Türkiye Diyasporası Yayınlarından Seçmeler – Şubat 2012

0
942

Kafkasya Gerçeği – 1990

1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşında Kuzey Kafkasya ve Sürgündeki Kafkasyalılar*

Sefer E. BERZEG

III. Bölüm

Sürgündeki Çerkeslerin Kafkasya Kıyılarına Çıkarılması ve Abhazya’da Ayaklanma
Çerkes göçmenlerinin oluşturduğu gönüllü süvari birliklerinin asıl büyük kitlesi Balkanlar’da ve Anadolu’nun Kafkasya sınırlarında Ruslara karşı savaşırken, 1877 Mayıs ayı başlarında 3000 kadar Abhaz-Vubıh-Adıge gönüllüsü de Trabzon’da toplanarak Osmanlı gemi­lerine bindirilmişlerdi. Gemilerde Kafkasya kıyılarındaki Çerkesler’e dağıtılmak üzere 30.000 kadar şnayder tüfeği de mevcuttu. Oniki ta­bur ve dört bataryadan ibaret olan bu küçük Osmanlı gücünün hare­kâtı iki aşamada olacaktı. Üç savaş gemisi ve üç firkateynden oluşun öncü gurubunu, bir kaç gün ara ile dört zırhlı tarafından korunan dört nakliye gemisindeki Çerkes gönüllüleri ve esas kuvvetler izleye­cekti.
Osmanlılar 12 Mayıs’ta Abhazya’da Sohumkale’nin kuzeyindeki Gudauta’ya çıkarma yaparak yaklaşık 1000 kadar Çerkes-Abhaz göç­menini burada karaya çıkardılar. Daha önceden gizlice gönderilen Abhazlar vasıtasıyla temas sağlanmış bulunan yöredeki Abhaz halkı hatta Rusların emrindeki yöresel milis güçleri derhal sürgünden dönen kardeşlerine katıldılar. Bu olay Rus başkomutanlığının bulunduğu Tiflis’te bomba etkisi yaptı ve Rus savaş planlarının yeniden göz­den geçirilmesine neden oldu.
Çıkartma haberi abartmalı bir şekilde Sohumkale’ye ulaşınca bu­radaki Rus komutan General Kravçenko deliye döndü. 14 Mayıs’ta altı Osmanlı savaş gemisinin Sohumkale’ye yanaşıp limanı ve kenti bombardımanı üzerine şaşkınlığı iyice arttı. Bazı yerlerde yangınlar çıktı ve gece olunca Abhazlar Ruslara ve diğer yabancı işgalcilere ait dükkân ve evleri yağmalamaya başladılar. General Kravçenko bir gün önce esas kuvvetleriyle kentin arkasındaki tepelerde savunma mevzileri­ne çekildiğinden kentte kayda değer bir Rus birliği de yoktu. 15 Mayıs’ta Sohumkale’nin güney kıyılarında bir Osmanlı filosu daha görününce Kravçenko bu çekilme hattının da tehlikeye düştüğü sonucuna vardı ve Sohumkale’yi bütünüyle boşaltarak içeriye doğru çekilmeye karar verdi. Gerçekte o ana kadar Abhazya ve Adıgey kıyılarına bir tek Os­manlı askeri bile çıkarılmış değildi. Tüm bu etki altı Osmanlı savaş gemisinin görünmesi, 1000 kadar Çerkes-Abhaz göçmenin karaya çı­karak 2000 kadar yerli Abhaz’ın da kardeşlerine katılmasıyla sağlan­mıştı. Esas Osmanlı güçleri ancak Sohumkale’nin Ruslar tarafından boşaltılmasından üç gün sonra, 18 Mayıs’ta Trabzon’dan Kafkasya kı­yılarına doğru hareket edebildiler.
Abhazya ve Adıgey’in Karadeniz kıyıları, yirmi yıl kadar önce yerli halkının büyük ölçüde sürülmüş ya da içerilere nakledilmiş ol­ması nedeniyle Ruslar açısından pek tehlikeli sayılmıyor ve gayet az bir kuvvet tarafından korunuyordu. Tsemez (Novorossisk) ve Poti arasındaki kıyı boyunca Ruslar’ın tek bir kıyı bataryası bile yoktu. Ruslar’ın haklı olarak pek de güvenemediği beşyüz Abhaz milisi dahil dörtbin kişiyi bulan küçük birlikler Pitsunda, Sohumkale, Oçamçıra ve dağlık Tsabal bölgelerine yayılmışlardı. Tsemez (Novorossisk), Soçi ve Adler’de bulunan dörtbin kadar Rus askeri de Ruslar’ın şansına amirinden daha güçlü bir karaktere sahip bulunan Ermeni Albay Şelkovnikov (İpekciyan)’ın emri altında idiler.
General Kravçenko’nun Sohumkale’den içeriye çekilişi çok geçme­den genel bir paniğe neden oldu. Çünkü birliklerine Abhazlar’dan kaçan Rus memurları ve aileleri, Çerkes halkının sürülmesinden sonra kı­yıda kurulmuş köylere yerleştirilen Rus, Rum ve Gürcüler de dahil olmak üzere binlerce mülteci katılmıştı. Bu büyük kafile Kodor Neh­rine doğru ağır ağır ilerledi. 16 Mayıs’ta Rus birlikleri sayısı ikibini aşan mültecilerle birlikte, kıyıdan onbeş mil mesafedeki güçlü bir doğal siper oluşturan Olginskoye’nin arkasında güven içinde bulunuyorlardı. Osmanlı askerleri daha karaya çıkmamışlardı. O anda Rus­lar için tek düşman Sohumkale’yi ele geçirmiş ve yurtlarını onlardan kurtarmak için savaşan ayaklanmacı Abhazlar’dı ve bunların sayısı da 3000 den fazla değildi.
Buna rağmen Çerkes-Abhaz ayaklanmasının yayılacağını ve Os­manlılardan yardım göreceğini kestiren Genaral Kravçenko bütün Abhazya’yı boşaltmaya karar verdi. Tüm vasıtalarını ve ikmal maddelerini bırakarak Kodor nehrini güçlükle aştı. Mayıs sonunda Kodor’un güneyinde, 3500 kişilik yedek birlikler ve sekiz topla Kutaisi’den yardıma gönderilmiş bulunan Gürcü General Alhazov’la (Alhazişvili) buluştu.
Bu arada Sohumkale’yi ele geçirmiş ve çevredeki diğer kardeşle­riyle de iletişim kurmuş olan sürgün Çerkes-Abhazlar’ın önderleri Osmanlı gemilerinin de desteğiyle kıyı harekâtını kuzeye doğru yay­makta idiler. 23 Mayıs’la Osmanlı zırhlıları yerli halkı Ruslar tara­fından daha önce bütünüyle sürülmüş bulunan eski Abhaz-Vubıh ken­ti Adler’i bombaladı ve 1500 kadar Çerkes göçmeni burada karaya çı­karıldı. Çerkesler’in saldırısı karşısında Albay Şelkovnikov Adler’deki Kazak piyade taburunu Soçi’ye çekti ve başka iki tabur ile iki Ka­zak bölüğünü de buraya topladı. 2 Haziran’da Osmanlı zırhlıları son bağımsız Çerkes Meclisi’nin merkezi olan eski Vubıh kenti Soçi’yi de bombardıman ettiler. Fakat Şelkovnikov’un Rus-Kazak birliklerinin direnişi karşısında Çerkes göçmenlerinin karaya çıkma girişimleri başarılı olmadı. Yerli Çerkes halkının bütünüyle sürülmüş bulundu­ğu Soçi ve Tuapse yörelerine çıkarma yapılması esasen askeri yön­den uygun değildi. Fakat donanmalarının hareket kabiliyeti Osman­lılara, Rusları belli yerlerde tespit ederek kıyı boyunca yayılma olanağını sağlamaktaydı.
Sohumkale’den çekilen General Kravçenko’nun birliği ile Kutaisi’den ona yardıma gelen General Alhazov’un güçleri Okum’da bir­leşmişlerdi. Bir araya gelen bu güçler 6000 piyade, 1500 süvari, 20 top olup askeri eğitim görmemiş ve hiçbir ağır silahı bulunmayan Çerkes-Abhaz savaşçılarını bütünüyle yoketmeye yeterli idi. Bun­ların çoğunluğu Kodor Nehrinin her iki yanında bulunuyor ve sayı­lan 4000 kişiyi geçmiyordu. General Alhazov Kodor’a doğru küçük birlikler gönderdi. Fakat gönderdiği Samırzakan bölükleri ve İmeretili (Gürcü) milisler Abhazlar’ın baskınına uğrayıp bütünüyle dağıtılınca o kadar şaşırdı ki, güçlerini denizden oniki mil mesafede bulunan Pokveşi’de ve İllori’deki Gallizga nehri ağzının gerisinde toplamaya ka­rar verdi. İllori’nin on mil kuzeyindeki Oçamçıra ile Gallizga ve Kodor nehri arasındaki Samırzakan yöresinin kuzeyi ayaklanıcı Çerkes-Abhaz güçlerine terkedildi.
Üç Osmanlı firkateyni İllori’yi gürültülü fakat çok hasara neden olmayacak şekilde bombardıman etti. Çerkes-Abhazlar onlarla sa­vaşmak üzere Ruslar tarafından orada bırakılmış olan İmeretli (Gür­cü) çiftçilerin bulunduğu Pokveşi’yi kuşattılar. Osmanlılar Çerkeslerin isteği üzerine Oçamçıra’ya dört piyade taburu ve bir sahra batar­yası göndermeye başladılar. Bu arada Tiflis’ten gelen emirlerle harekete geçmeye zorlanan General Alhazov, Oçamçıra’ya saldırmaya karar ver­di ve 17 Haziran’da üç koldan harekâta başladı. İki tabur ve yarım batarya İllori’de Gallizga nehrini aşarak Osmanlıları oyalayacak, Ruslara sadık kalan Abhaz Prensi Şervaşidze’nin emrindeki Abhaz milislerinden ibaret iki tabur İllori’ye ilerleyen Osmanlı askerlerini yandan çevirmek için Oçamçıra’ya yürüyecekti. General Alhazov’un yö­netimindeki üçüncü kol, Şervaşidze’nin birlikleri ile İllori’deki kuv­vetlerin arasında harekete geçecekti.
Şervaşidze çok erken harekete geçti ve Ruslar’ın İllori kolu daha Gallizga ırmağını geçmeden o Oçamçıra’ya yaklaştı. Osmanlı savaş ge­milerinin ve piyadesinin ateşiyle karşılaşınca durdu, sonra yavaş yavaş geriye çekildi. Esasen karşısındaki soydaşları ile savaşmaya ne derece hevesli olduğu da pek belli değildi. Ruslar’ın İllori kolu nehri aştı ve temas kuramadığı diğer iki kolu beklemek üzere durdu. Pokveşi’den hareket eden üçüncü kola komuta eden Genaral Alhazov ise Gallizga ırmağının sağ yanındaki bataklık arazide Çerkes-Abhazlar’ın pususu­na düştü ve bu savaşta Ruslar 350 den fazla ölü ve yaralı verdiler Bu başarı üzerine ihtilalci Abhaz güçlerine çevredeki köylerden bir çok yeni katılmalar oldu. Moralleri daha da yükselen Abhazlar Pokveşi’nin on mil yukarısındaki Gallizga’yı geçerek General Alhazov’un Okum’da bulunan ana üssünü de tehdide başladılar. Gürcü asıllı Rus komutanı ciddi bir tehlikeden ancak İngur nehrini aşmış bulunan takvi­ye birliklerinin de yetişmeleri üzerine kurtulabildi. Bu takviyeler Gene­ral Alhazov’un komutasındaki birliklerin sayısını derhal yükselterek 9000 piyade, 1500 süvari ve 28 topa çıkarmış oldu. Tiflis’ten kendisi­ne saldırıya geçmesi emredildi. Aynı zamanda Soçi’de bir Kazak ala­yı ile üç taburu bulunan Albay Şelkovnikov da kıyı boyunca ilerledi. General Babiç ise iki Kazak alayı ve iki Kazak piyade taburu ile Kuban’da Marukh geçidi üzerinde hareket emrini aldı. Böylece 17.000 kişilik önemli bir askeri güç, aslında askeri bir değeri olmayan birkaç bin yurtsever Çerkes-Abhaz ve bir kaç Osmanlı taburu tarafından yü­rütülen Abhazya’daki harekâta son vermek için toplanmış oluyordu.
10 ve 20 Temmuz arasında Ruslar Samırzakan yöresini elinde tu­tan ihtilalci Abhazlar’a saldırmaya başladılar. Tkvarçal, Guma, Eşketi gibi köylerde kanlı ve inatçı çarpışmalar yapmalarına karşın Abhaz güçleri yenilerek dağıldılar. O zaman Alhazov, üç tabur, bir Kazak alayı ve dört topu Merkulla nehrine yollayarak orada toplanmış olan Çerkes-Abhazlar’a saldırdı ve 22 Temmuz’da onları da yenerek dağıttı. Aşağı Kodor’a giden yolların başında bulunan Cgerda yeniden Ruslar tarafından işgal edildi.
Kuzey Kafkasya halklarının ve bu arada Abhazya’nın durumunu baştan beri gerçekçi bir şekilde değerlendirmemiş bulunan Osmanlı başkomutanlığı, buradaki harekâtın sonuçlarını savaşın genel gidişi bakımından yeterli bulmamış ve daha Temmuz ortalarında Abhazya’daki birliklerini geri almayı düşünmeye başlamıştı. Batum Komutanı Derviş Paşa’nın bir telgrafından bunu öğrenen Anadolu ordusu Komutanı Ahmet Muhtar Paşa, muhtemelen yanındaki Çerkes komu­tanların da etkisiyle, Başkomutanlığa şu şifreyi göndermek gereğini duymuştu:
“Sohum ve Oçamçıra’daki fırkanın Rumeli’ne naklinin kararlaş­tırılmış olduğunu işittim. Gerçi bu hal devletçe bir gerek ve acil bir tedbire dayanmakla olacağından karışmak benim görevim değilse de hamdolsun şu aralık Rumeli’den zafer haberlerinin alınmakta olma­sı bana aşağıdaki görüşlerimi arza cesaret verdi. Şöyle ki: Sohum tarafından alınacak olan on kadar taburun azlığı nedeniyle Ru­meli’ne naklinden beklenecek faydaya nazaran bu tarafta doğura­cağı zararlar çok daha fazla olacaktır. Çünkü Sohum’daki Osmanlı askerine güvenerek Rusya’ya karşı ayaklanmış olan çaresiz halkın tamamı şimdi Rusyalı’nın doymak bilmeyen zalim kılıcına yem ola­cağından, bundan sonra Kafkasya tarafından kimsenin bu taraftan gidecek sözlere güvenerek kulak vermeyeceği ve oradaki Rusya kuv­vetinin ondan sonra buraya yükleneceği tabii olduğundan ve her hal­de elzemin lazım olana tercihi İstanbul’ca bilineceğinden gereğinin yapılması hususunu yüksek reylerinize arzederim.”
Serasker Kaymakamı Mahmud Paşa’dan alınan cevapta ise ay­nen şöyle denmekteydi:
“Sohum ve Oçamçıra’daki fırkanın her ne kadar Rumeli’nde faydası hissolunacak derecede değilse de şimdiye kadar oralarda gereğince bir ­iş görülmemiş ve halk silâh alıncaya kadar çalışma ve gayret gösterip bir dereceye kadar birliği sağlamışsa da ondan sonra bir kısmı bu silâh­lan üzerimize kullanmaya başlamışlardır. Oradaki askeri harekâtımızın genişleyebilmesi en azından daha yirmi tabur askerin ulaştırılmasına bağlı olduğu ve bu olmazsa adı geçen fırkanın tehlikeden korunmuş olamayacağı tahkik olunup oraya asker eklenmesine ise halen çare ve imkân bulunamamış olduğundan tehlikeden kaçınmak için adı geçen fırkanın ve göç etmek isteyen halkın nakledilmesi Padişah iradesiyle kararlaştırılmıştır.”(19) (Devam edecek)
(19)             Mehmed Arif:   Başımıza Gelenler.   S. 202. İstanbul 1328.
*Derginin 1. sayısında yayınlanmıştır. 20 Ocak 1990 günü İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde (Bağlarbaşı) verilmiş olan konferansın metnidir.

Sayı : 2012 02