Çerkes kimliği ve siyasallaşması üzerine

0
1565

1980’den önce – hem Türkiye’de hem de özellikle Avrupa’da – demokrasi kavramı, var olan politik ideolojilerin içerisinde kendisine çok fazla yer bulamamıştı. İster merkez sağda, isterse sol siyasette, demokrasi genellikle ikinci plana itilmiş bir pozisyondaydı.

Türkiye’deki 1980 askeri darbesi, aşırı milliyetçi ve de aşırı solu bir şekilde elimine etmesinden sonra, var olan siyasi durumu farklı bir düzleme taşıdı. Bu durumu “darbe demokrasiyi getirdi” şeklinde algılamak değil burada bahsetmek istediğim.

1980 tarihi sadece Türkiye’de önemli bir tarih değildir. Dünyada da 1980 tarihi, hem ekonomik hem de politik bir önem taşımaktadır. Ortaya çıkan finans, biyoteknoloji, vb. olgularla birlikte bu tarih, büyük değişimlerin başlangıcı sayılmaktadır.

Özellikle 80 sonrası, politik düzlem milliyetçi ve de sosyalist kanatlardan, demokrasi ve insani temel hak ve özgürlüklere doğru kaymıştır. Bu bağlamda, son 30 yıldan beri süre gelen ve özellikle de 2000 sonrası daha da etkisini sürdüren “kimlik” meselesi, demokrasi ve insan hakları ile paralel ve eklemlenmiş bir şekilde Çerkes toplumunun da merkezi sorunlarından biri haline gelmiş bulunmaktadır.

Derneklerin kamusal alan olarak Çerkeslerin yegâne merkezi olduğu, herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Kurulduğu zamandan bu yana, sosyal bir sıfat taşıyan Çerkes kimliği, özellikle yaklaşık 20 yıldır kendisini politik bir kimliğe doğru evrilme süreci içerisinde buldu. Genel anlamda kültürel faaliyetlerin yürütüldüğü ve de sosyal dayanışma merkezi olarak kendine kamusal bir alan açan dernekler; 92-93 Abhazya- Gürcistan savaşı, I. Ve II. Çeçen savaşıyla birlikte politik bir söylemin merkezi haline gelmeye başladı.

Özellikle son yıllarda Türkiye diasporasında; ülke iktidarının, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin asimilasyon süreciyle olan hesaplaşması ve de söylemlerin artık değişmeye başlaması, bir hareketliliğe yol açtı. Bununla birlikte anavatan Kafkasya’da olan gelişmeler (Adigey’in Krasnodar Kray’a bağlanma meselesi, Soçi olimpiyatları, Kabardey-Balkar’da ve Çeçenistan’daki şiddet olayları, vb. ) politizasyon sürecini hızlandırdı. “No Sochi 2014” söylemi, anayasa süreçleri, anadil meselesi gibi politik durumlar; Çerkes diasporasını, hem derneklerle, hem de dernekler dışı örgütlenmelerle birlikte yeniden şekillendirdi.

Tabii ki bunu bu yazıda çok da fazla detaylandırmaya girmek sıkıcı olabilir. Bunun araştırmasını ve de değerlendirmesini yazıyı okuyan her birey kendisi yapabilir. Asıl niyetim, eğer başa dönecek olursak, Çerkes kimliğinin bu geçirdiği süreçler sonrasında kendisine nasıl bir yol çıkartacağıdır.

 

Sayı: 2013 04