Hiksosların kökeni (5)

0
4409

anrılarını Yücelten İşgalci Halklar ve Hiksos Tanrısı Set

Arkaik dönemlerde işgalci halkın temsilcileri, işgal ettikleri halk üzerinde yönetici elit bir grup oluşturmuşlardır. Buna aykırı hiçbir örnek yoktur.

Yine arkaik dönemlerde bir halkın yenilgisiyle o halkın taptığı tanrıların da yenilmesi arasında fark yoktur. Bu yüzden yenen halkın kabile tanrıları baş tanrı olur, yenilen halkın tanrıları da onun egemenliğin kabul eder ve dinsel panteon buna göre düzenlenir.

Ubeyd halkını fetheden Sümerler, Mısır’ı fethederek birleştiren, büyük olasılıkla Mezopotamya kökenli olan ve bir Abaza klanıyla da aynı adı taşıyan Aha-Manlar, bu durumun en eski örnekleridir. Babil’de egemenlik kuran Amurular (Martular); Yine Babil’i fetheden Kassiler (ya da Kassitler) ve Asurlular, Ortadoğu’da görülen daha sonraki örneklerdir.

Sümerler üzerine egemenlik kuran Akadlar ve Hattiler üzerine egemenlik kuran Hititlerde gördüğümüz örnekler biraz farklıdır. Bu iki halk fethettikleri halklarla birlikte yaşadıklarından kültürel uyumları tamdı, (daha doğrusu Akadlar Sümer kültürünü, Hititler Hatti kültürünü işgalden önce benimsemişlerdi) yalnızca etnik kökenleri ve dilleri farklıydı. Bu nedenlerle dinsel panteonda önemli bir değişiklik yaşanmadı.

Hiksos örneği, yukarıdakilerin hiçbirine benzemez. Hiksosların baş tanrı olarak benimsedikleri Set (Seth), Mısır’ın çok eski tanrılarından biriydi ve fethin gerçekleştiği dönemde Mısır’daki eski önemini kaybetmişti. Buna rağmen işgalci halk, işgal ettiği ülkede tapılan ve pek sevilmeyen tanrı Set’i baş tanrı olarak kabul edip yüceltmiştir. Böyle bir şey arkaik ya da çağdaş bütün inanç yapılarına terstir ve dünyanın başka bir yerinde de görülmemiştir. Hiksoslar ile Set arasında niteliğini tam olarak bilmediğimiz bir ilişkinin bulunduğu kesindir. Bu ilişkinin ortaya çıkarılması Hiksosların kimliğinin belirlenmesi bakımından önemlidir ve bu nedenle Set’in kökenini araştırmamız gerekmektedir. Set’in kökeni ise Mısır’daki neolitik dönem kültürleri ve kültürlerin Asya’yla ilişkileri incelenmeden anlaşılamaz.

Bu günkü yazımızda bu konuyu inceleyeceğiz.

Neolitik Dönemde Mısır-Mezopotamya İlişkileri

Nil Deltası’nda MÖ 5000’li yıllarda neolitik tarım yapıldığı kanıtlandığı gibi, 5. ve 4. bin yıllarda Eski Mısır’ın tamamında, hızlı kültürel dönüşümün gerçekleştiği de kanıtlanmakta, ilk evcil hayvan ve bitkilerin kıtanın başka bölgelerinden ya da Batı Asya’dan Nil Vadisi’ne getirilmesini sağlayan göçler mümkün görülmektedir. 1. Hanedan öncesinde Yukarı Mısır ile Aşağı Mısır arasında kültürel bütünlük kurulduğu, her iki bölgenin Doğu Akdeniz ve Mezopotamya ile ile denizden ve karadan ticari ilişkiler kurduğu da kanıtlanan bir şeydir (Brewer ve Teeter, s.34-38).

Mısır İnancının Temelinde Kabile İnançları Vardır

Eski Mısır’da, Aşağı ve Yukarı Mısır’ın birleşmesinden önceki kabileler farklı tanrılara tapıyorlardı. Daha sonra bu kabileler kent krallıkları kurdular, kent krallıkları da eyalet diyebileceğimiz nomoslar halinde birleşip yerel krallıklar oluşturdular. Nomosların dini her kabilenin inançlarından izler taşıyordu. Çünkü komşu kabileleri yenerek nomos kuran kabile, kendi tanrısını baş tanrı yaparken, yenilen kabilenin tanrısını da kendi panteonuna dahil ediyordu. Böylelikle nomoslardaki kültler, bir krallık halinde birleşen Eski Mısır dininin de temelini oluşturdular. Yukarı ve Aşağı Mısır birleştiğinde ise egemen soyun en büyük tanrısı Hor ( Horus), Mısır’ın da en büyük tanrısı oldu. Firavunun yaşayan Horus olarak görülmesinin temelinde de bu inanç vardır.

Hor’a Tapan Halk Mezopotamya Kökenlidir

Mısır’ı birleştiren 1.Sülalenin (Shemsu Hor kavminin) Mezopotamya ya da Kuzey (Urartu ya da Kafkasya) kökenli olduğu kabul edilen bir görüştür.

Merlin Stone’un belirttiğine göre, M.E.L. Mallovan, “O zamanlarda Mısır’la Sümer arasında bir ilişki olduğunu” kabul etmektedir. H.W. F. Saggs da, “O zamanki Mısır’da Mezopotamya kültürel etkisinin pek açık olduğunu” belirtmektedir. (Stone, s. 115)

Mısır’da kırk beş yıl kazı yapan Profesör Walter Emery’nin bu konudaki görüşlerini yine M.Stone aktarmaktadır: “ İ.Ö. dördüncü bin yılın sonlarına doğru, aristokrat sınıfı ya da tüm Mısır’ı buyruğuna almış, geleneksel olarak “Horus’u izleyenler” adını verdiğimiz kavim karşımıza çıkar. Egemen soy kuramı, Yukarı Mısır’ın kuzey bölgelerinde yer alan geç hanedanlık öncesi döneme ait mezarlardan elde edilen bulgularla doğrulanmaktadır; bu mezarlarda kafatasları ve bedenleri yerli halktan daha iri olan insanların bedensel kalıntıları bulunmuştur; boyutlardaki farklılık öylesine belirgindir ki, bu insanların burada yaşayan daha eski bir soydan geldiği düşünülemez” (Stone, s. 117)

Aşağıdaki saptamalar da Stone’e aittir:

“Mısırlılar bu dönemdeki akıncılara Shemsu Hor -Hor kavmi- adını veriyordu. Hor kabileleri sonradan başkent olarak Memphis’i seçmişti. Kendileriyle birlikte yeni bir tanrıyı da getirmişlerdi. Bu tanrının adı Hor-Wer, yani yüce Hor’du.

İ.Ö. 2900 dolaylarındaki resimleri, Güneş tanrısı Hor-Wer’i göklerde teknesiyle giderken gösterir.

Profesör Emery’ye göre, İ.Ö. 270 yıllarındaki Manetho tarihinde Narmer ya da Menes adıyla bilinen Birinci Hanedan’ın ilk kralının adı aslında Hor-Aha’dır. Ama, Hor adı sonradan, çok daha eski olan Tanrıça dinindeki “ölen oğul”la birleştirilmiştir. Bu da biri akıncıların eski ışık tanrısı, ötekiyse Tanrıça İsis’in oğlu iki Hor arasında birçok karışıklığa yol açmıştır” (Stone, s. 117)

“Shemsu Hor, Mısır’ın uzak, Hanedanlık öncesi dönemlerinde boy göstermiştir. Bu kavimle ilgili bilgiler dağınık ve azdır. Ama Shemsu Hor’la, bizim sonradan Hurri ya da Horitler olarak tanıdığımız kavim arasında bir zamanlar bir ilişki bulunduğu; bunların Kuzey İran’a sonra Sumer’e yerleştiği ve sonunda da Mısırlı Shemsu Hor kavmi adını aldığı düşünülemez mi?” (Stone, s. 118)


Hor ve Set Adlı Tanrılar

Hor, Hierakonpolis kentinin, Set Nakada kentinin koruyucu tanrılarıydı. MÖ 3600 yıllarında Nakada bölgesinde etrafı duvarlarla çevrili bir kent bulunduğu bilinmektedir.

Hor’a tapan kavim, MÖ 3100 dolaylarında efsanevi kral Menes’in (Aha-Man’ın) yönetiminde Yukarı Mısır ile Aşağı Mısır’ı tek bir krallık halinde birleştirdi (“Freeman, s. 29). Set’e tapan, daha doğrusu Set’i ata tanrı olarak kabul eden Set (sut, Sit) klanı, öyle anlaşılıyor ki Hor halkının bir koluydu.

İki Mısır’ı tek bir krallık halinde birleştikten sonra, Hor adlı tanrı bütün Mısır’ın en büyük tanrısı haline geldi. Ancak 1. Sülale (Aha-Man) tarafından temsil edilerek yüceltilen Hor kültünün yanında Set kültü de varlığını korudu. Hatta, 2. Sülale döneminde Set bir süre Hor’un yerini aldı ve en büyük tanrı olarak tapıldı.

Hor halkının iki kardeş klanı arasındaki egemenlik çekişmesi, taptıkları tanrılar Hor ile Set arasındaki bir çekişme biçiminde Mısır mitolojisine de yansıdı. Hor’a tapan halklar egemen durumda olduklarından, Firavunların resmi temsilcileri olan Hor rahipleri, Set’i kötü güçlerin temsilcisi saydılar.

Merlin Stone, “Çeşitli kitaplarda (Yunanlıların sonradan Horus adını verdiği) Hor’un, Set adı verilen başka bir tanrıyla törensel bir kavgaya tutuştuğu anlatılır. Set genellikle Hor’un amcası ya da kardeşi sayılır. Savaş Hor’un Set’e üstün gelişini simgeler; Hor ışıkla iyiliğin, Set’se karanlıkla kötülüğün simgesidir. Dr. E. Wallis Budge, “Güneş tanrısı Horus’un gece ve karanlığa karşı sürdürdüğü savaş, çok eskiden İsis’in oğlu Horus’la, erkek kardeşi Set arasındaki kavgayla özdeşleştirilmiştir. Aslında Set ya da Sut doğal geceyi simgeliyordu ve Horus’un karşıtıydı” der” (Stone, s. 118).

Sonuç

Konuya devam edeceğiz. Şimdilik hoşça kalın.

KAYNAKÇA

Charles Freeman, Mısır, Yunan ve Roma, Ankara, 2010

Duglas J. Brewer- Emıly Teeter, Mısır ve Mısırlılar, Ankara, 2011

Erik Hornunug, Mısır Tarihi, İstanbul, 2004

Merlin Stone, Tanrılar Kadınken, İstanbul, 2000

 

Sayı: 2013 03