Kafkas Diasporası Yayınlarından Seçmeler Mart 2013

0
832

Çerkes toplumu üzerine notlar

Çerkes milli sorunu ve çözüm yolları

Büyük göçün ve yok oluşa ilk adımın 113. yılın­da muhaceretteki Çerkes azınlık milliyetinin, milli sorunlarına çözüm yolu olarak, değişik kesimlerde halâ tartışması sürdürülen, çeşitli seçenekler ileri sürülmektedir.

Görüşler

1 – Anavatan bugünkü şartlar altında uzak bir hayaldir ve asimilasyon mukadderdir. Dolayı­sıyla lüzumsuz gayretlerle ütopik fikirlere yer veril­memeli ve toplumun bugünkü rahatı bozulmamalıdır.

2 – Muhaceretteki Çerkesler olarak, gelenek ve göreneklerimizin ışığı altında, muhacir olarak yaşadığımız ülkelerde benliğimizi korumaya çalış­mamız yeterlidir.

3 – Bugün Çerkesler hiçbir baskı, zulüm ve haksızlığa uğramamakta, içinde yaşadığı toplumlar tarafından sevilip sayılmaktadırlar. Aslında köken itibarıyla biz de Orta Asyalı sayılırız. Esir Türkler­le eylem birliği içinde olmalıyız. Pan-Türkizm politikası bizim için çözüm yoludur.

4 – İçinde yaşadığımız toplumların işbirlikçi egemen güçleri, kendi pazar olanakları için tek dil­li ulusal toplum yapısını desteklemektedirler. Asimi­lasyon, egemen sömürücü sınıfların çıkarları gere­ğidir. Bu güçlere karşı Çerkes emekçileri ortak mü­cadele vermelidir. Kültür sömürüsü bir sınıf soru­nudur. Anavatana dönüş desteklenemez ama git­mek isteyenlere de karşı konulmaz.

5 – Hangi topraklarda olursa olsun Kuzey Kaf­kasya Çerkes teriminden, sıfatından ayrılmaz bir bü­tündür ve “Çerkesim” diyen herkesin temel gayesi Anavatan ve oraya dönmek olmalıdır.

Bütün bu görüşlerin, birer sosyal gerekçeleri ol­masına rağmen geniş halk kitlelerini tartışma alanı­na soktukları söylenemez. Halk kendi sosyo-eko­nomik koşullarında yaşantısını sürdürmekte, yok olu­şa bilinçsiz tepkiler göstermektedir.

Yukarıda topladığımız görüşleri tek tek ele alıp eleştirmekte çok yönlü yarar vardır. Eleştiri, eksik­likleri tamamlama, insana yeni olanaklar sağlama, toparlanma imkânı verebilir.

Eleştiride hareket noktası

A – (Çerkes halkı, içinde bulunduğu) Tarihsel sosyo-ekonomik (koşullar), çarlık emperyalizminin yayılma, genişleme ve sıcak denizlere inme (amaç ve stratejisi), toplumun iç ve dış sosyo-ekonomik yapısı (gibi) nedenlerle yalnız bırakılmış ve “yok oluş” sayılabilecek “muhaceret yaşamına” itilmiştir. Ken­di vatanındaki dağınıklığı yetmiyormuş gibi bir de muhacerette doğanın acımasız kurallarıyla kırıl­mış, dağınık yerleşmeye zorlanarak, birlik ve bera­berliği engellenmiştir.

(Not: Dizgide oluşan bir hata nedeni ile orijinal metindeki ifade tam anlaşılamıyordu. Düzeltme sayfası kontrol edilmiş ancak bir not görülememişti. Fahri Huvaj’dan alınan yardımla anlaşılır hale getirilmiştir. Jıneps)

B – Birlik ve beraberlik içerisinde, aynı amaç etrafında toplanıp ülkenin siyasal yapısında etken bir grup olmadıkları için sağ’a ve sol’a çekilmiş, asıl sorun olan “Yok Oluş’a” çare unutulmuş, bir asra yakın bir süre kısır politik çekişmelerle geçiştirilmiştir.

C – Cerkesler muhacerette hangi ülkelerde yaşarlarsa yaşasınlar dilleri, gelenekleri kısaca et­nolojik yapıları ile ayrı bir etnik grup olup, kendi öz halk kültürünü yaşatmak, dilini, edebiyatını işleyip geliştirmek hakkına sahiptir.

D – Anavatan, kısır fanatik görüşlerin etkisiy­le ulaşılması güç bir umutsuzluk kaynağı şeklinde halk kitlelerine empoze edilmiş, Anavatan’da oluşan kültür birikimi, ülkelerin politik yapısı gereği, yıllar­ca muhacerete aktarılamamıştır.

Milli sorunlarımıza gösterilen çözüm yollarını, yukarıdaki görüş açısından hareketle eleştirmeye çalışacağım. Bu eleştirileri her zaman daha geniş biçimde tartışabileceğimizi de ayrıca belirteyim.

Uyum (1.Tez)

Anavatan bugünkü koşullar altında uzak bir hayaldir ve asimilasyon mukadderdir. Dolayısıy­la gereksiz girişimlerle toplumun rahatı bozulmamalı” görünüşünü savunanlar daha başlangıçta yok oluşu, başka toplumlarla özdeşlemeyi yeğledikleri için “Yok Oluş’a” bir çözüm getirdikleri söylene­mez. Çünkü bu insanlar için düşünülecek tek şey rahat, huzur-refah, mal-mülk sahibi olmaktır. Kendi ekonomik çıkarları gereği egemen gruptan ayrı bir grup varlığını kabul etmemişler ki “Yok Oluş” diye bir sorunun farkına varabilsinler. Böyle bir görüş çözüm yolu değildir. Olsa olsa bir “uyum” yoludur.

Benliği koruma (2.Tez)

Muhacerette benliği korumaya çalışmak ye­terlidir” görüşünü ileri sürenler için başta dil, gele­nek ve görenekler elden geldiğince yaşatılmalıdır. Yaşatılmalıdır ama nasıl? Örneğin dili ele alalım. Konuşma, insanlar arası bir anlaşma aracı olan dil nasıl yaşar?

Evde çevrede konuşulur ve yazmaya dökülerek, okuma yazma şeklinde geliştirilir. Evde, çevrede konuşmayı engelleyen yok. O engellemeyenler çok iyi bilirler ki “Lengüistik azınlıklar, egemen bir di­lin çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyorlarsa yok olmaları kaçınılmazdır.”(1) Hele kentleşme süre­cindeki bir ülkede yazıya dökülmeyen bir dilin ev­de konuşulmasıyla fazla değil, bir kuşak bile yaşatılması güç bir iştir. Kuşkusuz yazıya dökülen bir dil okuma yazma şeklinde kendini geliştirebilir. Tabii kendi dilinde okuma yazma, gazete, dergi, ki­tap çıkartma olanağın var ise.

Muhacerette dilin yaşatılması konusu üzerinde önemle durulmalıdır. Çünkü “Dil sadece halkın pra­tik bir anlaşma vasıtası olmakla kalmaz, gelenekle­rin ve efsanelerin şekillenmesini, nesilden nesile aktarılmasını sağlar. Ve dil bir halkın tarihini ince­lemek için zorunlu bir araçtır.”(2) Bu aracın öne­mini çok iyi bilen egemen grup, diğerlerinin kendi dilinde okuma yazma olanağını engellemektedir.

Dilin yaşatılması, kuşaklara aktarılmasıyla ge­leneklerin yaşatılması arasında önemli bir bağ vardır. Dil ortak psikolojik tavırların seslendiriliş bi­çimidir. Gelenekler ise toplumların ekonomik ya­şantılarına göre şekillenen birer üst yapı kurumu­dur. İnsanların üretim yapıları, ihtiyaçları, ilişkileri değiştikçe gelenekler de tedricen değişmektedir. Kendi toprağında kendi insanları arasında yaşanı­lan bir gelenek değiştirmekle birlikte, kendini ken­dinden olan bir sentezle birleştirir. Yani yeni olu­şan yapı o toplumun çoğunlukta öz malıdır. Ama başka insanların arasında, üretimin yapısına, iliş­kisine göre değişen kültürün yeni şekli kuşkusuz içinde yaşanılan toplumunkine benzeyecektir. Ben­zemek zorundadır.

Kültürel yayılmanın özel bir şekli olan kültür­leşme, birbiriyle temasta olan kültürlerin yapısal farklılaşmaya gitmesi bir süreç işidir.

Bu sürecin sonuçları:

  1. — “Birleşme ya da erime

  2. İçine alma

  3. Yok olma

  4. Uyum.”(3)

Muhacerette kaçınılmaz olan kültürleşme sü­recinin bütün sonuçlarını toplumumuzda gözleyebiliriz. Gelişen haberleşme, pazar olanakları bu sü­reci hızlandırmaktadır. Kısacası başka topraklarda,başka insanlar arasında, özellikle Çerkes Dili’nin ve geleneklerinin yaşatılması olanaksızdır. Kuşku­suz bu yöndeki çalışmalar, gereklidir. Ancak yeterli olamayacaktır.

Çerkes Türkleri (3.Tez)

Uyum yönünden birinci görüşten pek fark­lı olmayan bu görüş savunucuları aydınlar kendilerine “Kafkas Türkleri” ya da “Çerkes Türkleri” gibi ad­lar takarak, hem kökenlerinden ayrılmak istemekte hem de sosyo-ekonomik çıkarları gereği kendile­rini ayrı bir toplumun varlığı gibi görmek istemek­tedirler. “Altaylardan Tuna’ya kadar Türk”, “Titre kendine dön”, “Esir Türkleri unutmayın” vb. slogan­larla ortaya çıkan Türklüğün kendine dönüşü diye adlandırabileceğimiz bir siyasal akımın içinde yer alanların, Çerkes genç kesimine yaklaşımları şo­ven milliyetçilikten kaynaklanmakta ve kesin bir Sovyet düşmanlığına dönüşmektedir. Kuşkusuz bu düşmanlık, beraberinde Anavatandan kopuşu ve onun kültür birikimini reddedişini de getirmektedir. Çerkesin Çerkes olarak varlığını sürdürmesi, etkin bir grup olması onlar için bölücülüktür.

Fazla etkin olmamakla beraber, bu görüşün savunucuları kendilerini Çerkes olarak kabul edip, harekete ayrı unsurların ortak eylemi şeklinde katılsaydılar bu yaklaşımın bir anlamı olabilirdi. Fa­kat kendilerinden başka ayrı bir unsurun varlığını kabul etmeyen bu harekete katılmamız bize bir ya­rar sağlamadığı gibi, Anavatan – muhaceret ilişkisi­nin kopukluğu ister istemez oluştuğu için de za­rarlıdır.(Devam edecek)

*Süleyman Yançatoral

1,2) Yamçı, Sosyo-Kültürel dergi, Nisan 1976, s. 6.

3) Toplumsal Değişme, Emre Kongar, Bilgi Yay. s. 225 – 227, 1973 – Ankara.

Sayı : 2013 03