“Ulus devletler; vatandaşlarının tamamına aynı kimliği giydirme projeleridir”

0
511

Sancılı yılları geride bırakmayı umduğumuz, barışa dair umutlarımıza hiç bu kadar yakın olmadığımız bugünlerde kimlik, siyaset ve kadın merkezinde Nazan Üstündağ ile konuştuk.

-Farklı bağlamlarda her birimizin cömertçe kullandığı kavramları saymaya başladığımızda ilk akla gelenlerden biri de “kimlik”. Genel çerçevede “kimlik” neyi kapsar, neyi ifade eder ve farklı yönetim biçimlerinde “kimlik” algısı nasıl oluşur?

Biliyorsunuz, kimlik kavramının yaygın olarak kullanılması aslında son otuz yıldır olan birşey. Kimlik kavramı modern ulus devletin belli bir toprak parçasında yaşayan herkesi etnik bir aidiyetle işaretleyerek vatandaş kılması ve yasal/sosyal ve siyasi hakları vatandaşlık kimliğine bağlaması ile birlikte ortaya çıkan eşitsizlik ve dışlanmaları anlatmak için çokça başvurduğumuz bir kavram.

Ulus devletler; vatandaşlarının tamamına aynı kimliği giydirme projeleridir. Bu kimliğe sığmayan, bu kimlikte “farklı” olan, arta kalan herşeyi inkar etmeye, yok etmeye, asimile etmeye çalışır. Tam da bunu yaparken yeni kimlikler ortaya çıkarır ya da eskiden önemli olmayan kimlikleri öneme kavuşturur. Bu tür muameleye maruz kalan gruplar ise dışlanan, ötekileştirilen kimliklerini ezme ezilme ilişkilerine karşı bir dayanak yapar. Elbette ulus devletten evvel de kimlikler vardır ancak belli haklar devlet dışında cemaatler içinde belirlenip dağıtıldığı için kimlik üzerinden baskılanma, ayrıştırma bu denli yaygın ve etkin olmuyordu diyebiliriz.

-Hakim ya da egemen kimlik dediğimizde iktidarla ilişkisini düşünerek soruyorum. “Kimliğe yabancılaşma” ve “gönüllü asimilasyon” ne ifade eder?

Kimliğe yabancılaşma baskı ile üstlendirilmeye çalışılan bir kimliği benimsememe şeklinde olabilir. Yani Türk kimliğine yabancılaşma mesela. Mesela belli sembollerin artık fazlasıyla kullanılmasıyla da baskı aracı haline gelmesi ya da kolektif anlamını yitirerek eşitsizliğin işareti haline gelmesi halinde o sembollerin referans verdiği kimliğe yabancılaşırız. Gönüllü asimilasyon ise demin de dediğim gibi yasal/toplumsal/iktisadi ve siyasi haklar belli bir soyut kimliğe bağlanmış olduğuiçin o haklardan yararlanmak amacı ile egemen kimlik benimsenebilir. Mesela Aleviliğini saklayanlar, çocuklarına Kürtçe, Lazca öğretmeyenler, korkudan Müslümanlaşmayı tercih etmiş Ermeniler, ya da eşcinsel olduğunu belli etmemeye çalışarak davrananlar, gönüllü asimilasyonun geniş çerçevesinde anlaşılabilir.

-Farklı kimliklerin bizi şekillendirdiğini düşünürsek kadın kimliğimiz, etnisitemiz, içinde bulunduğumuz siyasal yapı ve daha nicelerinde sizce ulus-devletle hangilerinden en çok yara aldık?

“Kadın kimliği de ulus devlette yara alır. Çünkü vatandaşlık hemen hemen her yerde eril olarak tanımlanmıştır.”

Bence hepsinde aldık. Etnik kimlik çok açık elbette. Ama kadın kimliği de ulus devlette yara alır. Çünkü vatandaşlık hemen hemen her yerde eril olarak tanımlanmıştır. Kadınların hakları ektir/özeldir. Bir yandan vatandaşlık kavramı içinde “farklı” olan “öteki” olan, yani esas değil yardımcı olan kadın, ulusu da temsil eder. Ondan kadınların namusu, eğitimi, giyimi sürekli milli mesele olur. O yüzden de ayrıca ezilirler.

-Yakın geçmişi düşünürsek, farklı etnisitelerin kendiliklerinin farkına varması ya da ben buna varolma bilinci diyeceğim nasıl oldu?

Yani, ben her grubu bilemiyorum. Ancak şunu söylemek gerek. Etnisiteler, kimlik haline ötekileştirilerek ve şiddet sonucu gelir. Yani Kürtler örneğin sürüldükçe, zorunlu göçettirildikçe, çoluk çocuk cezaevine koyuldukça Kürtlük bir kolektif kimlik, bir direnç merkezi, deneyimi düzenleyen bir anlam haritası, üzerine düşünülecek bir siyasi proje, ve böylelikle bir kimlik olmuştur. Yani kimlikler iktidarla ilişki içinde belirir, biçimlenir, önemsenir ve üretilir. Yoksa önceden varolan birşeyin “farkına varılması” olarak bakmak eksik olur.

-Her halkın kendine ait bir tarihi belleği ve kendine ait farklı bir hikayesi var. Kuşkusuz ki bunların kesiştiği yerler de var. Örneğin; Çerkeslerin Kafkasya’dan sürgünle bu topraklara gelmesi ile farklı halklarla tarihleri kesişti. Bu kadar çok sesli, çok kültürlü bir yapıda ulus-devlet olma süreci nasıl yaşanabildi?

“Ulus, ortak hafıza olduğu kadar ortak unutmadır da, sır saklamadır, beraberce inkardır, suç ortaklığıdır.”

Kısım kısım zorla, kısım kısım Ermenilerin mallarını yağmalayıp tüm Müslümanlara dağıtıp herkesi aynı suça, aynı sırra dahil ederek ve bu birkez işleyince çeşit çeşit halklar üzerinden aynı senaryoyu tekrarlayarak… Ulus, ortak hafıza olduğu kadar ortak unutmadır da, sır saklamadır, beraberce inkardır, suç ortaklığıdır. Elbette mekanlar yeniden yapılanarak, ulusal coğrafyanın hayal edilmesi ve uygulanmasıyla, sınırlarla, ortak bir basın yayın haber eğlence kültürüyle, resmi tarih ve eğitimle, ortak pazarlara yönelen ticaret, üretim ve hizmetin kurulmasıyla, sosyal politikayla….

-Anadilde seçmeli ders ya da resmi adıyla “Yaşayan diller ve lehçeler” dersi ile anadil eğitimine dair bir adım atıldı. İktidarın biraz oldu-bittiye getirip koşulların yetersizliğini bahane etmesi sonucunda birçok yerde buna bile başlanamadı. Örnegin Çerkes dilleri sadece iki yerde yapılabiliyor. Sorum şu: Önce anadilini yasaklayıp sonra da seçmeli ders adı altında Kürtçenin öğretilmesinde de gördüğümüz gibi, kimlik-anadil ekseninde neler oluyor da iktidarlar için bu kadar korkutucu?

Dil bir yandan hafızanın kazındığı bir alan. Kolektiviteyi kuran ve o onu kullanan aktörlerden dahi bağımsız olarak biriktirmiş olduğu sözcükler, gramer yapısı ve edebiyatla birlikte kolektivitenin ortak hafızasını aktaran, egemenin kültüründen farklı gelecek hayallerini taşıyabilen bir yapı. Ayrıca egemen dille aktarılan tüm sembollere, hikayelere, düşünce şekillerine mesafe almayı mümkün kılar farklı bir dil sahibi olmak. Elbette bugünkü durumda yani Türkçe dışındaki tüm diller baskı hafızasını taşırken, başkalık, farklılık, ötekilik tüm dillere kazınmışken, TC’nin anadili düşman olarak görmesi şaşırtıcı değil. Yani şunu demek istiyorum, farklı bir dil sahibi olmak “doğal” olarak ulus kimliğine muhalefeti getirmez. Ama Türkiye gibi bir yerde, anadil için böylesi bedel ödenmiş bir yerde farklı dil baştan muhalefet olma potansiyelini taşır.

-Geç ulus-devlet süreciyle, temelinde Türk milliyetçiliğinin hakim olduğu, burada aklıma Türk Tarih Kurumu’nun kurucusu Afet İnan’ın yaptığı kafatası ölçümleri geldi, dönemden ikibinlerle birlikte bambaşka bir iktidar yapısıyla karşılaştık. Sizce kimlik cehpesinden baktığımızda ne değişti?

“Bugünkü iktidar herkesi eve kapatmaya, aileleştirmeye çok niyetli. Hem kadınları, hem erkekleri.”

Müslüman kimliğinin geçirdiği dönüşüm var elbette. Tüm kimlikleri tanıyamama, bunların özel alanda tutulmasını isteyen bir yapı var. Çok tipik bir neoliberal dönüşüm yani. Kimlikler zenginliğimizdir, siyasileştirmeye gerek yok. Kimliklerimiz özelde icra ettiğimiz, evlilikleri, zevkleri düzenleyen, adetleri düzenleyen, kültürel pazarlarda alınıp, satılan yani kar da getirebilen birşey olsun zihniyeti. Elbette Kemalizmden farklı.

-Kadınlar, kültürel ya da etnik kimlik sözkonusu olduğunda siyasal alanda iktidarı nasıl şekillendirirler? Şiddetin dilini barışın diline kadınlar döndürebilecekler mi?

Yani kadınların böyle bir yükümlülüğü olduğunu düşünmüyorum. Kadınların örgütlü bir şekilde baskıya, eşitsizliğe, tekleşmeye direnmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bunu herkes yapmalı zaten. Ancak bugünkü konjonktürde yani kadınların ve erkeklerin cinsiyet kimliklerinin yeni Türkiye’nin siyasetinin başatı haline geldiği bu tarihsel süreçte cinsel ve cinsiyet kimliklerinin politize olmasının çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Bugünkü iktidar herkesi eve kapatmaya, aileleştirmeye çok niyetli. Hem kadınları, hem erkekleri. Kamusal alana çıkmak, dayatılan kimlikleri benimsememek gerekli. Yani barış, siyasetle olursa olucak.


Nazan Üstündağ kimdir?

Yard. Doç. Dr. Nazan Üstündağ, 1994’te Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun oldu. 1998’de İndiana Üniversitesi’nde doktorasını yaptı. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olan Üstündağ, modernite teorileri, feminist teori, anlatı metodları ve devlet etnografyası alanlarına ilgi duyuyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz