sürmekteydi. Düğünler de haliyle köylerde olurdu. Düğün yapacak aile, tarihini ve şeklini kararlaştırmak üzere köydeki ailelerin ileri gelenlerini toplar ve danışırdı. Bu toplantıya Abazaca ‘‘eymtahara’’ denmektedir. Düğün genellikle Cumartesi ve Pazar günlerini kapsardı. Uzak köylerden gelenler köydeki evlere taksim edilir ve gece ağırlanırlardı.
Düğün gününe kadar kız, damadın bir akrabasının veya yakınının evinde misafir edilirdi.’’Tatsamhara’’ denilen bu misafirliğin 2-3 ay sürdüğü olurdu. Damat adayı da kendi evinde kalmaz, başka bir evde konuk olur ve o evin işleri ile uğraşırdı. Tarla,orman işleri gibi.
Her iki evde de gençler her akşam toplanır, sohbet edilir, şakalar yapılır, oyunlar oynanırdı. Kinayeli ve iyi konuşmaların öğrenildiği bir tür okul gibiydi de.
Köylerde sosyal yaşam çok canlıdır. Hem gençler, hem de belli bir yaşı almış büyükler sık sık toplu halde bulunurlar. Gençler sık sık oyun oynama imkanı bulduklarından çaldıkları mızıka ahenkli ve canlı, tahta ritmi düzgündür, ‘‘arğızra’’ denen vokalde sesler uyumludur.
Yaşlılar çok sesli ‘‘azar aşüa’’ söylerler. Aynı grup çok sık birarada olduğundan, müziğe giriş ve eşlikte aksama olmaz, uyum vardır.
Bir tür ağıt olan ‘‘azar aşüa’’ların sözleri uzun olmasına rağmen bilenler çoktur. Dile çok hakim olduklarından ana tema zarar görmeden doğaçlama yapanların olduğu şüphe götürmemektedir. Yapılan derlemelerdeki bazı kayıtların farklılığı bunun delili olarak görülebilir.
Her düğünün önceden plan ve organizasyonu yapılırdı. Ancak sosyal yaşam çok iyi bilindiğinden, herşey sanki kendiliğinden gelişir ve yaşanırdı. Günümüzde Cumartesi günü gelin almaya gidilir. Gelinin bulunduğu evde kısa bir düğün yapılır ve aynı günün akşamı güneş batmadan düğün evine dönülmüş olur. Yolların kötü, araçların az olduğu eski yıllarda gelin almaya Cuma gününden gidilir, gece orada düğün yapıldıktan sonra sabahleyin -öğle olmadan- yola çıkılarak düğün evinin bulunduğu köye ulaşılırdı.
Düğüne gelen konuklar, Cumartesi günü konuk olacakları evde akşam yemeğini yer, gece geç vakte kadar düğüne katılırlardı.
Düğünde büyüklerin nerede oturacağı, gençlerin nerede duracağı, oyun yerinin nerede kurulacağı bellidir. Abazalar tahtayı oturarak çalarlar. (Aşüıwa-Aşharıwa’ lar istisna). (Eski yıllarda) Kızların çoğu mızıka çalmaya aşinadır. Ancak düğünde en iyi çalanlara verilir mızıka. Nasıl ve ne zaman öğrendikleri bilinmez ama iyi mızıka çalan delikanlılar da vardır. Sonraki yıllarda mızıka çalan kızlar giderek azalmış, günümüzde mızıka çalma işi neredeyse erkeklere kalmıştır.
Düğüne gelen büyükler, iyi havalarda dışarıda uzak bir gölgelikte veya bir evde gruplar oluşturabilirlerdi. Sohbetten yorulunca "azar aşüa" söylemeye başlarlardı. Bu, bir tür ağıttır. Çok eski yıllardaki bazı acı olayların müzikli anlatımıdır. Solo ve ona eşlik eden vokalle (arğızra) icra edilirdi. Azar bir ağıt olmakla beraber sonunda acıyı dağıtmak ister gibi vokalle, mızıka olmadan Apsuwa oyununa geçilir, kısa süren bu oyun da erkek erkeğe oynanırdı.
Abaza oyunu (dansı)
‘‘Oturduğun yerde oynatır’’ diye Abazaca bir söz vardır. İyi mızıka, tempo ve vokal (arğızra) için söylenmiştir. Abaza oyununda öncelik mızıkadadır. Mızıka çalan oyuncuları net görebilmelidir. Mızıka çalan kız ise, estetik duruşu da önemlidir. Saçları,giyimi ve mızıkayı tutuş şekli gibi.Kızlar ayakta durarak,mızıkayı göğüs hizasında,hafif önde ve yan tutarak çalarlardı.Yine de her kızın kendine özgü bir mızıka tutuşu vardı.Erkekler genellikle oturarak veya mızıkayı dizlerine oturtarak çalarlardı ve çalıyorlar.
Mızıkadan sonra vokal önemlidir. Tahta hafif çalınır ve sadece mızıkaya tempo vermek içindir. Tahta sesi mızıka sesini örtmemelidir. Çünkü oyuncular mızıkanın müziğine bağlı olarak oyunlarını düzenleyeceklerdir.
Düğünlere sık giden mızıkacılar, oyuna çıkan erkeklerin hangi oyun havasını sevdiklerini bilirler ve ona göre çalarlardı. Bu da bir maharet gerektirmektedir.
Oyun yerini ve düzenini idare eden bir genç görevli vardır. Erkekler evli-bekar ayrımı olmadan oyuna çıkabilirken, onlara sadece evlenmemiş kızlar eşlik etmektedir.
Tahta başında bulunan birkaç genç oynadıktan sonra o anki sosyal konumuna göre büyükler usulü ile oyuna davet edilir. Örneğin, yaşlıların veya hatırlı konukların yanına giden gence, daha olgun bir büyüğü yol gösterici olur.
Oyunda kimse yokken mızıka sesi ile boşluk doldurulur. Hafif sesli ve tempolu çalınır. Erkek oyuna çıktığında müzik değişir. Oyuncu ağır-ağır, şekilli yürür. Oyuncu kız da çıktıktan sonra başlangıç müziği ile oyuna geçilir.
Günümüzde Abazaların oyunlarını (İzmit-Adapazarı-Düzce-Bolu ve Eskişehir-Bilecik-İnegöl) iki gruba ayırabiliriz. 1.gruba İzmitliler, 2.gruba Eskişehirliler denmektedir. Adapazarı yöresinde oyunu; çıkış, apsuwa, argejga (dönüş), apsuwa diye bölümlere ayırabiliriz. Eskişehir yöresinde ise çıkış (azaza) ve apsuwa şeklinde oynanarak oyun bitirilir.
Müziğini bilen ve iyi mızıka çalan birisinin eşliğinde oyunu da bilen usta oyuncular Abaza oyununu şu bölümlerle de oynayabilirler:
Çıkış (kısa), apsuwa (kısa), azaza, apsuwa, argejga ve apsuwa (kısa).
Eskişehir ve Adapazarı yöresi dışında kalan Abazalar (Aşüıwa ve Aşharıwa), komşuları diğer Çerkes toplulukların oyunlarına benzer oyun oynamaktadırlar. (Kafe ve Çeçen gibi)
Tahta başındaki ekipte bulunanlardan isteyenlerin hepsi oynadıktan sonra tahta başı yeni bir ekibe bırakılabilir. Aynı müzik yapılmakla beraber, her ekibin birlikte bulunmaktan kaynaklanan ayrı bir rengi ve ahengi vardır.
1970’lerde bir düğün
Burada,1970’lerin başında köyümüzdeki bir düğünle ilgili gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Tahta başındaki ekip 25-30 yaş grubundandı. O güne göre bile iyi çalıp oynuyorlardı. Bir süre sonra 50-60 yaş aralığında 10-15 kişilik bir grup geldi ve oyunları devam etmesine rağmen genç gruba müdahale ettiler. Şaka yollu, Abazaca; ‘‘çekilin bakalım, oyununuzu da sizi de" diyerek gençleri kenara aldılar.
Gençler de saygıyla yerlerini bıraktılar. O ne müzik, o ne tempo, ne oyundu? Oturuşları, tahta vuruşları, vokalleri, oyunları olağanüstü (ama çok olağan)
bir uyum içindeydi. Mızıka da, tahta temposu da, vokal de ayrı ayrı söyleniyormuş gibi ayırt ediliyordu.
(Stereo müzik gibi) Kimse kimseye bakmıyordu, ama herkes birbirinden haberdardı. Bir işi gözü kapalı yapmak gibi.
Mızıka – Vokal- Dans edenler ve uyum
Mızıka çalanın oyuncuları görebilmesi gerektiğini belirtmiştim. Oyuna çıkışlarına, durumlarına bakarak müzik ve bölüm değiştirir. Bitirdiklerinde uygun şekilde müziği sonlandırır. Oyuncular acemi ve uyumsuzsa veya yaşlı biri oynuyorsa bölümleri kısa keser. İyi ve uyumlu oynayanlar da hem uzatır, hem de daha coşkulu çalar.
Vokal, bir solo girişi (ahapı) takiben yapılır. Apsuwa bölümüne geçildiğinde hemen solo ile vokale geçilmemelidir. Mızıkadaki bölüm müziğin değişimini oyuncular duyduktan ve yeni bölüm için ayak tempolarını birbirine uydurduktan sonra solo ile vokale geçilmelidir.
Vokal (arğızra) uzun ve sürekli olmalı, başlangıç solosu ile sık sık kesintiye uğratılmamalıdır. Ancak seste düşme olduğunda ve de sadece bir kere daha solo ile vokale davet uygundur. Ama vokal devam ederken, bunun üzerine solo olarak ikinci ses söylenebilir ve güzel de olur.
Oyuncular birbirine, gruba ve büyüklere (uygun şekilde) selam verip oyunu bitirirler. Selam öncesi mızıka ve vokali dinleyerek, uygun yerde oyunu bitirmelidirler. Oyuncuların selamından sonra müzik aniden değil, kısa süre devam ettirilerek uygun şekilde kesilmelidir.
Kız ve erkek, hareketleri ile anlaşarak oyunu birlikte bitirirlerse de, ilk selamı Adapazarı yöresinde erkek, Eskişehir yöresinde kız oyuncu verir.
Düğünlerde silah
Eski yıllarda (1970 öncesi) oyuncuların şerefine silah atmak oyuna ayrı bir renk katmakta idi. Olur olmaz silah atılmadığı halde yine de yaralanma, hatta ölümle sonuçlanan kazalar görülmüştür. Daha sonraki yıllarda düğünlerde silah atmak bir yarış halini almıştır.1990 sonrası ipin ucu kaçmış, silah sesleri uzaktan duyanlarda bir çatışma izlenimi uyandıracak seviyelere gelmiştir.Aklı-selim sahibi insanların girişimi ile,2004 yılında,Adapazarı-Düzce yöresindeki köyler arası yapılan ortak bir toplantı ile düğünlerde silah atmama kararı alınmış ve bu karara tüm Çerkes (Adıge-Abaza) toplumu uymuştur.2007 yılında da Eskişehir-İnegöl yöresinde aynı yönde karar alınmıştır.
Her oyun oynayanın şerefine silah atılmazdı. Daha çok iyi oynayanlar, büyükler ve uzaktan gelen konuklar oynarken silah atılırdı. Yine çok iyi oynayan erkek oyuncunun ayakkabısı çıkarılır, haliyle kız oyuncu da buna uyarak ayakkabılarını çıkarırdı.
Burada amaç kız veya erkek oyuncunun parmak üstü oynamasını temin etmekti. Oyun bitiminde yıpranan ve kirlenen çorapların yerine yeni çoraplar hemen verilirdi.
Son yıllarda oyuna çıkan her gencin ayakkabısını çıkarmak moda olmuştur. Bu yanlıştır.İyi oynayanların seyredilme ayrıcalığını zedelemektedir. Ayrıca iyi de oynasa belli yaşın üzerindekilerin ayakkabılarının çıkarılması yanlıştır diye düşünüyorum.
Düğün sona eriyor
Düğün bitiminde gelin ‘‘rodöyda’’ diye isimlendirilen vokal müzik eşliğinde, gelin geldiği eve alınır. Bir miktar yol yürütülür. Bu arada "temenna" diye isimlendirilen, reveransa benzer saygı amaçlı davranışlarda bulunur.Rodöyda söyleyenler iki grup halinde gelini ve refakatçilerini aralarına alarak eve doğru yavaş adımlarla yürürler.Rodöydanın iki ayrı teması vardır.Karşılıklı olarak 1.grup bir temayı,2.grup diğer temayı söyler.
Düğüne ‘‘awraşa’’ ritüeli ile son verilir. Genellikle orta yaştakiler yer almakla beraber, kızlar ve gençler de araya girebilirlerdi. Kolkola girilerek daire yapılır ve sözlü müzik eşliğinde ayaklar öne doğru atılarak yavaş yavaş dönülürdü. Bitiminde uygun bir geçişle vokal Apsuwa müziği yapılır, erkek erkeğe kısa fakat değişerek oynanırdı. Awraşa,1980 ve 90’larda unutulur gibi olmuş, 2000’li yıllarda tekrar canlandırılmaya başlanmıştır.
Sayı : 2012 06
Yayınlanma Tarihi: 2012-06-01 00:00:00