Tarihsel Faktörler ve Güncel Meydan Okumalar
Kuzey Kafkasya’ya ilişkin Gürcistan Politikası
2008’e gelinceye kadar, Kuzey Kafkasya’ya dair sistemli ve sürekli bir Gürcü politikası tanımlamak zor olurdu. Ne var ki, Güney Osetya’daki savaştan sonra Kuzey Kafkasya Gürcü devletinin en önemli dış politika “vektörlerinden” biri haline geldi. 1980’li yılların sonlarında Gürcü-Abhaz sorununun tırmanmasının ardından, Kuzey Kafkasya Halklarının Gürcistan’a karşı tutumları nispeten soğuk olmuştur. Gürcü-Abhaz sorununun savaşa dönüşmesi bu çift taraflı husumetin derinleşmesi sonucunu doğurdu. Ancak Çeçenya’dan gelen mültecilere dair kimi tedbirleri hayata geçiren Gürcü Hükümeti, bu şekilde doğudaki Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri ile Gürcistan’ın ilişkilerinin gelişmesine vesile olan bir başlangıç yaptı. Şimdilerde ise Çerkesler Kuzey Kafkasya’ya dair Gürcü politikasının başlıca konusu haline geldi. Aynı zamanda Çerkeslerin, Gürcü-Abhaz savaşının etkisiyle Gürcistan’a karşı oluşmuş olan negatif yaklaşımları da yavaş yavaş değişiyor. (Taraflar arasındaki) İlişkiler Kafkasya Savaşı’nın politik sonuçlarına dair soruların (paralel) yorumlanması ve değerlendirilmesi üzerinde yükselen bir ortaklığa olduğu kadar, Kafkasya’da geleceğe dair kabul edilebilir politik şekillenmelere ilişkin arayışlara doğru da genişliyor. Sadece (Gürcistan’ın) şu kararlarına bir göz atmak yeterli: Yalnızca Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti (KKC) sakinlerine yönelik yürürlüğe konan tek taraflı vize muafiyeti rejimi; KKC sakinlerinin Gürcistan’da eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için tahsisat ve kota ayarlanması; (PIK) adında Kuzey Kafkas halklarına yönelik yayın yapan özel bir haber kanalının açılması; 19. yüzyılda Kafkasya Savaşı’nda gerçekleşen Çerkes Soykırımı’nın Gürcistan Meclisince tanınması; Çerkes Kültür Merkezi’nin açılması, Çerkes Sürgünü hatırasına dikilecek anıt için bir yarışma düzenlendiğinin açıklanması.
Ne var ki Gürcistan’ın Kuzey Kafkasya halkları ile ilişkilerini geliştirme amaçlı tüm bu adımlarının altında yatan asıl nedenin Rus karşıtlığı olduğu şüphesizdir. (Gürcistan bu adımlarıyla) Kuzey Kafkasya’da Moskova’nın nüfuzunu zayıflatmak istemektedir. Bir başka deyişle Gürcistan’ın Kuzey Kafkas halkları ile ilişkilerini geliştirmek için attığı her adım, Moskova’daki merkezi otoriteyle bu ülkelerin arasındaki ilişkilerin bozulmasını sağlamak için atılmaktadır. Bu yaklaşımın Çerkeslerin selametini pek umursamadığı çok açıktır. Ne yazık ki bazı Batılı çevrelerin de desteklediği bu Gürcü politikası, Kuzey Kafkasya’daki durumu daha da patlamaya hazır hale getirmekte ve Rusya’yı sert tedbirler almaya provoke etmektedir. Gürcistan’ın bu tip adımları sadece Kafkaslardaki radikal güçlerin pozisyonunu güçlendirir ki bunlar sadece Rusya’nın değil, Avrupa’nın ve tüm bir demokratik dünyanın düşmanıdırlar. Bu nedenle belirtmeliyiz ki, Gürcistan’ın Kuzey Kafkasya politikası ileri görüşlü ve yapıcı değildir. Bu politikanın mimarları kısa vadeli başarıların ardında gizlenen bariz tehlikeleri görememektedirler. Gürcistan, Kuzey Kafkasya’da aşırılığın yükselmesine yaptığı katkıdan ötürü kendisine düşen sorumluluk payını ve orada Rus karşıtı duyguları güçlendirmekten ötürü Rusya’nın pek muhtemeldir ki vereceği ağır karşılığı kabullenmek zorunda kalacaktır. Tüm bunlar uzun vadede Kuzey Kafkas Halklarının da çıkarına olmayacak gibi gözükmektedir.
Gürcistan’ın Çerkeslere yönelik aktif politikası açıktır ki, Abhaz-Çerkes ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecektir. Bunun öncelikli nedeni, Çerkeslerin güncel talebi olan tarihsel travmalarının tanınması ve bu acının hak ettiği saygıyı görmesi yönünde Gürcistan tarafından atılan her adımın kaçınılmaz olarak Çerkes-Gürcü ilişkilerinde bir ısınmaya eşlik edeceği gerçeğidir. Abhazların bu konuda kendilerince haklı bir önyargıları vardır; buna göre Kuzey Kafkasya ve Gürcistan arasındaki ilişkilerde meydana gelebilecek her türlü olumlu gelişme, Gürcülere karşı ortak mücadele sırasında meydana çıkan Abhaz-Çerkes kardeşliğinin altını oyacaktır. Öte yandan Rusya’ya aşırı derecede bağımlı olan Abhazlar, ABD ve Gürcü düşünce kuruluşları tarafından anti-Rus temayüllerle başlatılan tartışmaları da –örneğin Kafkasya savaşı esnasındaki Çerkes Soykırımı veya Olimpiyatların Soçi’de düzenlenmesinin kabul edilemezliği tezi üzerine olanlar gibi- desteklememektedirler. Abhazların bu pozisyonu Çerkes tarafındaki bazı kesimlerde kafa karışıklığı yaratmakta ve anlaşılamamaktadır. Burada belirtilmelidir ki, Abhazların bu konumlanışı, onların Kafkasya’nın geçmişinde ve bugünündeki dramatik kesitlere dair eleştirel olmayan bir yaklaşıma sahip oldukları anlamına gelmiyor. Tersine Rusya’nın Kafkasya politikasının eleştirisi Abhaz kamuoyunda sıklıkla dile getirilen bir husustur. Ne var ki Abhazya’da Çarlık döneminin otokratik politikaları ile günümüz politikaları arasında net bir ayrım yapılır. Bunun daha ötesinde Abhazlar tarafından (yapılan değerlendirmelerde) Rusya’nın Kuzey-Batı Kafkasya politikasının hata ve ihmalleri ile olumlu yanları arasında bir başka ayrım da gözetilir. Adige Halkının tüm sorunlarını anlamalarına ve endişelerini paylaşmalarına karşın, Abhazların, Rusya’nın 2008 yılında Abhaz devletinin bağımsızlığını tanımalarına dair şükran duyguları hep baki kalacaktır. Rusya’nın bu kararı, Batılı devletlerle ve tabi ki Gürcistan’la arasında yaratacağı tüm ciddi ihtilafları bilerek aldığı açıktır. Ancak anti-Rus kampanyalara Abhazları katılmaktan alıkoyanın sadece (Abhazya’nın Rusya tarafından resmen) tanınmasına dair şükranlık ve (Rusya’nın Abhazya’ya sağladığı) önemli ölçülerdeki mali desteğe duyulan minnetle açıklamak basit kaçar. Abhazya’da insanlar, tarihi adaletin Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri ile Moskova arasındaki ilişkilerin dinamitlenmesi yoluyla değil, Kuzey Kafkasya’daki kırılgan istikrarı zedelemeden, karşılıklı anlayış ve ödün vermeyi mümkün kılmak gibi zor bir işin üstesinden gelmekle sağlanabileceğini düşünmektedir.
Çerkes-Abhaz ilişkilerinde zorlu sorunların ortaya çıkışı
Abhazya’nın Rusya ile mevcut ittifakının, Abhazya’nın bağımsızlığının (Rusya tarafından) tanınması ertesinde güçlenmesinin ardından, Abhazya, Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri ile Moskova arasındaki sorunların törpülenmesi için ciddi bir rol oynayabilirdi. Ne var ki henüz Abhazya mevcut olanakları bu konuda en iyi şekilde nasıl değerlendirebileceğinin hesaplarını yaparken, hiç beklenmedik şekilde Abhaz-Çerkes ilişkilerindeki ilk kırılma işaretleri ortaya çıkıverdi.
İlk alarm zilleri
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından 2014 Kış Olimpiyatları’nın Soçi’de yapılmasına karar verilmesinin hemen ardından alarm zilleri çalmaya başladı. Abhaz tarafı bu fikri destekledi. Ne var ki, Çerkesler özellikle de Çerkes Diyasporası, Çarlık birlikleri ile Çerkes kuvvetleri arasında en kanlı çatışmalara sahne olmuş olan bir bölgede olimpiyat oyunlarının düzenlenmesinin kabul edilebilir olup olmadığını sorgulamaya başladı. Abhazlar, kimi Çerkes örgütlerinin (bu kararı kınamak için) yurtdışında yaptıkları protestolara destek vermediler(8). Bunun yerine Kafkas Savaşları’ndan önce Olimpiyat oyunlarının düzenleneceği bu bölgede yaşamış olan halkların tarihsel geçmişine ve günümüzdeki sorunlarına dikkat çekmek için Olimpiyatların bir fırsat olarak kullanılabileceğini düşündüler. Bu yaklaşım Soçi Olimpiyatlarına karşı kampanya yürüten radikal aktivistlerin birçoğunun tutumları ile karşıtlık içindeydi. (İşler bununla da kalmadı) Kampanyaya Çerkes-Rus ilişkileri ile alakalı olmayan ve fakat Kafkasyalıların kendi iç ilişkilerine dair olan birçok ihtilaflı konular da eklendi. Bu şekilde, aniden Çerkes ve Abhaz kimlikleri arasında sorun peydahlanıverdi(9), bir takım tarihsel olguların anlamlandırılmasına dair var olan problemler, bazı bölgelerin tarihsel aidiyet meseleleri üzerine tartışmalar ve daha fazlası… Gerçekte sadece titiz akademik tartışmaların konusu olması gereken kimi hususlar, internet ortamında kamuya açık şekilde tartışılmaya başlanınca, kimi ilgili ama hiç de tarafsız olmayan taraflarca maniple edilmeye başlandı. “Tarihsel araştırmaları” tartışmalı konuların içine monte etmeye dönük bu amatörce girişim, sadece ihtilafı derinleştirme, şikayetleri arttırma ve ayrıca tarihsel geçmişe dair anlaşmazlıkları bugünün realitelerine yanlış biçimde tatbik etme açısından başarılı oldu.
Abhaz vatandaşlığı meselesi
Abhaz-Çerkes ilişkilerinde en çok tartışılan konulardan biri de –genellikle Çerkes Diyasporasında ama aynı zamanda Kafkas tarihiyle ilgili web sitelerinde, sosyal ağlarda ve süreli yayınlarda- Abhaz vatandaşlık yasasıdır. Bu yasa uyarınca Abhazya’da sürekli ikamet edenler hariç olmak üzere sadece etnik Abhaz, Abaza ve (yakın bir zamandan beri) Ubıhlar (Abhazya’da sürekli ikamet etmeseler de) doğumla Abhazya Cumhuriyeti vatandaşlığını kazanma hakkına sahiptir. Bu duruma birçok Çerkes tarafından karşı çıkılmaktadır. Onlara göre bu yasa diğer akraba halkların (Abazinler ve Ubıhlar) aksine sayıları kimi kaynaklarca 7-10 milyon arasında gösterilen Çerkeslerin (Abhaz-Adige coğrafyasındaki tek bağımsız devlet olan) Abhazya Cumhuriyeti vatandaşlığı hakkını yadsımaktadır. Üstelik bu durum, 2500 Çerkesin Abhaz devleti yeni kurulduğunda onu korumak için savaş meydanına koşması ve yüzlercesinin Abhazya’nın bağımsızlığı için canını vermesi olgusuna rağmen aynen devam etmektedir.
Kafkas Savaşı esnasında Çerkes Halkının Soykırıma uğratılmış olması meselesi
Çerkes Soykırımının tanınmasına dair anlaşmazlıkların özü şu şekilde özetlenebilir. 15 Kasım 1997’de Abhaz Parlamentosunun, Kafkas Savaşları neticesinde gerçekleşen sürülme olaylarına ilişkin kararı sadece Abaza-Abhaz Halkını esas almakta ve Adige Halkının Soykırımının tanınmasına dair bir değerlendirme içermemektedir. Öte yandan Abhaz kamuoyu, Gürcistan Parlamentosu tarafından Kafkas Savaşları sırasında, Çerkeslerin, Rus İmparatorluğu tarafından soykırıma uğratıldığını tanıyan 20 Mayıs 2011 tarihli kararının, bazı Çerkeslerce olumlu karşılanmasına hoş gözle bakmamıştır.
Bu tartışmalı konuların çoğalmasının bir tesadüf olup olmadığını tartışabiliriz ama sonuç Abhaz ve Çerkeslerin ulusal projelerini şekillendirmede ciddi farklılıklar ve kimlik algılanmasında temel noktalarda ayrışmadır. Bu farklılıkların kökeni kavranmadan (taraflar arasındaki) yanlış anlaşılmaları ve yükselen kızgınlıkları anlamak ve ardından da onları aşmak olası değildir. Biz burada bu sorunlara kısaca değinmeye çalışacağız.
Abhaz ve Adige Ulusal Projeleri arasındaki farklılaşma
Abhaz Ulusal Kurtuluş Hareketinin 20. yüzyıl sonunda ortaya çıkışı, Kuzey Kafkas Halkları tarafından Kuzey-Batı Kafkas Devletinin inşasını mümkün kılacak bir ilk ivme olarak görüldü. Ne var ki müteakip olaylar özellikle de Abhaz-Çerkes ilişkilerindeki son bir yıl içinde kötüye gidiş, Abhaz ve Çerkeslerin yıllardır hatta on yıllardır tamamen farklı ulusal projeleri şekillendirmekte olduklarını ortaya koymuştur. Abhazların kendi mücadelelerinin bağımsız bir Abhaz Devletine sahip olma haklarını savunmak olmasına dair kafalarında hiçbir zaman bir şüphe mevcut olmamıştır. Buna karşın Çerkeslerin birçoğu bağımsız bir Abhazya’yı tekrarlanacak bir model olarak görmekten çok, onu ortak bir Çerkes Devleti’nin kurulması için temel bir adım olarak algılamıştır. Bu yaklaşıma bakılırsa, Abhazlar Pan-Çerkes bir devletin kuruluşuna katılmalı ve Çerkeslerle ilişkili bir halk olarak, doğmakta olan Çerkes Politik Hareketinin birçok parçasından biri olarak görülmelidir(10). Daha da ötesi bazı Çerkes liderler sadece Abhaz ve Adigeleri değil ama onlara en yakın kültüre sahip olduğunu düşündükleri Gürcüleri de içine dahil ettikleri Batı Kafkasya Birliğine dair görüşler ileri sürmeye başlamışlardı. Bu Abhaz tarafı açısından tamamen anlaşılmaz ve kabul edilemez bir fikirdi (11). Gürcistan’ın Abhazya üzerindeki hak iddiaları sürdüğü müddetçe bu tip eğilimler (Abhazlar tarafından) ciddi bir tehdit olarak algılanmaya devam edecektir.
Kimlik meselesi
Bu noktada Abhaz ve Çerkes kimliklerinin nasıl algılandığı ve tanımlandığına dair bazı hususlar hakkındaki belirsizlik halini de göz önünde bulundurmak gerekir. Abhazya’da insanlar Adige (Adigeler, Çerkesler ve Kabardeyler), Ubıh ve Abhazların, Abhaz-Adige grubu içinde yakın halklar olarak bir grup oluşturduklarını ve (bununla birlikte) bu halkların her birinin, sadece uzun ve ayrı geçen bir tarihsel gelişim süreci içinde oluşabilecek kendi özgün dillerine sahip olduklarını hep “bile gelmişlerdir”. Ne var ki günümüz Çerkeslerinin birçoğunun tamamen farklı bir bakış açısı vardır. Çerkes yayınlarının büyük çoğunluğu tereddütsüz biçimde Ubıhları, diğer yakın halklarla, örneğin Abhaz-Abazalarla birlikte Çerkes olarak tanımlamaktadır. Bir diğer deyişle (bahsedilen kaynaklarca) “Çerkes” etnonimi genellikle Adige, Ubıh ve Abhaz-Abazinleri ortaklaşa tanımlayan bir kavram olarak kullanılmaktadır. Buna karşın Abhazlar, Çerkeslerle kan bağlarına özel bir önem vermelerine karşın, kendi özgün dillerine ve (Çerkeslerden) ayrışmış tarihsel geçmişlerine dayanan Abhaz kimliğini Çerkeslik de dahil başka hiçbir kimliğin bir alt bileşeni olarak görmemişlerdir. Hem bireysel kimlik, hem de etnos için önemli olan söz konusu terimleri kavrayıştaki bu farklılığın, (Çerkes ve Abhazların birbirini) anlaması noktasında bir eksikliğe ve hatta (tarafların birbirlerine yönelik) kızgınlığına yol açması kaçınılmazdı.
Olumlu bir değişim için bazı imkanlar mevcut mu?
Göz ardı edilemeyecek tüm bu beklenmedik güçlüklere karşın inanıyoruz ki Abhazya, mevcut durumu olumlu biçimde etkileyecek ve bu şekilde sorunların üstesinden gelerek, Çerkes Kuzey Kafkasyası ile Abhazya arasında güven inşa edecek bir potansiyele sahip. Görüşümüze göre bunun yolu aradaki sorunları görmezden gelmekten değil, tam tersine onları süpürüldükleri halının altından çıkartarak akademik araştırma kuruluşları ve sivil toplum örgütleri tarafından derinlemesine tartışmaya açmak ve anlamaktan geçiyor. Bu çerçevede gençlerimize yönelik, Kafkas Savaşı, Sovyet Dönemi ve Abhaz-Gürcü Savaşı tarihi gibi konularda bir dizi eğitimsel etkinliğin hayata geçirilmesini öneriyoruz. Akademik ve pratik (akademik olmayan) konferanslar da olumlu bir etki yaratabilir. Mevcut şartlar düşünüldüğünde toplumun bu hususlardaki bilinçlendirilmesinin en verimli şekilde sivil toplum kuruluşları vasıtası ile gerçekleşeceği açıktır. Ayrıca bu sayede hem sivil toplum kuruluşları aktivite kazanacak, hem de bu kuruluşların karşılıklı etkileşimi için yeni olanaklar yaratılabilecektir.
Öte yandan inanıyoruz ki Abhazya, Çerkes toplumu ve Rus merkezi otoriteleri arasında karşılıklı anlayışın gelişmesine de bir şekilde katkı koyabilir. Çerkes toplumu ve bu otoriteler arasında, Abhazya temsilcilerinin de yer alacağı açık bir diyaloğun başlatılması yaşamsal öneme sahip gözükmektedir. Bu süreç Kuzey Kafkas Cumhuriyetlerindeki politik hayatın genel olarak demokratikleştirilmesinin bir parçası olarak da geliştirilebilir. Bu da sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesini ve sivil katılımın yollarının çeşitlendirilmesini gerektirecektir. Burada da Abhaz deneyiminden yararlanılabilinir. Gerçek demokrasinin güçlendirilmesi, Rus Kafkasyasında, halihazırda etkili olmayan otoriter yönetim formlarının tedrici olarak değiştirilmesi için de yardımcı olabilir. Sivil toplumu hareketlendirmek ve (resmi otoritelerle) sivil toplum diyaloğunu geliştirmek politik durumun istikrara kavuşmasına yardımcı olabilir ki, bu hem Rusya’nın hem de Abhazya’nın çıkarınadır. Bu Abhazya için önemlidir zira bu çerçeve içinde kalındığı sürece Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri ve Abhazya arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi Moskova tarafından tepki ve güvensizlikle karşılanmayacaktır. Rusya’nın, Abhazya politikasının çağdaş kalıpları konusundaki tavrı kararsızdır. Bir yandan Abhaz elitlerinin inatçı şekilde “çok fazla” bağımsız tavırları Rusya’nın baktığı açıdan bakıldığında Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri için tehlikeli bir örnek teşkil edecektir. Öte yandan ise sadece Abhaz otoriteleri tarafından değil ama Abhaz toplumunun kendisi tarafından Rusya’ya yönelik gösterilecek yüksek sadakat ciddi bir olanak olabilir ve Kuzey Kafkasya’daki duruma istikrar kazandırıcı bir etkide bulunabilir.
Şurası açıktır ki, Gürcü-Abhaz Savaşı sonrasında Kuzey-Batı Kafkasya’da oluşan kuvvetler dengesi sonsuza dek korunamaz. Anlayışla karşılanabilir hissiyatlara rağmen Abhazya, Kuzey Kafkasya Halklarının her zaman Abhaz Halkı ile paralel olmayan çıkarları olabileceğini kavramak zorundadır. Abhazya, sadece kendisi ihtiyaç duyduğu için dostlarının sonsuza dek Abhazya’nın çıkarlarını gözeterek hareket etmesini bekleyemez. Abhazya, her şeye rağmen en zor zamanında onun yardımına koşan Kuzey Kafkas Halkları için uzlaşmacı ve iyi düşünülmüş bir politikaya ihtiyaç duymaktadır. Abhazya, Abhaz vatandaşlığı sorunu ile ilgili olarak her iki taraf için de kabul edilebilir bir çözüm geliştirmek ve Kafkas Savaşlarının acımasız tarihi sonuçlarını sadece Abhaz/Abaza Halkı için değil tüm Kuzey Kafkas Halklarını kapsayacak şekilde tanımak ve bunlardan çok ama çok daha fazlasını da yapmak durumundadır. Öte yandan şu da doğrudur ki, Gürcistan ile ilişki geliştirmeye doğal olarak hakkı bulunan Çerkes örgütlerinin, bunu yaparken bir yandan da Abhazya ile karşılıklı güç kullanmamaya dönük bir anlaşma imzalaması için Gürcistan yönetimini ikna etmek yönünde daha fazla çaba sarf etmiş olması gerekirdi. Biz inanıyoruz ki bu aşamada Çerkesler, Kafkasya’da barışın inşası için önemli ve tarihi bir rol oynayabilir.
Sonuç
Kuzey Kafkasya’da birçok oyuncu (özne) tarafından oluşturulan politikalar ne yazık ki birçok açıdan tarihte yaşananlar tarafından gölgelenmektedir. Bu (gölgeleme) kendisini en çok (tarafların) çıkarlarını tanımlamak için 19. yüzyıldaki Kafkas ve Kırım Savaşları sırasında geçerli olan gerçekliklere dayanan ama artık demode olmuş çerçeveleri hala kullanmasında ele vermektedir. Bugün Kuzey Kafkasya’da Batı ve Rusya arasındaki çekişme, bölgedeki durum üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. Tarihten ders çıkarmak yerine Batı, bu bölgede Rusya’nın etkisini tarihsel olarak Gürcistan’ın aracılık ettiği biçimde Kuzey Kafkasya’daki anti-Rus hissiyatların bileşenlerini destekleyerek zayıflatmaya çabaladığında, bu girişim sadece mevcut durumu (daha da) ağırlaştırmaktadır. Bu, tüm bölgedeki durumu ciddi şekilde istikrarsızlaştırabilecek tehlikeli bir politikadır. Rus karşıtları, tarihsel travmayı yeniden canlandırmak ve yeni Rusya’nın aslında attığı kimi olumlu adımları tersine çevirmek için Olimpiyatları kullanıyorlar. Eş zamanlı olarak Rusya’nın kendisi de, geçmişin hatalarını düzeltmek ve ihmallerini gidermek için eline geçen şansı ziyan etmektedir. Sessiz kalmak veya Kuzey Kafkasya’daki politik ve kamusal söylemlerin yeni yönelimini inkar etmek, bu süreçlerin analizini ve açıkça anlaşılmasını engeller. Bu da, merkezi otoritelerin tansiyonu azaltmak ve devlet kurumlarını güçlendirmeye yardımcı olacak şekilde, atılması gereken uzlaştırıcı adımları atabilmeleri olanağını ciddi biçimde azaltacaktır.
Bazı açılardan bugün Kuzey Kafkasya’da modernleşme seçeneği için bir tür savaş sürmektedir. Bölgesel istikrarın sağlanması için mevcut olan acil ihtiyaçları düşünüldüğünde Rusya ve Batı bu süreçte iyi müttefikler olabilirler. Ne yazık ki Gürcistan taraflar arasındaki güvensizliği beslemek suretiyle Rusya ve Kuzey Kafkasya halkları arasındaki uyumsuzluğu her anlamda giderek arttıran yıkıcı bir rol oynamaktadır.
Rusya’nın bu olumsuz gidişin sorumluluğundan kendi payına düşeni kabul etmesi gerekiyor. Kuzey Kafkas Halklarının gelişen çıkarlarını anlamaya çalışmak ve dikkate almak yerine Rusya, Gürcü Hükümetinin yenilikçi halkla ilişkiler metotları yüzünden çoğu kez işlevsiz kalan esnek olmayan otoriter yaklaşımı tercih etmiştir.
Son bir kaç yıldır özellikle de Ağustos 2008’den bu yana Kafkasya’daki jeopolitik etki mücadelesinde yeni bir dönemeç aşılmıştır. Bu zor durum Abhaz-Çerkes ilişkilerine de ek yükler bindirmektedir. Eğer bu iki halk, bu büyük jeopolitik oyununda piyon olmak istemiyorsa, aralarındaki ilişkinin doğru şekilde sürdürülmesi için birincil sorumluluğun yine kendilerinde olduğunu anlamaları gerekir. Bu iki halk yeni bir politik hareket veya dış inisiyatiflere bir yanıt düşündüklerinde, Kafkasya’daki güç dengesini kısa veya uzun vadede alt üst edecek ya da bölgeyi istikrarsızlaştıracak adımlardan imtina etmelidir çünkü bu tür bir yaklaşım sadece Abhaz veya Çerkeslerin değil fakat Kafkasya’da yaşayan tüm halkların çıkarına aykırı olacaktır.
(8) Çeçenistan’daki olayların neticesinde Rus karşıtı duygular, aralarında Çerkeslerinkilerin de olduğu yurt dışındaki Kafkas organizasyonlarında gelişti. Bu organizasyonlar Türkiye ve kimi Ortadoğu ülkelerine kaçan binlerce Çeçen mülteciye yardım ettiler ama aynı zamanda uluslararası kuruluşlara Çeçenistan’daki savaşta kullanılan sert yöntemleri kınayan başvurularda da bulundular. Bu tür organizasyonlar, onları anti-Rus politikalarında bir olanak olarak kullanmak ve Abhazya ile olan sorunlarını çözmek isteyen Gürcü İstihbaratının özellikle ilgisini çekti.
(9) Kuzey Kafkasya’nın dağlı halklarının kendileri için kullandıkları etnonimler her zaman başkalarınca kullanılan etnonimlerle (yani egzonimlerle) uyuşmaz. Bu nedenle yazılı eserlerde “Çerkes” etnonimi sıklıkla sadece Adige halkının bir bireyini değil fakat Ubıh, Abhaz ve hatta dağlı halklardan bir başkasının mensubunu da ifade edecek şekilde kullanılagelmiştir. Ne var ki Rusçadaki “Çerkes” etnonimi Adige grubu içinde sayılan halkları (Kabardeyler, Adigeler, Hatukaylar, Bjeduğlar ve Şapsığlar) karşılayacak şekilde kullanılmaktadır. Bu tanımlama Abhazya’da da genelde bu şekilde kullanılmakta ve Abhazlar “Çerkes Tarihi” dendiğinde “Adige Tarihini” ve “Çerkes Devleti” dendiğinde ise “Adige Devletini” anlamaktadır. Bir başka deyişle Abhazlar herhangi bir kimlik tanımlaması düzeyinde kendilerini Çerkes olarak algılamazlar. Çerkes terimi Abhaz algısında Adige Halkları için genel bir egzonim teşkil eder. Adige kaynaklarında ise bu durum yine başkalık gösterir.
(10) Andzor Kabard (2011). Cherkesskaya khronika – optimicheskaya tragediya. (Bir Çerkesin Günlüğü-İyimser Trajedi), Adyge Kheku. Rusça olarak şu linkten ulaşılabilir;
(11) Ruslan Keshev (2010). Abkhazo-cherkesskie otnosheniya: ‘bratstvo navek’ ili ‘razvod c kommunal’noy kvartire’? (Abhaz-Çerkes İlişkileri: ‘Ebedi Kardeşlik’ ya da ‘Aynı Çatı Altında Boşanmışlık’?).