‘Kalben işte şimdi bu ülkenin vatandaşıyım’

0
507

 Biriz ve hep beraberiz. Siyasi ve medeni haklar verildiği için böyle demiştim.


2012-2013 Eğitim-Öğretim sezonunda, 4+4+4 ile 12 yıllık zorunlu eğitimde Çerkesleri de ilgilendiren ‘Yaşayan Diller ve Lehçeler’ kapsamında 5. sınıfta eğitimi verilmeye başlanacak olan Adıge ve Abaza dilleri nedeniyle biriz ve hep beraberiz demiştim.

Düzce Kuzey Kafkas Kültür Derneği’nin (DKKKD) yapmış olduğu çalışmalar önemliydi. Adıgece ve Abazaca dersleri verilmeye başlanacağı duyumlarını öğrendikleri zaman ilk olarak Düzce İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ziyarette bulundular. Gerekli girişimleri başlattılar. Daha sonra Düzce Valiliği makamına yapmış oldukları başvuru ile gerekli izinleri aldılar. Sonrasında aileleri ikna etmek için özel olarak çalıştılar. 2010 – 2011 ve 2012 yılları Yönetim Kurulunu tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.

Değerli okurlarımız, yazının girişinde söylediklerimin anlaşılabilmesi için geçmişe hep beraber bakalım:

1934’lü yıllar, Çerkeslerin Çerkes oldukları için okullardan çıkarıldıkları, bazı ailelerin komşu illere çocuklarını gönderip, kimliğini saklayarak okuttukları yıllardır. Oysa Çerkesler, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken nüfusları oranına göre bu ülke için en çok can veren bir millettir.

Neden böyle davranıldı?

*Çerkesler olarak, birinci vatanımızı, Kuzey Kafkasya’yı – Çerkesya’yıkaybetmiştik. Yüreğimizdeki acı çok tazeydi. Hiç olmazsa ikinci vatanımızı, Türkiye’yi kaybetmeyelim dedik.

*Çerkesler var güçleriyle savaştılar ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular. Kuranların öncüleri Balkanlardan Selanik ve Makedonyalılar ile Kuzey Kafkasyalılar – Çerkeslerdir. Çerkes öncülerinden birkaç isim; Met Çunatuko İzzet Paşa, Rauf Orbay Paşa, Bekir Sami Kunduh Paşa ve diğer birçoğu.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ise Çerkes Ethem Bey, bahanesi ile Çerkesleri potansiyel suçlu saydılar.

Neler oldu hep beraber bir bakalım:

1. Eğitim: Çerkesleri derslerinde başarılı oluyor diyerek okullardan attılar. Sokaklara da ‘Yurttaş Türkçe Konuş’ levhaları asıldı. İnsanlarımız o levhaları geceleri söküp sağa-sola atıyorlardı. Tepkilerini gizlice böyle gösteriyorlardı. Okullarda, okul bahçesinde Çerkesce konuşanlardan para cezası alındığını günümüzde pek çok kimse bilir (60 yaş üstü olanlar). Türkçe dersleri ile, Çerkesce’yi yasaklayarak asimilasyonu hızlandırdılar. Bizler, derneklerimizde, evlerde, yolda Türkçe konuşuyorsak o günkü politikaların neticesidir. Bugün dilimizi unuttuysak 1940’ların baskıcı rejimlerinden kaynaklanmaktadır. Müzik kaybımız azdır, çünkü müziğimize dokunmadılar.

2. Çerkes Ethem Bey olayı: Çerkes Ethem Beyi kullandılar. İşi bitince de mensup olduğu halkla birlikte potansiyel suçlu ilan ettiler. Hain Çerkes Ethem dediler. Mensup olduğu millet (kültürel topluluk) potansiyel suçlu oldu. Manyas ve Gönen’de toplu Çerkes sürgünleri yaşandı. 14 köyü sürdüler. Hükümet Dersim’den geçmiş olaylar için özür diledi ama Çerkesler’den dilemedi. Çünkü sesimizi yükseltemedik. Türk tarihi Çerkes Ethem’i af edecektir ama Çerkesler Çerkes Ethem’i af etmeyecektir. Çerkes halkına karşı yaptığı kötülükler, ağıtlarda yaşayacaktır: “Çerkes Ethem geliyor. Ah onu ne yapmalı Bir kurşunda vurmalı” “Düzce kenarından akar ince bir dere Sefer Bey’i astlar nafile yere Düzce’de var bir mapus Sefer Bey’i astılar o da bir namus” gibi. Sefer Bey’in yeğenidir söyleyen. Daha birçok örnek verilebilir. İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan 150’liklerin çoğu Çerkesti. Haklarında kitaplar yazıldı. Bu vatanı terk edenler, bu vatana kast edenler gibi yaklaşımlarla. Düzce’de 13 Nisan 1920’de 52 kişi asıldı. Çerkesler isimlerini kullanamaz oldular. Çerkes Toplumu Thamatesiz (öndersiz) kaldı. 1946’da Dosteli, 1960’larda Kafkas Türkleri, 1970’lerde de Kuzey Kafkasya isimleri ile dernekler kuruldu. Ulusal kültür, kimlik uyanışı çalışmaları ve anavatan ilişkileri bu isimlerle yapıldı. 2010 yılından sonra Çerkes-Çeçen- Abhaz-Adıge ve Gürcü-Laz adları ile dernekler kuruldu. Bu koruma ve isim hakları Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesindendir.

3. İstiklal Mahkemeleri kurularak muhalifler tasfiye edildi.

4. İsimler ve köy isimleri, soyadı kanunu ile soyadlarımız değiştirildi.

5. Karma evlilikler teşvik edildi. “Müslüman değil miyiz, niye ayrım yapıyorsunuz, kızlarınızı verin” dediler. Doğan çocuklara da önce İslam isimleri daha sonra da Türk ve Çerkes isimleri koyuldu.

6. “İslamiyete göre düğünleriniz yanlış, kız-erkek birlikte oynuyorsunuz” dediler, bazı köylerde hocaların dövüldüğü söylentileri yayıldı ve giderek davul-zurna ve içki düğünlerimize soktular. Muhabbetler kalktı. Dernek gençlerimiz -ulusal bilinci yüksek olanlar- bunlara karşı geldiler. Birçok yerde geleneklere geri dönüşler yapıldı, daha organize bir şekilde.

7. Tomga (Çipxe), aile mezar taşlarına, kapı girişlerine, hayvanlara vurulan damgalardı. “İslamiyet’e aykırı, put işaretleri” dediler. Propaganda yaparak kaldırdılar. Bir takım mezar taşlarını tomgalı oldukları için kırdılar. Köprübaşı Köyü büyük olduğu için giremediler. Bu adet orada devam ediyor. Bu adet tekrar canlandırılmalı, kartvizit ve ev eşyalarına, arabalara konulmalı.

8. Uyanış: Demokratik süreçlerde Çerkesler boş durmadılar. Günün koşularında cılız -zayıf- da olsa dernekçilik yaptılar, toplumu bilinçlendirdiler. Atalarımız hiç boş durmadı.

9. “Biz bu ülke için mi savaştık, aldatıldık” duygusu, “Kültürel haklarımız nerede? Niçin yok?” sorgulamaları. Şimdi bunların hepsi geride kaldı.

10. Sokak baskıları: Çocukluğumuzda şöyle sorarlardı: “Türk müsün? Çerkes misin? Müslüman mısın?” Cevap genellikle; önce Müslümanım, sonra Türküm, sonra Çerkesim olurdu. Bilinçlilerin cevabı ise; “İslamiyet olmadan önce Çerkesler vardı, onun için ben Çerkesim” derlerdi.

Bir başka soru da; “Sen Komünist misin, Müslüman mı? Ataların Kızıl Komünizm’den kaçtı, geldi”. Çerkesler ulusal bağımsızlık savaşını kaybedince, 1864’te gelmişti, Komünizm ise 54 yıl sonra kurulmuştu, ama böyle yaklaşıyorlardı.

Her zaman beraberlik, birlik nutukları atıldı. Türkiye halklarını yok sayarak ötekileştirildik. Ama olmadı, kültürel hakları zamanla tanıdılar. Ulü’l-emre itaat / Merkeze itaat istediler. Hak istemeyen; bastırılmış susturulmuş, yok sayılmış, sindirilmiş, ötekileştirilmiştir.

Düzce’de 1920 yıllarında 3 okulda, Siyokoğlu, Kazukoğlu ve Bataklı Çiftlik köylerinde Adıgece eğitim yapıldı. Bazı ders kitaplan ve not defterleri elimizde mevcuttur. O zamanlar Çerkeslerin İstanbul Akaretler’de (Beşiktaş) açmış olduğu Çerkes Teavun Cemiyeti ve Çerkes Örnek Okulu’ndaki kitaplar, İstanbul işgali sırasında at arabalarıyla Anadolu’ya kaçırıldı. Türkçe çevirileri de vardır.

2012-2013 yılında verilen eğitim hakkını ilk değerlendiren Düzce oldu. DKKKD Yönetim Kurulu’nu tebrik ediyorum.

Çerkesler açısından son otuz yıl çok hareketli geçti:

SSCB’de Glasnost ve Perestroyka, Çerkesler için bir milattır.

Adıge Özerk Bölgesi Cumhuriyet oldu.

Türkiye’de etnik diller önce yasaklandı sonra serbest oldu.

2012’de yaşayan dillere öğrenim hakkı doğdu ve bunu değerlendiren ilk il Düzce oldu.

Rusya diasporadaki Adıgeleri Rusya vatandaşı saydı. Bu hakkı ilk değerlendiren Düzce oldu.

Yugoslavya, Suriye ve Türkiye’den Anayurda dönüşler başladı.

Türkiye, Anavatana öğrenci gönderiyor.

21 Mayıs’lar siyaset üstü kabul gördü ve etkin olarak 15-20 bin kişiyle anılır oldu.

Türkiye, Abhazya Cumhuriyeti’nin ilanından 19 yıl geçmesine rağmen, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tanıyoruz diyerek, Abhazya Cumhuriyeti’ni tanımadı.

Bundan sonra neler olmalı?

1. 2012’de Adıgece eğitim hakkı verildi, iyi değerlendirilmeli.

2. Kars’ta Şamil, Eskişehir’de de Tatar anıtı var. Düzce’de de Sürgün anıtı olabilir. Gerekli mercilerle bu konuda görüşülebilir.

3. Kardeş Kent olayı canlandırılmalıdır. Kardeş Üniversite iş kollarında iş birliği yapılabilir.

4. Sık sık Anavatana turizm gezileri düzenlenebilir.

5. Çerkes köy ve kasabalarında Çerkesçe eğitim teşvik edilmeli.

6. Çerkesce köy ve çocuk isimleri, hayvan isimleri ve armalar teşvik edilmeli.

Esas olan bundan sonra 30-40 yıl içindeki gelişmelere toplumu hazırlamalıyız.

Tarihte bazı sorunlar vardır. Asırlar geçse de siyasi olarak çözümlenmediği sürece zamanını beklerler. Çerkeslerin sorunları da bunlardan bir tanesidir. Ortak hareket ederek kendi kültürlerini kuşaktan kuşağa aktarırlar. Aralıksız hareket ile küçük kazanımlar kartopu gibi büyür, özellikle barış ortamlarında.

Hikmet Neğuç, Düzce

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz