Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kimliği korumak, köle geçmişini unutmak

“Çoğunlukla kırsal diaspora topluluklarında kısmen korunan Çerkes-Osmanlı kültürü ise Afrikalı-Osmanlı ve Kreol örnekleri arasına bir yerlerde bulnmaktaır. Bu Çerkesler, dillerini ve etnik kimliklerinin çeitli unsurlarını korumuşlar ama köle geçmişlerini untmuş görünüyorlar.”(1)

“Bir Osmanlı raporu, 1850’lerin sonundan 1860’ların sonuna kadar imparatorluğa giriş yapan mültecilerin sayısı 150.000’i Adıge dilinde pshı; Osmanlı Türkçesinde bey, emir denilen sahipleriyle birlikte gelen tarımsal köleler olmak üzere1.5 milyon olark tamin ediliyordu. Rusya’da insanlar serf olarak görülürdü ama Osmanlı İmparatorluğu’na geliklerinde onlar için uygulanabilir tek yasal kategori köleler için olandı.”(2)

“Tanzimat dönemindeki Osmanlı belgelerinde Çerkes kültürüne yapılan göndermeler “vahşi”, “yabani”, “kötü” ve “medenileşmemiş” gibi ifaeleri içermektedir. Önde gelen reformculardan Ahmet Cevdet Paşa, medeni dünyanın bildiği adaba ve kurallara Çerkesler arasına rastlanmadığını söylemiştir. (beynlerinde adab ve rüsum-ı medeniyye yoktur) Kalıtsal olarak köle olan Çerkes aileler arasında oldukça yaygın olan çocuk satışı Osmanlı memurlarınca bir adeti garibe olarak nitelendirilmekteydi.(3)

“Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Kafkasalı köleliğine ilişkin koşut bir gelişme henüz yoktur. Hem Osmanlıların eskiden yönettiği çeşitli topraklarda hem de çeşitli diasporalarda bulunan Çerkesler (Abazaları da içeren ) ve Gürcüler siyasi- tarihi ve kültürel miraslarıyla aktif olarak ilgilenmişler ama atalarının köleleştirilmesini incelemek için daha az eğilim sergilemişlerdir.”

“1850’ler ve 1860larda İmparatorluğa zorunlu olarak göç etmelerinden sonra Çerkeslerin katlandığı ve daha ağır olan tarımsal kölelik, birçok açıdan serfliğe, o sıradaki çağdaş Rusya ve Doğu Avrpa’da bulunan akraba kuruma benziyordu. Bu köleleştirilmiş kişilerin torunları hala Türkiye, Balkanlar ve hatta Ortadoğu, mesela İsrail ve Ürdün’deki köy topluluklarında yaşamaktadır ama atalarının köleleştirilmesi -serfleştirilmesinin uyandırdığı meselelerden ne denli haberdar olduklarından kuşku duyabiliriz.(4)

“1861’de bu köleleştirilmiş Çerkesler ve muhtemelen diğerleri de Osmanlı Devleti’nin, kendilerinin köleci beylerin mülkiyet hakları karışınaki özgürlük iddialarını desteklemesine güvenmektense Rusya’daki kabilelerine sığınmayı tercih etmişlerdi.”(5)

“Fakat mevki sahibi olan kariyer patikası köleleştirilen Afrikalılar veya diğer etnik gruplara mensup hür doğmuş kişilere değil sadece beyaz ve çoğunlukla Çerkes erkekler için açıktı.”(6)

“Dahası ileride böyle hür doğmuş insanların satılmasına kalkışılmaması için emirler çıkarılmıştır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’na yapılan kitlesel Çerkes göçünden çıkar sağlamak amacıyla, çoğunluğu genç çocuklar olan hür doğmuş kişileri köleleştirmek isteyen insanları engellemek içinTanzimat devleti devreye girmiştir. Kafkaslarda Rusların yaptığı etnik temizliğe eşlik eden kargaşa sırasında hür doğmuş kişiler bazen kendi çockularını veya yakın akrabalarının çocuklarını köle olarak satmışlardır. Bu pek çok durumda tamamıyla ihtiyaçtan ve bu çocuklara Osmanlı İmparatorluğ’nda kul/harem köleleri olarak bir tehlike ve yoksulluk bölgesinde saip olacaklarından daha iyi bir gelecek sağlamak ümidinden kaynaklanmaktaydı.”(7)

“1860’ların ortasından 1880’lerin ortasına kadar olan yirmi yıllık dönemde köle saihplerinin hakları için destek Şeriat makemelerinden geliyor ama Tanzimat hükümeti de bu hakları bir yandan kemirip duryordu”.(8)

Tüm bu alıntılar Ehud R.Toledao’nun “Suskun ve Yokmuşçasına, İslam Ortadoğusu’nda Kölelik Bağları” adlı yapıtından.*

Bu yapıt –ve tabii başkaları da-bize şunu haykırıyor :Biz sizi, sizin gördüğünüz gibi görmüyoruz!

Evet !Tüm batı dünyası bizi Osmanlıların ve Rusların gözülye gördü; serf ve köle!

Bizim dünyamızla onların dünyası artı ile eksi, doğuyla batı veya güneyle kuzey yada dünya ile uzay gibi. Bizim ne olup olmadığımızı anlamak, bizim sosyo-kültürel, siyasi, hukuksal yapılarımızı içten bilmekle yakından alakalıdır. Bunu bugüne kadar ne kendi içimizden birileri anlayıp ortaya koyabildi nede dışarıdan bakanlar keşfedebildi. Geriye bize kalanı ise serflik-kölelik oldu.

Bugün baktığımızda ancak şöyle söyleyebiliyoruz;

“Atalar mezarlarında dönerdi

Bizim ruhlarımız nasıl satıldı diye”(9)

""

[1]shf.;225,

[2]shf.;40,

[3] shf.;213,

[4]shf.;49, [

5] shf.;87,

[6]shf.;114,

[7] shf.;115-116,

[8]shf.;123,

[9] shf.;3,Benjamin Zephanian

*İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul,Şubat 2010, Çeviren: Y.Hakan Erdem

Sayı: 2013 02
Yayınlanma Tarihi: 2013-02-01 00:00:00

Jiy Zafer Süren
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Bölünmüş hayatlar 7. Bölüm

Binbir güçlükle İzmit’e varan Sehime kadın ve kızı Lütfiye, tam bir Araf’a düşmüşlerdi, o ana baba şehirde herkes bir yerlere gidiyordu. Körfeze demirlemiş gemilere,...

Bölünmüş hayatlar 6. Bölüm

19 Temmuz 1919 tarihinden bu yana Yunan işgali altında kalan Eskişehir, Büyük Taarruz’un başlayacağı haberleri ile çalkalanıyordu. Halk heyecanlı, muhalifler ise tedirgindi. Yaklaşan savaş...

Bölünmüş hayatlar 5. Bölüm

Kâmil, Eskişehir’de hemşerilerini bulur. Durumunu onlara anlatır. Onlar genelde kendisinden büyük, thamada-ayhabı kişilerdir. “Tamam, bizimle kal” derler. Geleneklere göre onlara hizmet etmek ve yolculuklarında...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img