Suriye’de süren savaşla birlikte; savaşın aktörleri, onların destekleyicileri ve olası senaryolar kamuoyunda konuşulmaya devam ediyor. Tüm dünyanın gözü önünde bu bitimsiz tartışmalar sürerken, söz demokrasiden açıldığında Suriye’de yaşayan çeşitli etnisitelerin içinde bulundukları duruma karşı gösterdikleri refleksler de konuyla ilgili çevreler tarafından bir öngörü sarmalında izlenmeye devam etmekte. Gelişmelerin izleyeceği seyir başka bir yazının konusu. Bu yazıda ise, orada uzun yıllardır yaşamış ve artık oranın yerli halklarından olan Çerkesler özelinde demokrasiye ve savaşa dair bir iki kaç değerlendirme yapılacak.
Savaş, taraflardan birinin daima dâhilinde olma zorunluluğunu içinde barındırır. Bu bakış bir anlamda sizin safınızı belirlemeniz şartını dayatır. Yukarıda bahsi geçen aktörlerin bir yakasında olmak zorundasınızdır. Bu dayatmanın kendisi başlı başına sorunsal olusturuyor. Oysa savaşan taraflardan birininin yanında saf tutmak gibi, bu savaşa karşı çıkmak da bir politik tutumdur. Bu karşı çıkışın nedenleri, sizin politik tavrınızın ekseninde şekillenir. Açıkçası ilk elden yapılması beklenen, neden savaş karşıtı olduğunuzun cevabıdır. Tarafsızlık durumunun beyan edilmesi ya da aynı manada süren savaşa dahil olmama tavrının nedenleri açıkça ortaya konmalıdır. Bu kirli savaşın galibi kim olursa olsun değişmeyen tek gerçeği yani savaşın başından beri halkların savaşı olmadığını ve sonucunun da halkların haklarını gözeten bir nihayete varamayacağını bilerek karşı durmak politik bir tutumdur. Savaş karşıtı bu tutum kimilerine göre basittir ve bir şeylerden kaçmak olarak değerlendirilebilir ve hatta hepimizin aşina olduğu, büyük yaldızlı harflerle yazılan zafer, kutsala olan hürmet, vatan, feda tavrına halel geleceği endişesini barındırır. Oysaki asıl güçlük, politik ve siyasi bir tercihle karşı olmaktır. Türkiye diasporasındaki Çerkeslerin aşina olduğu bu açmaza tarihsel bellekten bakmak fotoğrafı biraz daha netleştirecektir.
Çerkesler, sürgün edildikleri topraklarda, çok çeşitli sebeplerle farklı siyasal ve kültürel yapılara dahil edildiler. Dahil edildikleri topraklarda ne yaşanıyorsa diğer halklar gibi bizzat aktör olarak onu yaşadılar. Genç ulus-devlet macerasını yaşayan devletlerde bu çok daha acımasız, çok daha radikal, çok daha ezici hissedildi. Dilini bilmedikleri, kültürüne tamamen yabancı oldukları bir yapıda belleklerini yitirdiler. Siyasal açmazlara politik bir duruşun sergilenmemesi bu süreci daha da keskinlestirdi. Mekan değişse de değişmeyen bu gerçekliği şimdi Suriye savaşı ile bir kez daha yaşıyoruz. Yine bir taraf olma beklentisi ve yine birilerinin halklar adına verdiğini iddia ettikleri kararların endişeli bekleyişi. Yaşanan gelişmelerde taraflar Kürt kartını çoktan birbirlerine karşı sundular. Her nerede savaşa karar verilmiş ise orada din, mezhep, etnisite daima tarafların dayanaklarındandır ve daima savaşa asıl taraf olan egemenlerin işlerine yaraması içindir. Ortadoğu’daki gelişmelerde bunu çok açık gözlemledik. Ortadoğu halklarının ve özelde Çerkeslerin savaşın tarafında değil, demokrasinin ve halkların haklarının tarafında olması bu oyunun aktörü olmama tavrını göstermesi dileğiyle…