Türkiye diyasporası yayınlarından seçmeler

0
915

Sadeleştiren: Hapi Cevdet Yıldız 

(s.244-253) 

Toplumsal Yasalar (Xabze) ve Bu Yasalardan Kaynaklanan  Bireysel ve Ulusal Özellikler 

Bu noktaya değin, Kafkas toplumunun tipik/kendine özgü özellikleri ve bu özellikler çerçevesinde, toplumsal ilişkilerde zayıflığa yol açan öğeler üzerinde durmuştuk. Bu arada, sakıncalı ve zayıflığa yol açan özelliklerin, geleneksel yoldan giderilmekte olduğuna da değinmiştik. Şimdi gelenek ve görenekler üzerine bazı bilgiler sunmak istiyorum. 

 

Kafkas adetleri/gelenekleri 

Kafkas adetleri/gelenekleri, bilindik/sıradan adetler olarak algılanmamalıdır. Bu adetler, idari, politik, sosyal ve ahlaki değerleri/yükümlülükleri kapsamına alan, ancak yazılmamış olan yasalar bütünü olarak anlaşılmalıdır. Bu nedenle de “Toplumsal Yasalar” deyimini bilerek kullanıyoruz. 

Bilindiği gibi, bir yasanın ideal/en gelişmiş biçimi, ulusal iradenin aracı olanıdır. Ulusal karakteri temsil eden, ulusal iradeyi yansıtan, vicdanları tatmin edecek ve dile getirecek olan biricik kurum, o toplumun gelenekleridir. Çünkü gelenek toplumun ulusal benliği ve varlığı içinden doğar. Bu nedenle gelenekleri, fertlerin ve toplumların içgüdü biçiminde yerine getirdikleri ve uydukları zorunlu ve doğal yasalar olarak değerlendirmek gerekir. 

Bu durumda gelenekler, uygulamaya konmuş ulusal karakterler ve özellikler olarak değerlendirilmelidirler. Kafkas geleneklerinden söz etmekle de, Kafkaslıların –Çerkeslerin- toplumsal özelliğini ve karakterini dile getirmiş oluruz. 

Kafkas toplumsal yasaları, yani gelenekler, hiçbir zaman katı bir tutuculuk biçiminde ısrarcı/diretici olmamışlardır. Toplumsal özü ve yapıyı korumak koşuluyla, gelenekler sürekli olarak esnekliği ve o nitelikteki anlayışları benimsemiş ve uygulamaya koymuşlardır. Böylece Kafkas gelenekleri zaman zaman değiştirilmiş, genişletilmiş ve güçlendirilmiş olup, günün koşullarına uygun olarak yeniden düzenlenerek yaşatılmışlardır. 

Örneğin Batı Kafkasya’da –Kabardey bölgesinde- yetişmiş olan Jebağı adlı dahi bir yasa koyucu/müteşerri ve toplumbilimci tarafından bazı ulusal yasalar ve gelenekler uygulamaya konmuştur. Bazı konularda Jebağı’nın Grek yasa koyucu Solon ve Eski Sparta yasa koyucu Lykurgos’a(Likurg) oranla, daha güçlü ve daha etkili yasalar koyan biri olduğunu söyleyebiliriz. Jebağı’yı incelemiş olan bazı yabancı bilim insanları, onu Kafkasya’nın Solon’u olarak tanıtmak istemişlerdir. 

Jebağı’nın koyduğu toplumsal ve etik kurallardan/ilkelerden bazıları şöyledir: 

1)       Toplumun içinde soylu bir katman/bir üst öğe vardır ve olmalıdır. 

2)       Mert/yiğit olan her bir birey, soylu sayılır. 

3)       Soylu olan biri için mal ve mülk/servet ve ziynet/süs eşyası, ayıptır. 

4)       Gurur ve kibirlilik/azamet bir soyluluk belirtisi olamaz. 

5)       Soyluluk/asalet, iyi ahlaklılık, yani faziletli olmak demektir. Soyluluk, cömertlik, utanmak, tokgözlülük/kötülükten kaçınmak ve alçak gönüllülük demektir. 

6)       Savaşta kılıcı, kürsüde de yerinde konuşması/dili ile önde olan kişi ‘başımız’dır. 

7)       Soyluluk, salt kandan gelmez, yani kalıtsal/genetik değildir. Çalışkanlık, iyi ahlaklılık, zeka ve yetenek bir kişiyi ya da bir aileyi soylu yapabilir. 

8)       Gelenek uygun/akılcı olandır. 

Jebağı ölürken şu vasiyette bulunmuştu: “Başkalarının onur ve namusu konusunda saygılı ve duyarlı olunuz, iki yüzlü ve çifte standartlı olmaktan kaçının”. 

Bütün bunları toplum yapısında ahlak ve faziletin gelişmesi ve dokunulmazlığını gerçekleştirecek etkenler olarak değerlendirmek gerekir. 

Kafkas gelenekleri incelendiğinde, bu gelenekler yoluyla güçlü ahlak kuralları konmaya çalışıldığı, bu kuralların korunmaları ve zedelenmemeleri için büyük çaba ve özverilerde bulunulduğu görülecektir. 

Sevgi, yüce gönüllülük, yiğitlik ve iyilik/yardımseverlik gibi konularda titiz ve cömert olmak, yardım ve yardımlaşma/paylaşım, yurtseverlik, dünya malına kapılmamak/egoist duygulardan kaçınmak, onuru ve namusu yaşamın temeli olarak algılamak, özgürlük ve disiplin, kibarlık ve temizlik gibi özelliklere sahip olmak ve bunları yaşama geçirmek, her bir Kafkaslı –Çerkes- için ana amaç olmalıdır. Ancak bu özellikler bir tasarım/tasavvur ve övünme konusu olarak da algılanmamalıdır. Bunlar yaşanmış ve yaşam içinde uygulamaya konmuş/deneyimden geçirilmiş olan özelliklerdir. Bugün bile anayurdundan, çevre ve geleneğinden uzak düşmüş, dahası başka toplumdan kişilerle karışmış, dilini ve aslını/milliyetini yitirmiş olan birçok Kafkas kökenli, içgüdüsel ve bilinçsiz olarak, bu özelliklerin birçoğunu taşımayı sürdürüyor, gerektiğinde bu özelliklere uygun olarak davranıyor. Buna birçok yerde tanık olabiliyoruz. 

Ahlak/etik, aslında soyut bir kavramdır. Ancak bireyde ve toplumda bir nitelik kazanarak ve karaktere dönüşerek bir uygulama alanı bulmuş oluyor. 

Aşağıdaki anlatı ve olaylar Kafkaslıların ahlak anlayışını ve karakterlerini açıkça ortaya koyuyor. 

Yabancı bir gözlemci Kafkaslıların dostluğa verdikleri önem ve değeri şöyle anlatıyor: 

 “Burada (Kafkasya’da) dostluktan başka hiçbir şeye önem verilmez. Bir çevreye girmenin başlangıcı olarak algılayabileceğimiz dostluk uğruna her şey feda edilir”. 

 “Bu dostluğun önemli sonuçlarından/ürünlerinden biri de, bizde (Avrupa’da) olduğu gibi, bir talihsizlik ya da ileriyi düşünememe/ihtiyatsızlık sonucu malını yitirmiş/iflas etmiş birinin, ömür boyu saygınlığını ve onurunu yitirmesi, değersiz/zelil ve yoksul/sefil biri durumuna düşmesi gibi durumları önleyebilmesidir. İnsanların –Avrupa’da-yokluk durumunda süründükleri, uygar ülkelerde sık sık görülen şeylerdendir ve bu durum, aslında bir toplumsal leke olarak da algılanmalıdır. Burada (Kafkasya’da) savaş yüzünden tüm varlığını yitirmiş birçok kişi ile, özellikle Anapalılar ile karşılaştım. Kendilerinde bir yokluk ve yoksulluk belirtisi görmedim. Kendilerine karşı yapılan karşılama ve davranışlarda da bir eksiklik/bir kusur bulunduğuna tanık olmadım. İşte Çerkeslerin yüce gönüllülüğüne ilişkin güzel bir örnek!”. 

Aynı yabancı, kitabının başka bir yerinde şunları da yazıyor: 

 “Bu ülkeyi gezecek tarafsız ve insaflı olan herkes görecek ve itiraf edecektir ki, Çerkesya’nın ormanlarında ve vadilerinde barınan Çerkesler arasındaki birliktelik, uygar toplumları ve kentleri birbirine bağlayan bağlardan çok daha içten özellikte olup, genele ve yüce gönüllülüğe dayalıdır, bundan eminim. Bu ülkede geçerli olan basit/ sade yaşam süreci içinde karşılaştığımız kardeşlik duyguları sınırsız/engin boyutlara ulaşıyor. Bütün bir yörenin katılmadığı tek bir düğün ya da tek bir cenaze olsun düşünülemez”. 

 “Yüce gönüllülük sadece kendi aralarında değil, dost düşman bütün insanlar için geçerli olan bir şeydir. Çerkeslerin konukseverlik ve sığınmacıları koruma geleneği, her bir kişinin gönlünde o denli yer etmiştir ki, bu değerler, her türlü düşüncenin, dahası yurtseverlik düşüncesinin bile üzerinde tutulan değerlerdir”. 

1918 yılında Kuban yöresinde (-bugünkü Adıgey’de-) bu yabancı gözlemcinin görüşlerini doğrulayan bir olay yaşanmıştı. 

Bolşevik devrimi sırasında bir Grandük (Çar/İmparator ailesinden biri) Kuban’daki bir Adige köyüne sığınır. Grandük’ü izleyen ağır silahlı bir Bolşevik birliği köyü kuşatır ve Grandük’ün teslim edilmesini ister, edilmemesi halinde de, köyün ve köy halkının yok edileceği tehdidinde bulunur. Ancak köy, Grandük’ü teslim etmeme ve direnme kararı alır. Durumu öğrenen Grandük, köyün kendisi yüzünden bir felaketle baş başa kalmaması için, Bolşeviklere teslim edilmesini ister ama köylüden şu yanıtı alır: 

 “Sizi Bolşeviklere teslim edip onursuzca yaşayacak olursak, gelecekte çocuklarımıza silinmez bir kara leke bırakmış oluruz. Bütün bir Kafkasya bize lanet okur, yüzümüze tükürmeye hak kazanmış olurlar. Sonuç olarak sizi teslim edemeyiz ve bu uğurda her şeye katlanmayı kesinlikle göze alıyoruz”. 

Köy Bolşevik ültimatomunu geri çevirdi ve direnişe geçti. Bunu gören Bolşevikler de, “Bir Adige on Rus’a bedeldir” düşüncesiyle olmalı, köye saldırmayı göze alamadılar ve geri çekildiler. 

Kafkasya’nın başka yörelerinde de buna benzer olaylar yaşanmıştır. 

Aşağıdaki olaylar Kafkas yiğitliğinin ne türden bir şey olduğunu, iyiliğe karşı gösterilen duyarlığı gösterir: 

* Terek Irmağı yöresinde yapılan bir savaşta Koşruko Martin adlı biri yaralanmış ve bir ağacında dibinde, günlerce yaralı olarak yatmıştı. Sonunda bir Kazak yaralıyı bulur ve evine götürür, yaralıyı iyileştirip evine yollar. Kazak’ın bu yüce gönüllülüğüne karşı ülkede o denli büyük bir minnettarlık duygusu ve heyecan oluşmuş olmalı ki, minnettarlıklarını göstermek üzere Kazak’a armağan olarak, sürülerle hayvan ve arabalar dolusu eşya/mal götürülür. Bu büyük olay Rusya içlerine değin yayılır, haber sonunda Çar’a da ulaşır. Çar, hediyeleri görmek ister, götürüp gösterirler. Gördüğü bu hediyeler karşısında şaşıran ve duygulanan Çar, karşılık bir jest olarak Kafkas ulusal giysileri ile kuşanmış bir maiyet/muhafız kıtası oluşturur. 

Not: Tire içindekiler HCY’ye aittir, ayrıca kelimesi kelimesine bir sadeleştirmeyi değil, anlamı yansıtmayı ve anlaşılırlığı esas aldığımızı belirtiriz-HCY 

Devam edecek 

Yamçı – Aralık 1975 

Röportaj: Necdet Hatam 

  

Sayı : 2009 09