Uzayın derinliklerinde bir Ubıhın imzası

0
537

Sabah ve Takvim gazeteleri Ağustos’ta “Astronot taşıyacak Orion uzay aracına Türk yönetici” başlığıyla Sırrı Oğuz’u anlattı. Çerkes olduğunu bildiğimiz Sırrı Oğuz’la hayatını, başarılarla dolu meslek yaşamını ve kimliğine bakışını konuştuk.

Sinop’ta doğdunuz, Çerkessiniz. Sinop’ta ne kadar kaldınız, Çerkeslerle iletişiminiz nasıldı ve sonrasında İstanbul’dayken Çerkeslerle iletişiminiz var mıydı?

Üniversiteye başlayıncaya kadar hayatım Sinop’ta geçti. İlkokulun 3 yılını Ankara’da okudum. Üniversite öncesi bütün eğitimimi Sinop’ta aldım. Hem annem hem de babam Çerkes olduğundan Sinop’taki hayatımda doğal olarak Çerkeslerle devamlı iletişimim oldu. Sinop bildiğim kadarıyla büyük oranda Çerkes nüfusunun olduğu bir il. Aile büyüklerim, özellikle anneannem ve dedem Çerkes geleneklerine çok bağlı kişilerdi. Anneannem arada bir birkaç Çerkesce kelime öğretmeye çalışırdı, ama bize oldukça zor gelirdi. Her ne kadar dili öğrenememiş olsam da kültürel seviyede ve gelenekler konusunda ailemden ve çevremden çok şeyler öğrendiğimi söyleyebilirim. Sinop’un köylerindeki akrabalarımızın ve dostlarımızın Çerkes düğünleri, pşinavonun mızıkasının sesi, Çerkes dansları hep gururla hatırladığım geleneklerimiz. Tabii o lezzetli Çerkes yemeklerini de çok özlüyorum. Anneannemin ve halamın mısır pastası, şipsi, haluj, yağda kızarmış Çerkes peyniri en çok özlediğim yemekler.

İstanbul’daki okul yıllarımda akraba ve eş-dost dışında pek fazla Çerkeslerle iletişimim olduğunu söyleyemem. Daha doğrusu hayatın doğal akışı içinde iletişimim olsa da genelde pek fazla kültürel ve etnik seviyede değildi.

-Uçak ve Uzay Bilimleri’ni nasıl seçtiniz, ilgi nereden geliyordu?

Lise yıllarımda hep bu fakülteye gidebilmenin hayallerini kurardım. Uçaklara küçük yaşlardan beri ilgim vardı. Ama o zamanlar ülkedeki tek uçak bölümü olan İTÜ’ye girebilmenin de zor olduğunu biliyordum. En büyük şansım, Sinop Atatürk Lisesi’ndeki gerçekten mükemmel hocalardı. Hiç dershaneye gitme ihtiyacı duymadım. Sevgili matematik hocam Sami Aydın gibisini de bunca yıl Amerika’daki okullarda bile görmedim diyebilirim.

-Üniversite yaşamınız boyunca farklı bir kimliğe sahip oluşunuzu nasıl yaşadınız?

Dediğim gibi üniversitede Çerkes kimliğimi etnik ve kültürel farklılık olarak yaşam tarzıma yansıtarak pek fazla yaşamadım ama tüm arkadaşlarım tarafından da Çerkes kimliğim bilinirdi. Bence genelde Türkiye’deki etnik gruplar içinde en saygı gören ve insanların hangi sebeple olursa olsun asla negatif düşünceler hissetmediği etnik grupların başında Çerkesler geliyor. En azından ben bunca yıllık hayatımda Çerkes olduğumdan dolayı hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadım. Bence Çerkesler kültürleri, yobazlıktan uzak ve tamamen karşılıklı saygıya dayalı, dejenere olmamış bir modernliği de içinde bulunduran yaşam tarzlarıyla, ayrıca fiziksel görüntüleriyle de hem Türkiye’de hem de diğer birçok ülkede gıpta ile imrenilerek bakılan bir toplum.

-ABD’ye gidişiniz nasıl gerçekleşti? Gidişiniz sonrasında neler yaşadınız?

Aslında üniversite sonrası ilk amacım İTÜ ya da ODTÜ’de mastır yapıp bir an önce mesleğime atılmaktı. ABD’ye gitmek üniversitedeki son seneme kadar hiç aklımdan geçmemişti. Kolej mezunu olmadığım için İngilizcemin de yeterli olacağını sanmıyordum zaten. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurt dışı eğitim bursu imtihanında ileri seviye İngilizce gerekmediğinden denemeye karar verdim. Sınavda birinci olup ABD’de lisansüstü eğitim bursu kazandım.

Türkiye’deki birkaç aylık dil eğitiminden sonra, 1988 yılında önce kısa süreli dil eğitimi sonra da mastır/doktora için ABD’ye ilk adımımı atmış oldum. İlk olarak dil okulu için Los Angeles’taki Southern California Üniversitesi’ne (USC) gittim. Orada geçirdiğim yedi ayı hala özlemle hatırlarım. ABD’deki ilk tecrübemin sıradan ve tutucu bir şehir ya da kasabada olmasındansa Los Angeles gibi kozmopolit bir yerde olması benim için şanstı.  Şehre çabuk alıştım ama ilk aylardaki aile ve vatan özlemi gerçekten inanılmaz seviyedeydi. Sanırım, tüm ömrümde yazmadığım kadar mektubu oradaki ilk aylarımda yazmışımdır. Şimdiki gibi internet olmadığı için Türkiye ile ilgili haberleri ancak telefon ya da mektupla alıyorduk. Benim için alışması en zor şeylerden biri de çocukluktan beri fanatikçe takip ettiğim futbol ve özellikle Fenerbahçe maçlarını artık sadece telefonda babamdan sonuçları alarak takip edebilmekti. Bir de giderken yanıma iki kaset almıştım. Emel Sayın ve Nalan Altınörs. Bir sene boyunca aynı şarkıları hergün dinlemekten Amerikalı ev arkadaşlarımda Türk müziğine karşı bir bıkkınlık yaratmış olma ihtimalim yüksek.

Dil eğitimini bitirdikten sonra Ohio State University’de yüksek lisansa başladım. Mastır konum şu anda uzman olduğum alandan çok daha değişik bir konuydu. Aynı zamanda İTÜ’deki tez konum olan kompozit malzemeler üzerine mastır yaptım. Daha sonra yine aynı konuda doktora yapmak için Davis’deki California Üniversitesi’ne geçtim.  O sırada hayatımı tamamen değiştirecek bir gelişme oldu ve ABD’nin önemli patlayıcı ve ateşleyici şirketlerinden birisi olan OEA Aerospace’den iş teklifi aldım. Çalışma alanı benim tez konumdan tamamen farklıydı ama bir o kadar da ilginç bir konuydu. Karar vermek için çok düşündüm. Bir yandan doktoraya devam edip akademisyen olmak, öte yandan hemen hemen hiç bir yabancı öğrenciye nasip olmayacak çok özel bir çalışma alanında OEA gibi bir şirkette iş hayatına atılmak… Belki ileride tekrar doktoraya dönerim diye düşünerek iş teklifini kabul ettim.  Bu kararın ardından 20 yıla yakın zaman geçti ve bugün hala aynı konuda ve üstelik NASA’da üst seviyede kariyerime devam etmekteyim. Geriye dönüp baktığımda bu kararımdan çok memnunum. İTÜ Uçak Mühendisliği’ne ilk girerken gerçekleşmesi zor da olsa hayal ettiğim bir kariyere OEA şirketinin verdiği şans sayesinde kavuştum diyebilirim.

Goodrich şirketinin bir parçası haline gelen OEA’deki kariyerime başladığım günden beri uçak ve uzay sanayinde kullanılan pyrotechnics (piroteknik) olarak bilinen patlayıcılar, ateşleyiciler ve katı yakıtlı roketler konularında uzmanlaştım. Goodrich şirketinde F-22 uçaklarının pilot kurtarma sistemlerinin ve fırlatma koltuklarının dizaynından sorumlu mühendis ve proje müdürü olarak çalıştım. Goodrich’teki 15 yıllık kariyerimde ABD Hava kuvvetleri, Donanma ve NASA’nın birçok önemli projesinde uzman mühendis olarak görev aldım.

-NASA’ya nasıl geçtiniz? İlgili olduğunuz ORION projesi hakkında bilgi verir misiniz?

2008 yılında NASA’dan gelen teklifi değerlendirip bugünkü kariyerimde çok büyük yeri olan Goodrich şirketinden ayrıldım. Şu anda Houston’daki Johnson Uzay Merkezinde NASA’nın yeni projesi Orion uzay aracının tüm piroteknik donanımlarından sorumlu sistem mühendisi olarak çalışıyorum. Apollo benzeri kapsül türünde tasarlanan Orion aracının uzun vadeli misyonu insanları Low Earth Orbit (Alçak Dünya Yörüngesi) ötesine ve uzayın daha önce hiç erişilmemiş derinliklerine taşıyabilmek.

Üç modülden oluşan Orion uzay aracı, uçuşun değişik evrelerinde ateşlenen onlarca piroteknik parça içermekte. Bunların hepsinin mükemmel bir zamanlamayla ve armoni içinde çalışması çok önemli.  Örneğin uzay aracının roketten ayrılması ve ileriki evrelerde modüllerin birbirinden ayrılması tamamen bu piroteknik sistemlerle sağlanır. Orion projesindeki ana görevim tüm bu sistemlerin dizaynını ve araca entegrasyonunu NASA standartlarına uygun bir şekilde sağlamak.

Özellikle Uzay Mekiğinin misyonunu tamamlamasından sonra Orion projesi şu anda ABD’nin uzaydaki geleceğini belirleyecek bir numaralı uzay projesi. İlk insansız deneme uçuşunun 2014’te Delta IV roketiyle alçak yörünge seviyesine yapılması planlanıyor. 2017’de ise NASA’nın kendi dizaynı olan SLS roket sistemiyle alçak dünya yörüngesinin ötesine ilk uçuş gerçekleştirilecek. Eğer herşey planlandığı gibi giderse, ilk astronotlu uçuş da 2020’de gerçekleşmiş olacak.

-Biliyorsunuz Çerkesler diasporik bir halk,  ABD’de de yaşıyorlar, orada Çerkeslerle temas edebildiniz mi? Yaşadığınız bölgede var mıydı Çerkesler?

ABD’deki hayatımın büyük kısmı Kuzey California ve Teksas’ta geçdi. Çevremde çok fazla Çerkes olmadı. Tanıştığım Çerkesler benim gibi Türkiye’den iş ya da okul için gelen kişilerdi. Sanırım Çerkeslerin en yoğun olduğu eyaletler New Jersey ve New York. Amcamın oğlu ve ailesi New Jersey’de yaşıyor ve kültürel etkinlik bakımından çok faaller. İki yeğenim üst seviyede dansediyor ve aynı zamanda mükemmel akordeon çalıyorlar. Ayrıca siyasi alanda da seslerini duyurabilmeye çalışıyorlar. New York Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünde okuyan yeğenim Canberk, Kafkasya’daki etnik olayların protestosu ve özellikle Çerkes katliamının 150. yıldönümünde Soçi’de yapılacak olan kış olimpiyatları protestosunun çok aktif ve bilinçli bir katılımcısı. Bu konuda kendisiyle gurur duyuyorum. Ayrıca benden sonra NASA’daki Türkiyeli Çerkes mühendis geleneğini devam ettirme olasılığı da çok yüksek.

-Kimlikler konusuyla ilgili Türkiye – ABD kıyaslaması yapabilir misiniz?

ABD ile Türkiye’yi kimlikler konusunda direk olarak mukayese etmek aslında sağlıklı bir kıyaslama olmaz. Bu iki ülkenin tarihleri, devlet yapıları ve en önemlisi insanlarının dünya görüşleri tamamen farklı… ABD’de Amerikalı ifadesi bir üst kimliği ifade eder ve vatandaşlığı tanımlar. İnsanların etnik kimliklerini diledikleri gibi yaşamasının önünde hiçbir engel yok. Devlet de bu hakkın en birinci güvencesi. Mesela Houston’da çok sayıda Meksikalı olduğu için devlet daireleri dahil birçok yerde özellikle açıklayıcı belgeler hem İngilizce hem İspanyolcadır. Birçok yerde anonsların bile iki dilde yapıldığını görebilirsiniz. Arada bazı aşırı sağcı ya da ırkçı çevreler bu tip etnik serbestliklere karşı çıksa da genel olarak halk ve hükümetin bu konuda bir sorunu yok. Türkiye’de ise ana dil gibi gayet temel ve hatta zararsız olması gereken konular bile neredeyse iç savaş sebebi olduğu için ABD’deki serbestliğe ulaşmamız için çok ama çok uzun bir zamana ihtiyacımız var. Çok güçlüyüz diyoruz ama her ne nedense her olaya “vatan elden gidiyor ya da gidecek” korkusuyla yaklaşıyoruz. Şunu herkes bilmeli ki güçlü ülkeler bir kaç etnik grup başka dil konuşuyor diye yıkılmaz.

-Türkiye’de kimliklerin durumu hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizi Türk biliminsanı olarak lanse ediyorlar. Türkiyeli Çerkes diyebilseler iyi olmaz mıydı?

Türkiye’de bence kimlikler konusunda ana sorun devletin ve ülke vatandaşlarının Türk tanımından ne anladığıdır. Tabi ki hiç kimseyi kendisiyle ilgili olmayan bir etnik grubun, soyun, kavmin ya da ırkın bir parçası olmaya zorlayamazsınız. Zaten doğuştan olan birşeyi değiştirmeye ne kendimizin ne de başkalarının gücü yetebilir. Ben doğuştan Çerkesim. Yarın “hayır vazgeçtim Laz olmak istiyorum” diyebilir miyim? Ama gururla Türküm diyebiliyorum. Çünkü Türk kelimesi benim için Türkiye devletinin vatandaşlığını ve ülkeye olan bağlılığı ifade ediyor. Günlük hayatta kimliğimizi ifade ederken daima etnik tarafımızı da belirtmenin bir önemi yok bence. O bağlamda benim Türk bilim adamı olarak lanse edilmem de gayet doğal. Öte yandan mesleklerinde başarılı olmuş kişilerin etnik kimliklerinin de özellikle kendi soydaşlarınca etnik seviyede lanse edilmesini de doğal karşılıyorum. Mesela benim bu röportajda Çerkes kimliğimin öne çıkarılması gibi.

-Kafkasya ve Çerkesler için neler düşünüyorsunuz? Çerkes kimliğinin geleceği sizce nereye gider, ne olur?

Kafkasya atalarımızın, dedelerimizin toprağı… Her zaman gururla üzerimizde taşıdığımız Çerkes kimliğimizin doğum yeri. Çerkesler özellikle son yüz elli yılda büyük felaketler yaşadılar ama hala kültürlerine son derece bağlılar. Rusya’da yıllarca sürmüş ve halen devam eden bir sindirme ve etnik temizleme kampanyasından başı dik çıkmış bir milletin bundan sonra yok olabilmesi imkansız. Kafkasya dışında yaşayan Çerkeslerin de yapması gereken bu kültürün nesilden nesile aktarılmasını sağlamak, vatandaşı olduğumuz ülkelerde her zaman en iyi yerlere gelebilmeyi hedef edinmek ve bunun getireceği etkileyici gücü en verimli şekilde kullanmak olmalıdır. Ayrıca Türkiye gibi Çerkeslerin kalabalık olduğu ülkelerde Çerkescenin okullarda seçmeli ders olarak okutulması, üniversitelerde Çerkes dili kürsüleri açılması gibi konulara da çok ciddi şekilde eğilinmesi gerekir.

-Meslek yaşamınızda geleceğinizi nasıl kurguluyorsunuz?

Şu an NASA’da hayalini kurduğum bir konuda çalışıyorum. Kendimi çalıştığım alanda üst seviyede bir uzman olarak görüyorum ve NASA’nın özellikle insanlı “deep space” (uzayın derinlikleri) yolculuklarında kullanılacak uzay araçlarının yapımında önemli projelerde görev almayı hedefliyorum. Alanımda daima kendimi geliştirmeye ve yeni teknolojileri takip etmeye çok önem veriyorum.

Orion’a ek olarak çalıştığım diğer önemli bir proje ise kısaca CCDEV diye adlandırılan özel ticari şirketlerin insanlı uzay aracı geliştirme projesi. NASA’nın uzun vadeli misyonu derin uzay yolculuğu olduğu için, alçak dünya yörüngesi ve Uluslararası Uzay İstasyonuna olan yolculukların yakın tarihte özel ticari şirketlerin yapmış olduğu araçlarla sağlanması planlanmakta. Şu anda üç şirket 2014 yılına kadar bu kapasiteye ulaşmak için çalışıyorlar. Benim görevim ise bu araçların tüm piroteknik sistemlerinin NASA temsilcisi olarak denetimini sağlamak. Her ne kadar bu araçlar özel şirketlerce yapılsa da uzaya NASA astronotlarını taşıyacağı için tüm uçuş sertifikalarının bizim tarafımızdan onaylanması gerekiyor.

NASA’da çalışmaktan, bir Türk ve Çerkes olarak burada Türkiye’yi temsil etmekten gurur duyuyorum. Ama uzun vadede gelecek ne gösterir bilemeyiz. Şartlar elverirse Türkiye’de de çalışmayı ve ülkeme elimden geldiğince yardım etmeyi de düşünebilirim.

-Türkiye’nin savunma ve havacılık sanayi ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

Türkiye’deki savunma ve havacılık sanayindeki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyorum.  ABD’deki birçok konferans ve seminerde Türkiye’nin önemli şirket ve üniversitelerinden katılımcı olarak gelen mühendis ve akademisyenle görüşme imkanım oluyor. En büyük sorun, sanırım birçok teorik bilgi ve birikimin ne yazık ki uygulama ve pratiğe geçirilememesi. Tabi bunda ekonomik faktörlerin de büyük etkisi olduğu bir gerçek. Ancak kaynaklarımızın uzun vadeli hedefler konularak daha verimli şekilde kullanılabilmesi de mümkün. Mesela sırf kendi savaş uçağımızı yapalım diye ABD gibi bu işi 100 yıldan beri yapan ülkelerin teknolojilerini 20 yıl geriden takip edeceğimize, daha henüz hiçbir ülkenin tam olarak mükemmelleşmediği alanlara yönelip, yarışa ön safhalardan devam etmek bana daha mantıklı geliyor. Örneğin; insansız hava aracı konusunda halen devam eden projelerin Hürkuş gibi uçak projelerinden çok daha fazla desteklenmesi ve tüm imkanların seferber edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Uzay sanayi uluslararası ortaklığa cok daha açık bir alan. Uluslararası Uzay İstasyonu, birçok ülkenin iştirakiyle hayata geçirilmiş bir proje. Bu tip projelere Türkiye’nin de ortak olabilmesini sağlayacak hamleler biran önce yapılmalı. Geç kalırsak, aynı uçak ve otomobil sanayinde olduğu gibi birçok ülkenin gerisinde nal toplarız ne yazık ki.

-Biliminsanı olmanın yanı sıra farklı ilgi alanlarınız var mı?

Genelde NASA gibi yerlerdeki bilim adamları ve mühendisler meslekleri dışında fazla hobiye zaman ayıramayan insanlar olarak bilinirler. Ben bunun aksine hayatı daha dolu dolu yaşamayı seven biriyim. NASA’nın yorucu ve stresli çalışma ortamından kalan zamanlarımda spor ve müzikle stres atmaya çalışıyorum. NASA’nın futbol liginde hafta sonları futbol oynuyorum. Ayrıca hobi olarak ve amatörce DJ’lik yapıyorum. California ve Houston’da birçok önemli diskoda misafir DJ olarak müzik çaldım. Bu konuda ünlü DJ’ler, DJ Destiny ve DJ Qbert’den ders aldım.

Eşimle fırsat buldukça senede enaz birkez Türkiye’ye gelmeye çalışıyoruz. Tatilimizi genelde memleketimiz Sinop ve Samsun’da geçiriyoruz. Güneyin kalabalık sahillerindense Karadeniz’in sessiz ve doğal kumsallarını tercih ediyoruz.

Jıneps gazetesini daha önceden biliyor muydunuz?

Jıneps gazetesi hakkında daha önceden fazla bilgi sahibi olduğumu söyleyemem. Fakat son zamanlarda daha yakından ve düzenli bir şekilde internetten takip etmeye başladım. Bundan sonra da yakın bir takipçisi olacağımı söyleyebilirim.


SIRRI OĞUZ KİMDİR?

1966 yılında Sinop’ta doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Sinop’ta yaptı. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nden mezun olduktan sonra eğitimine devam etmek için 1987’de Amerika’ya gitti. NASA Johnson Uzay Merkezi’nde uzman mühendis ve proje yöneticisi olarak çalışıyor. Eşi Ziynet’le 2006’da evlendi. Bir Ubıh ve Dipşov sülalesinden…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz