Hrant Dink Ödülü bu yıl, toplumsal bellek ve tarihle yüzleşme çalışmalarına öncülük eden bir kuruluşa, Rusya Sivil Toplum Girişimi Memorial’a verildi. Sovyetler Birliği’nin son zamanlarında, 1987’de kurulan Memorial, başta Sovyet dönemi olmak üzere Çeçenya Savaşı ve günümüz Rusya’sında kayıpların izini aramaya kendini adadı.
Çeçen otoriteleri tarafından sıkça baskına uğrayan Çeçenya’daki ofislerinden, ülkedeki cinayetleri ve kaçırılma olaylarını araştıran ödüllü aktivistleri Natalya Estemirova 2009’da kaçırıldı ve ölü bulundu.
Memorial adına Hrant Dink Ödülü’nü alan Aleksander Çerkasov, ödülü Politkovskaya, Estemirova ve yine 2009’da cinayete kurban giden insan hakları aktivisti ve avukat Sergey Markelov’a ithaf etti.
- Çerkasov’un yoğun programı vardı, biz de kısa bir görüşme olanağı yakaladık. Çok sorumuz vardı ama vaktimiz yeterli olmadı.
–Zamanınız az olduğu için genel bir soru sormak istiyoruz. Çeçenya’da bugüne kadar yaşanan savaş ve insan hakları ihlallerinden haberdarız. Kadirov yönetimi geçtiğimiz yıllardaki doğum günü partisi ile Çeçenya’da artık her şeyin durulduğunu, refah dönemine geçildiğini yansıtmaya çalışıyor. İnsan hakları açısından ve burada mülteci durumuna düşmüş Çeçenleri de düşünerek durum nedir?
-Esasında Çeçenya’da savaştan bu yana değişen şeyler oldu. Grozni harabeye dönmüştü, şimdi gitseniz tanıyamazsınız. O ölçüde değişti. Sadece Grozni değil, dağın tepelerinde köyler var, buralara gaz ve elektrik götürüldü. Sovyet döneminde gaz yoktu. Cep telefonu zaten başka yerlerde de yoktu ama bugün telefon gitmiş. Mesela Komsomolskaya köyü, 2000 yılı martında baştan sona yok edilmişti. Yollar yapıldı. Komşu Dağıstan’a geçtiğinizde bir anda terk edilmiş bakımsız yollarla karşılaşırken Çeçenya’da yeni ve bakımlı yollar görüyorsunuz.
Dışarıdan gidip baktığınızda zahiri olarak gördüğünüz şey bu. Ancak insanlara bir şey sorduğunuzda cevap vermesi için bir güven telkin etmeniz lazım. Yakınlık görmesi lazım ki ağzını açıp size duvarın arka tarafında neler olup bittiğini anlatsın. Bilmiyorum doğru mudur ama Grozni’de bir cami yapıldı, Avrupa’nın en büyük camisi diyorlar. Ve imamları sırayla değişiyor. Dolayısıyla farklı mezheplerdeki insanlar aynı yerde ibadet etmiş oluyor. Yani tüm inançlara ait insanlar ibadetlerini yerine getiriyor görüntüsü oluşturuluyor. Mesela Cuma hutbesi, hocanın o gün için anlatmak istediği şey değil, hepsi ortak bir hutbe metni okuyorlar. Her bir genç için hocası kimdir, hangi camiye gidiyor bilinmesi gerekir. Selatiler yasadışı ilan edilmiş durumda. Yani eleştiriyi bırakın ortada olup biten olaylara şüphe ile yaklaşmak mümkün değil. Şüphe duyan insanlar tehdit kaynağı olarak görülüyor. “Ben inanmıyorum, bu kanaatte değilim” demen durumunda ormana girip kaçman gerekiyor.
Şimdi durum nedir sorusuna bir cevap ta son yıllarda özellikle son baharda gruplar halinde gençlerin dağa çıktığını görüyoruz. Bu insanlar dağa çıkmaları durumunda akrabalarının eziyet göreceğini bildikleri halde çıkıyorlar. Her sene pek çok eylem yapılıyor. İntihar saldırıları düzenleniyor. Süreci durdurmak mümkün değil.
İnsanların anlamadığı konulardan biri de Kadirov’a neden bu kadar çok yetki verildiği. Muhtemelen Kadirov “Ben terörü yok edeceğim” dediğinden olabilir. Muhalefetin durumu farklı, tek bir muhalefet yok. Veya mücadele edenler aynı davanın peşinde değil. Bir kısmı yerel yönetime muhalif ve ona karşı mücadele ediyor, yerel polise karşı silahlı mücadele yürütüyor. Doku Umarov düzenli olarak terör eylemleri düzenliyor. En azından Rusya’da eylem gerçekleştiriyor. Kadirov, son terör eyleminden sonra Doku Umarov öldürüldü dedi. Ama video kayıtları öyle göstermiyor. Muhalefet zayıflamıyor sonuçta.Ve Kadirov’un emniyet güçlerinin kullandığı yöntemler sadece acımasız değil, çoğu ahlaksızca aynı zamanda.
8 Ocak günü, bu senenin başında Bebenskerajan bölgesinde beş terörist öldürüldü dendi. Ve bunlar incelendiğinde ikisinin güçlü kuvvetli adamlar olduğu ve kışlık kamuflaj kıyafetleri içinde oldukları görüldü. Diğer üçünün ise görüntüsü çok farklıydı. Bunlar saç ve sakalları karışmış, dişleri dökülmüş, açlıktan perişan görüntüde idiler ve daha önemlisi kıyafetleri yazlık kamuflaj kıyafeti idi. Ocak ayından bahsediyoruz… Bu üç kişi esasında Gudermes kentinde 24 Haziran tarihinde aquapark yakınlarında geçen sene kaçırılan üç kişi. Yani aquapark’a giden kişi bir anda kayboluyor ve ondan sonra ölüm takımlarından çıkıyor ortaya. Yani “Terörizmle mücadele ediyorum” derken buna uymayan, tuhaf durumlar söz konusu. Bir yerde kaybolan insanlar var, bir süre sonra öldürülmüş, terörist olarak karşınıza çıkıyor.
9 Mayısta ilginç bir olay yaşandı. Adamın birini ölüme hazırlıyorlardı. Şimdi mağdur olarak mahkemesi süren bir kişi. İslam Umar Paşayev, 2009 yılı Aralık ayında kaçırıldı. Ve birkaç ay Çeçen Polis İdaresinde tutuldu. Yemek ve su verildi. Bir tek traş olmasına izin verilmedi. Saçı-sakalı karışınca terörist denip öldürülecekti. Bununla ilgili akrabaları Strazburg’a AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) gitti. Mahkeme doğal olarak ‘bu adamın durumu nedir’ diye sordu. O zaman polisler şahsı serbest bıraktı, ama ‘şikayetini geri alacaksın’ dediler. O da doğal olarak ‘almam’ dedi. Bu olay nasıl ortaya çıkıyor, dürüst ve kendine çok güvenen bir Rus Savcı sayesinde.
Daha önceden kendi bölgelerinde işkence ile mücadele alanında çalışan savcılar, şimdi Çeçenya ile ilgileniyorlar. Bizim arkadaşlarımız da yardım ediyor, destek oluyorlar. Özel harekatçılarla ilgili bu tür soruşturmalar açıldığında, hakkında şikayet olan kişiler ifade vermeye gitmiyorlar. Bu savcı uğraştığı tahkikatı yerinde sürdürmek istiyor. Yani “Umar Paşayev’in nerede tutulduğunu göreyim, yaşadıklarını anlatsın, ifadesini versin, nerede ve nasıl oldu anlatsın” diyor. Özel harekat biriminin şefi ‘gelirsen kelleni uçururum’ diyor. Savcı bu defa Hankale’deki özel harekat birliklerinin komutanına başvuruda bulunuyor. “Bana bir ekip verin, güvenliğimi sağlasınlar, gidip soruşturmamı yapayım” diyor. “Sen ne diyorsun, hepimizi kurşuna mı dizdireceksin?” tepkisiyle karşılaşıyor. Sonuçta savcı beline tabancasını takıp koruma olmaksızın gidiyor. Gittiği yerde yolda gördüğünüz sıradan polisler var, ama onlara güvence verilmiş; “Ne yaparsanız yapın, ceza görmeyeceksiniz”.
Yani durum nedir, durum ne hale geldi, devletin savcısı tahkikat için pasif polis memurunu sorgulamaya gidemiyor. Şimdi tırnak içinde hassas görev verilen güvenlikçiler öncelikle ne yaparlarsa yapsınlar bundan hesap sorulmayacağından emin olmak istiyorlar. Aksi halde talimatı yerine getirmeyecekler.
Dışarıdan baktığınızda günlük güneşlik, parkıyla bahçesiyle güzel, ama bilmediğiniz bir binanın bodrumunda radyatöre kelepçelenmiş, sakalının uzaması beklenen, sakalı uzadığında da “yakaladık, öldürdük bu teröristi” diye ortaya çıkarılacak bir adam bekliyor. Manzara bu.
-Suriye’deki Çerkeslerin anavatana dönme talepleri var, bunların bir kısmına Rusya izin verdi. Diğer bekleyenlere izin vermedi. Bu bağlamda anavatanından sürgün edilmiş ve tekrar dönmek isteyen bu insanlar için çalışmanız var mı?
-Bu konuyu maalesef sadece basında yazılanlar kadar biliyorum. Bizzat konuyu araştırmadım. Geri dönen kişilerin geri döneceği yerlerde durum malum. Geriye döndüğünde, hadi kötü bir şey olmadı diyelim en azından ‘bu adam neden döndü gittiği yerden geriye’ diye şüphe ile bakılacaktır. Ama bu tür geri dönüşler çoğu kez Rusya açısından büyük bir propaganda fırsatı ve dolayısıyla bunlara normal yaşam için koşullar pekala sağlanabilir. Ama maalesef manzara nedir, gerçeğini bilmiyorum.
-Daha çok sormak isteğimiz şey var ama zamanınız yok…
-Bağışlayın. Çok sorunuz olduğunu zaten biliyorum.