Türkiyelilerin büyük teveccühü ile iktidar olan, ikinci dönemde oy oranını arttırarak her iki kişiden birinin oyunu alan AKP; demokratikleşme, Kürt açılımı, sivil Anayasa vb. yaklaşımlarla oy aldığı çevreyi geniş tutmayı becerdi. Özal’ın ANAP’ı dört eğilim demişti, oradan da esinlenmiş olabilirler. Ülkenin demokrasi fakirliği zaten her daim kullanılabilecek bir şeydi. Bu iktidarda sürekli gündemde tutmasına karşın 10 yıl (10×365 gün) sonra hala a-be-ce aşamasında olan demokrasiyi sakız etmeye devam ediyor.
TRT ŞEŞ, seçmeli ders vb. uygulamalar, askeri vesayete yönelik girişimler bir hayli göz boyamış ve boyuyor olmalı ki liberal destek sürüyor. “Yetmez ama evet” diyen kesim “evet” demeye devam ediyor, “yetmezinizi ne zaman göreceğiz” sorumuz havada kalıyor.
İktidarın gündeme taşıdığı konulardan biri de Anayasa idi.
Anayasa önemli bir konu. 2012 yılı Anayasa yazım yılı. Sivil, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, çoğulcu bir Anayasa. Yani Türkiye’nin alışık olmadığı bir durum. Muhtemelen oy avcılığında da işe yaramıştır.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu, Mecliste temsil edilen partilerin eşit üye katılımı ile kuruldu ve asgari müşterek oluşturup tam mutabakatla maddeleri yazma kararı alındı. Buraya kadar güzel. Ama aldığımız bilgiler işlerin iyi yürümediğini gösteriyor. Bilgiler bir yana zaman-zaman iktidar partisinden yükselen sesler de iyi değil. Giderek ‘masadan kalkan kalksın, biz devam ederiz’ demeye getiriyorlar ve sanki masadan kalkmayı teşvik ediyorlar.Demokrasinin olmazsa olmazı çoğulculuğu kenara itip birden çoğunlukçu olabiliyorlar. Giderek sivil ama 12 Eylül Anayasasını aratacak anti-demokratiklikte bir noktaya gideriz böyle devam ederse.
Endişe taşımayı sağlayacak şeyler yaşadık, yaşıyoruz. Sivil Anayasa gündemde iken iktidar partisinin arada Anayasa değişikliği yaptığını biliyoruz. Gerçek hedef özgürlükçü, eşitlikçi, çoğulcu ve demokratik bir Anayasa ise, düşünce ve ifade özgürlüğüne dair düzenlemeler de yapılamaz mıydı?
Basın özgürlüğünden söz edilebiliyor muyuz? Kaç gazeteci tutuklu? Kaçının işine son verildi ya da ayrılmaları sağlandı, yani kaçı susturuldu?
Özel yetkili mahkemeler,MİT müsteşarı konusunda kendi ayaklarına da dolanınca sadece o alana ilişkin düzenleme yapıldı, genele dair neden bir hareket olmuyor? Üstelik iktidarın iç çekişmeleri, “filler tepişir, çimenler ezilir” sözünü hatırlatıyor.
Tek hareketle özgürlüklerde iyileşmeler sağlayabilecekken neden ısrarla uzak duruyor iktidar?
İktidarın yanıtı vardır mutlaka, ama yanıt yerine azar geleceğini de öğrendik artık. Asıl ‘yetmez ama evet’çilerin yanıtını merak ediyorum.
%10 seçim barajı ve parti liderinin seçtiği milletvekilleri ile oluşan Meclis gerçeği de gözardı edilemez bu tartışmaların içinde. Temsiliyet konusunda her daim sorgulama nedeni olabilecektir. Bunun bertaraf edilmesi için toplumsal mutabakatın önü açılmalıdır. En geniş kesim değil her kesimin; Mecliste olsun-olmasınher partinin, her kurum ve kuruluşun, her bireyin sözü dikkate alınmalı ve ısrarla süreç şeffaf işletilmelidir.
Kapalı kapılar ardında olmasın çalışmalar, kamuoyunun gözü önünde yazılsın Anayasa. Toplumsal sözleşme değil mi? Bizi direk ilgilendirmiyor mu? Toplumsal mutabakatın gözümüzün önünde gerçekleşmesi gerekmez mi? Kimden neyi gizliyoruz? Anayasa çalışmalarının her aşamasında şeffaflık öne konulmalı.
TBMM’ye gönderilen görüşleri herkes bilsin. Anayasa çalışmaları süresince yayınlanan site açık kalsın. Kalsın ki toplumsal mutabakata ne kadar önem verildiğini kamuoyu da izleyebilsin ve gerekirse sürece müdahale edilebilsin.
401 kurum ve kuruluş ile 82232 kişi görüş bildirmiş.
401 kurumun 98’i anadile dair doğrudan görüş bildirmiş, 15’i anadiller olmasın, 12’si anadil alanı yasayla düzenlensin demiş, diğerleri olumlu görüş bildirmiş.
Vatandaşlıkla ilgili 110 kurum doğrudan görüş bildirmiş. 79’u hiçbir etnik vurgu olmasın, TC vatandaşlığı ve Türkiyelilik olsun demiş, diğerleri Türk milleti olmalı demiş.
80 üniversite görüş bildirmiş, toplam üniversite sayısının 180 olduğunu öğrendiğimi de paylaşayım bu arada. Bilim yuvaları olan ve geleceğin yöneticilerini yetiştiren üniversitelerin istatistiklerdeki yeri böyle mi olmalıydı?
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun kararı ile hak ve özgürlükler bölümü ile görüşmelere başlanmış. 50’ye yakın madde yazım aşamasında imiş, 10 maddede tam uzlaşı sağlanmış. Eşitlik ve ayrımcılık bir ay tartışılmış. Özgürlüklerle ilgili hemen her maddeye “Kamu düzeni”, “Milli güvenlik” ve “Genel ahlak” eklemlenmeye çalışılıyormuş. Yani bir eliyle verir gibi, ..mış gibi yapıp, diğer eliyle geri alıyor mantığı diyebiliriz buna. Yorumunu isteyenin istediği gibi yapılabileceği güvenlik, ahlak ve düzen gibi tariflerle özgürlüğün sınırları belirsizliğe bırakılıyor aslında. Şimdi yaşadıklarımızın içinde de olan bir şey bu. Yani “yeni” bir yanı yok.
Çocuk hakları bölümünde “her çocuk kendi dili ve hakları ile yaşar” maddesi komisyondan geçmemiş. Yargılama faslında anadilde savunma konuşulmuş, o da olmamış. Anadil konusunda, etrafından dolanılan maddelerde yani ana konunun uzağında dahi uzlaşı sağlanamamış kısaca. Kaldı ki Türkiye üç maddeye şerh koyarak Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalamıştı. Bu üç madde de anadil ile ilgili idi. Demokratikleşmeden söz eden iktidar partisinin söz konusu şerhleri kaldırma girişiminin olmadığını da belirtelim.
“Temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması” gibi bir önerme de gelmiş bu arada komisyon üyelerinden biri tarafından. İnce manevralarla kısıtlama anlayışının bir kanıtı değil midir bu durum?
“Hakikat hakkı” konusu gündeme geldiğinde de “Devlet sırrı” öne sürülmüş.
Kısa ve öz olmasın Anayasamız. Dünya örnekleri öyle olsa da olmasın. Türkiye için bu erken henüz, böyle bir iklim yok. Geleneksel yapının demokratikleşmede katedeceği yol daha çok fazla. Bütün detaylar yer alsın Anayasada, yasalara bir şey bırakmasın. ‘Kaşıkla veren, kepçeyle alan’ anlayışlardan bıktık artık.
Sürecin şeffaf işlemesi; toplumsal mutabakata ne kadar dikkat edildiğini sorgulayabilmek için Meclis’e sunulan bütün taleplerin, Anayasa platformlarının tümünün çalışmalarının herkes tarafından ulaşılabilir olmasını; Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaları ve tartışmalarının kamuoyuna açık olmasını talep etmeliyiz.
Anayasayı, devletle ilişkilerimizi düzenleyecek sözleşmeyi biz belirlemeliyiz.