Arabın aklı

0
475

Osmanlı Devleti’nin en çok tartışılan isimlerinden biri olan Abdülhamit’e atfen anlatılan bir hikâye var. Padişah devletin içinde bulunduğu sıkıntılardan muzdarip, gecesi gündüzüne karışmış düşünür dururmuş. Onun bu durumunu gören saraydaki uşaklardan biri “Padişahım siz ne düşünüp duruyorsunuz ki, bakın sarayınız var, atlar arabalar, cariyeler uşaklar her şey hizmetinizde” deyince, padişah ellerini göğe kaldırıp “Allah’ım şu Arabın aklını bir gecelik bana ver de rahat bir uyku çekeyim” demiş.

Yeri gelmişken bir belgeselde seyrettiğim bir manzarayı da anlatayım. Amazon Nehri’nin üzerinde sal evlerde yaşayan yerli bir aileyi gösteriyordu televizyon. Bütün dünyaları o evdi. Okumaları yazmaları da yoktu. Elektriği de bilmiyorlardı. Dolayısıyla dünyayı da tanımıyorlardı. Bütün kaygıları karınlarını doyurmak idi. Medeni değil dediğimiz o insanlar o koşullarda hayatta kalmayı becerip yaşamlarını sürdürüyorlardı. (Peki biz medeni (!) insanlar o hayat şartlarında hayatımızı sürdürebilir miydik? O da ayrı bir sorudur aslında. Ve bu yazının ana fikri ile alâkası yoktur. Apayrı bir yazı konusudur.) Bu örneklerden yola çıkarak bu yazımda kısaca demek istiyorum ki ben de bir gecelik Arabın aklını istiyorum Allah’ım.

Ben de böyle bir sal evde yaşayıp, savaşları bilmek istemiyorum. Hangi ülkede hangi bayrak altında yaşayıp yaşamadığıma bakmadan; büyük şehirlerin girdabında boğulmadan; yalan dolan, hile hurda bilmeden; iki yüzlü ve hatta yüzsüzce yaşamların meşru bir yaşam tarzı olduğunu bilmeden yaşamak istiyorum.

Hiç karşılaştınız mı bilmiyorum. Ben yaşadığım için kısaca anlatayım. Bir yaz tatili dönüşünde otomobilimde bir sorun olmuştu. Vakit itibarıyla bir tamirci bulma şansımız da yoktu. Arabanın sadece ikinci vitesi iş görüyordu. O vitesin müsaade ettiği hız sınırını da biraz zorlayarak ve de arabayı bağırttırarak ve dahi ben de arabaya mütemadiyen saydırarak İstanbul’a sağ salim varmış idik. Kötünün iyisi imiş meğer. En azından belirli bir hızda da olsa ileriye doğru gidiyorduk.

Bunu niye mi söyledim? Son iki buçuk üç yıldır yaşam vitesimiz geri viteste takılı kaldı gibi. İpten düşüp kafası üstü çakılıp duruyoruz adeta. Millet yeni yılda yepyeni umutlarla hayata gülücükler saçar iken; biz yeni yıla mı girdik yoksa yeni yıl mı bize girdi anlayamadık. Allah sonumuzu hayreylesin diyerek bu yazıyı daha da içinizi karartmadan bitireyim.

Serap Canbek dürtüklemese yazıyı da yazacağım yoktu ama biraz da derdimi ummana döküp asumana inlemek adına bu yazıyı kabul buyurun efendim.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz