Çerkes toplumu üzerine notlar
Çerkes milli sorunu ve çözüm yolları
Büyük göçün ve yok oluşa ilk adımın 113. yılında muhaceretteki Çerkes azınlık milliyetinin, milli sorunlarına çözüm yolu olarak, değişik kesimlerde halâ tartışması sürdürülen, çeşitli seçenekler ileri sürülmektedir.
Görüşler
1 – Anavatan bugünkü şartlar altında uzak bir hayaldir ve asimilasyon mukadderdir. Dolayısıyla lüzumsuz gayretlerle ütopik fikirlere yer verilmemeli ve toplumun bugünkü rahatı bozulmamalıdır.
2 – Muhaceretteki Çerkesler olarak, gelenek ve göreneklerimizin ışığı altında, muhacir olarak yaşadığımız ülkelerde benliğimizi korumaya çalışmamız yeterlidir.
3 – Bugün Çerkesler hiçbir baskı, zulüm ve haksızlığa uğramamakta, içinde yaşadığı toplumlar tarafından sevilip sayılmaktadırlar. Aslında köken itibarıyla biz de Orta Asyalı sayılırız. Esir Türklerle eylem birliği içinde olmalıyız. Pan-Türkizm politikası bizim için çözüm yoludur.
4 – İçinde yaşadığımız toplumların işbirlikçi egemen güçleri, kendi pazar olanakları için tek dilli ulusal toplum yapısını desteklemektedirler. Asimilasyon, egemen sömürücü sınıfların çıkarları gereğidir. Bu güçlere karşı Çerkes emekçileri ortak mücadele vermelidir. Kültür sömürüsü bir sınıf sorunudur. Anavatana dönüş desteklenemez ama gitmek isteyenlere de karşı konulmaz.
5 – Hangi topraklarda olursa olsun Kuzey Kafkasya Çerkes teriminden, sıfatından ayrılmaz bir bütündür ve “Çerkesim” diyen herkesin temel gayesi Anavatan ve oraya dönmek olmalıdır.
Bütün bu görüşlerin, birer sosyal gerekçeleri olmasına rağmen geniş halk kitlelerini tartışma alanına soktukları söylenemez. Halk kendi sosyo-ekonomik koşullarında yaşantısını sürdürmekte, yok oluşa bilinçsiz tepkiler göstermektedir.
Yukarıda topladığımız görüşleri tek tek ele alıp eleştirmekte çok yönlü yarar vardır. Eleştiri, eksiklikleri tamamlama, insana yeni olanaklar sağlama, toparlanma imkânı verebilir.
Eleştiride hareket noktası
A – (Çerkes halkı, içinde bulunduğu) Tarihsel sosyo-ekonomik (koşullar), çarlık emperyalizminin yayılma, genişleme ve sıcak denizlere inme (amaç ve stratejisi), toplumun iç ve dış sosyo-ekonomik yapısı (gibi) nedenlerle yalnız bırakılmış ve “yok oluş” sayılabilecek “muhaceret yaşamına” itilmiştir. Kendi vatanındaki dağınıklığı yetmiyormuş gibi bir de muhacerette doğanın acımasız kurallarıyla kırılmış, dağınık yerleşmeye zorlanarak, birlik ve beraberliği engellenmiştir.
(Not: Dizgide oluşan bir hata nedeni ile orijinal metindeki ifade tam anlaşılamıyordu. Düzeltme sayfası kontrol edilmiş ancak bir not görülememişti. Fahri Huvaj’dan alınan yardımla anlaşılır hale getirilmiştir. Jıneps)
B – Birlik ve beraberlik içerisinde, aynı amaç etrafında toplanıp ülkenin siyasal yapısında etken bir grup olmadıkları için sağ’a ve sol’a çekilmiş, asıl sorun olan “Yok Oluş’a” çare unutulmuş, bir asra yakın bir süre kısır politik çekişmelerle geçiştirilmiştir.
C – Cerkesler muhacerette hangi ülkelerde yaşarlarsa yaşasınlar dilleri, gelenekleri kısaca etnolojik yapıları ile ayrı bir etnik grup olup, kendi öz halk kültürünü yaşatmak, dilini, edebiyatını işleyip geliştirmek hakkına sahiptir.
D – Anavatan, kısır fanatik görüşlerin etkisiyle ulaşılması güç bir umutsuzluk kaynağı şeklinde halk kitlelerine empoze edilmiş, Anavatan’da oluşan kültür birikimi, ülkelerin politik yapısı gereği, yıllarca muhacerete aktarılamamıştır.
Milli sorunlarımıza gösterilen çözüm yollarını, yukarıdaki görüş açısından hareketle eleştirmeye çalışacağım. Bu eleştirileri her zaman daha geniş biçimde tartışabileceğimizi de ayrıca belirteyim.
Uyum (1.Tez)
“Anavatan bugünkü koşullar altında uzak bir hayaldir ve asimilasyon mukadderdir. Dolayısıyla gereksiz girişimlerle toplumun rahatı bozulmamalı” görünüşünü savunanlar daha başlangıçta yok oluşu, başka toplumlarla özdeşlemeyi yeğledikleri için “Yok Oluş’a” bir çözüm getirdikleri söylenemez. Çünkü bu insanlar için düşünülecek tek şey rahat, huzur-refah, mal-mülk sahibi olmaktır. Kendi ekonomik çıkarları gereği egemen gruptan ayrı bir grup varlığını kabul etmemişler ki “Yok Oluş” diye bir sorunun farkına varabilsinler. Böyle bir görüş çözüm yolu değildir. Olsa olsa bir “uyum” yoludur.
Benliği koruma (2.Tez)
“Muhacerette benliği korumaya çalışmak yeterlidir” görüşünü ileri sürenler için başta dil, gelenek ve görenekler elden geldiğince yaşatılmalıdır. Yaşatılmalıdır ama nasıl? Örneğin dili ele alalım. Konuşma, insanlar arası bir anlaşma aracı olan dil nasıl yaşar?
Evde çevrede konuşulur ve yazmaya dökülerek, okuma yazma şeklinde geliştirilir. Evde, çevrede konuşmayı engelleyen yok. O engellemeyenler çok iyi bilirler ki “Lengüistik azınlıklar, egemen bir dilin çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyorlarsa yok olmaları kaçınılmazdır.”(1) Hele kentleşme sürecindeki bir ülkede yazıya dökülmeyen bir dilin evde konuşulmasıyla fazla değil, bir kuşak bile yaşatılması güç bir iştir. Kuşkusuz yazıya dökülen bir dil okuma yazma şeklinde kendini geliştirebilir. Tabii kendi dilinde okuma yazma, gazete, dergi, kitap çıkartma olanağın var ise.
Muhacerette dilin yaşatılması konusu üzerinde önemle durulmalıdır. Çünkü “Dil sadece halkın pratik bir anlaşma vasıtası olmakla kalmaz, geleneklerin ve efsanelerin şekillenmesini, nesilden nesile aktarılmasını sağlar. Ve dil bir halkın tarihini incelemek için zorunlu bir araçtır.”(2) Bu aracın önemini çok iyi bilen egemen grup, diğerlerinin kendi dilinde okuma yazma olanağını engellemektedir.
Dilin yaşatılması, kuşaklara aktarılmasıyla geleneklerin yaşatılması arasında önemli bir bağ vardır. Dil ortak psikolojik tavırların seslendiriliş biçimidir. Gelenekler ise toplumların ekonomik yaşantılarına göre şekillenen birer üst yapı kurumudur. İnsanların üretim yapıları, ihtiyaçları, ilişkileri değiştikçe gelenekler de tedricen değişmektedir. Kendi toprağında kendi insanları arasında yaşanılan bir gelenek değiştirmekle birlikte, kendini kendinden olan bir sentezle birleştirir. Yani yeni oluşan yapı o toplumun çoğunlukta öz malıdır. Ama başka insanların arasında, üretimin yapısına, ilişkisine göre değişen kültürün yeni şekli kuşkusuz içinde yaşanılan toplumunkine benzeyecektir. Benzemek zorundadır.
Kültürel yayılmanın özel bir şekli olan kültürleşme, birbiriyle temasta olan kültürlerin yapısal farklılaşmaya gitmesi bir süreç işidir.
Bu sürecin sonuçları:
-
— “Birleşme ya da erime
-
— İçine alma
-
— Yok olma
-
— Uyum.”(3)
Muhacerette kaçınılmaz olan kültürleşme sürecinin bütün sonuçlarını toplumumuzda gözleyebiliriz. Gelişen haberleşme, pazar olanakları bu süreci hızlandırmaktadır. Kısacası başka topraklarda,başka insanlar arasında, özellikle Çerkes Dili’nin ve geleneklerinin yaşatılması olanaksızdır. Kuşkusuz bu yöndeki çalışmalar, gereklidir. Ancak yeterli olamayacaktır.
Çerkes Türkleri (3.Tez)
Uyum yönünden birinci görüşten pek farklı olmayan bu görüş savunucuları aydınlar kendilerine “Kafkas Türkleri” ya da “Çerkes Türkleri” gibi adlar takarak, hem kökenlerinden ayrılmak istemekte hem de sosyo-ekonomik çıkarları gereği kendilerini ayrı bir toplumun varlığı gibi görmek istemektedirler. “Altaylardan Tuna’ya kadar Türk”, “Titre kendine dön”, “Esir Türkleri unutmayın” vb. sloganlarla ortaya çıkan Türklüğün kendine dönüşü diye adlandırabileceğimiz bir siyasal akımın içinde yer alanların, Çerkes genç kesimine yaklaşımları şoven milliyetçilikten kaynaklanmakta ve kesin bir Sovyet düşmanlığına dönüşmektedir. Kuşkusuz bu düşmanlık, beraberinde Anavatandan kopuşu ve onun kültür birikimini reddedişini de getirmektedir. Çerkesin Çerkes olarak varlığını sürdürmesi, etkin bir grup olması onlar için bölücülüktür.
Fazla etkin olmamakla beraber, bu görüşün savunucuları kendilerini Çerkes olarak kabul edip, harekete ayrı unsurların ortak eylemi şeklinde katılsaydılar bu yaklaşımın bir anlamı olabilirdi. Fakat kendilerinden başka ayrı bir unsurun varlığını kabul etmeyen bu harekete katılmamız bize bir yarar sağlamadığı gibi, Anavatan – muhaceret ilişkisinin kopukluğu ister istemez oluştuğu için de zararlıdır.(Devam edecek)
*Süleyman Yançatoral
1,2) Yamçı, Sosyo-Kültürel dergi, Nisan 1976, s. 6.
3) Toplumsal Değişme, Emre Kongar, Bilgi Yay. s. 225 – 227, 1973 – Ankara.
Sayı : 2013 03