Audi alteram partem (Karşı tarafı da dinle)

0
829

Abhazya Cumhuriyeti eski dışişleri bakanı Sergey Şamba bir röportajında “Abhaz tarihinin çarpıtılması, milliyetçi Gürcü bilim adamlarının favori metodudur” demişti. Maalesef ki bu metod, sadece milliyetçi Gürcü bilim adamları arasında değil, aşırı milliyetçi Gürcü politikacılarının, sivil toplum kuruluşlarının ve genel olarak Gürcü toplumunun da favori metodu olmuştur.

Gürcistan Türkiye İlişkileri ve Genç Türkologlar Birliği Başkanı Romani Kvitsiani de bu metodu, Focus Haber’de yayınlanan “CHP’li Özkoç’a Gürcistan’dan tepki” adlı haberde fazlasıyla kullanmıştır.

CHP’li Özkoç’a Gürcistan’dan tepki

Öncelikle Abhazya’nın Gürcistan’ın ayrılmaz bir parçası olduğu iddiası ile konuya başlayalım. Abhazya 1200 yıllık devlet geleneğine sahip, tarihinde bağımsız krallık/prenslik yapısı dışında ayrıca komşusu Gürcistan ile farklı şekilde ‘birlikteliklere’ sahip bir ülkedir.

Ortaçağ’da Abhazya ve Gürcistan iki ayrı bağımsız, komşu devlet idiler ve Abhazya tarihin hiç bir döneminde Gürcistan’ın kalbi, ayrılmaz bir parçası olmadı.

Abhazya’nın (veya Abasgia) Ortaçağ’daki şöhretinin bir göstergesi olarak, 1356 yılında basılan “Sir John Mandeville’in Gezileri” (The Travels of Sir John Mandeville) kitabından alıntı yapabiliriz. İngiliz gezgin 28. bölümde şöyle yazıyor:  “Bundan sonra (Ermenistan ve Medya) Gürcistan Krallığı gelir. Elbrus denen ve farklı halkların yaşadığı büyük bir dağın doğusunda başlar. Bu krallık Türkiye’ye ve Büyük Deniz’e uzanır ve güneyinde Büyük Ermenistan yer alır. Bu ülkede iki krallık vardır. Bunlardan biri Gürcistan Krallığı, diğeri Abasgia Krallığı’dır. Bu ülkede her zaman iki kral vardır ve ikisi de Hıristiyan’dır. Gürcistan Kralı Büyük Han’a tabidir. Abasgia Kralı’nın ülkesi daha güçlüdür ve ülkesini her zaman saldırganlara karşı kahramanca koruduğu için hiç kimseye tabi olmaz.”

Bir de, 1404 yılında Kafkasya’yı boydan boya dolaşmış din adamı Johannes de Galonifontibüs’ün daha gerçekçi (ve Abhazya’nın bugünkü statüsü açısından daha doğru) gezi günlüğü vardır: “Bunların (Çerkesler) ötesinde küçük tepelik ülke Abhazya vardır… Kendi dillerini konuşurlar… Onların doğusunda, Gürcistan yönünde Megrelya denen ülke uzanır… Kendi dilleri vardır… Gürcistan bu ülkenin doğusundadır. Gürcistan bir bütün değildir… Kendi dilleri vardır.” (Alıntı L. Tardy “1404 Yılında Kafkas Halkları ve Komşuları”, Acta Orientalia Academicae Scientiarum Hungaricae,XXXII (i),83-111,1978)

Abhazya ve Gürcistan farklı dilleri ve kültürleri ile iki ayrı devlet olarak başlayan tarihlerinde sadece iki defa ‘birlikte’ olmuşlardır: İlki, 1003 yılından 1323 yılına kadar Gürcistan’ın Abhaz Krallığı’nın bir parçası olduğu (tersi değil) dönem, ikincisi ise Abhazya’nın 1931 yılından 1991 yılına kadar Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin parçası olduğu dönemdir. Bu dönemde bile Abhazya ve Gürcistan’ın idari yapıları SSCB’ye bağlı idi ve Abhazya bağımsız bir Gürcistan devletinin parçası değildi.

Sovyetlerin ilk 10 yılında Abhazya, Gürcistan ile eşit statüye sahip kurucu bir devletti. Abhazya’nın bu statüsü, 1931 yılında Gürcü diktatör Josef Stalin (Cugaşvili) tarafından düşürüldü ve Abhazya Gürcistan’a bağlandı.

Stalin ve Megrel kökenli yardımcısı Lavrenti Beria’nın 1937 yılında başlayıp 1953 yılında ölmeleriyle sona eren Abhaz karşıtı kampanya boyunca, aralarında etnik Gürcülerin (Kartvel) de bulunduğu devasa sayılarda Megrel Abhazya’ya yerleştirildi. Bu olgu [“Abhaziya: dokumenti svidetelstvuyut,1937-1953”[Abhazya: Dokümanlar Tanıklık Ediyor,1937-1953] adıyla yayınlanan ve 1992 yılında basılan resmi kayıtlarla belgelenmiştir. Bu dönemde, Abhaz yazısı Latin temelli olmaktan çıkarılıp Gürcü temelli yapıldı. Tıpkı, 1945-46’da, Abhazca eğitim yapan okulların kapatıldığı, yerlerine Gürcüce eğitim yapan okulların açıldığı gibi, Abhaz diliyle yayın yapılması da yasaklandı. (Stephen D. Shenfield, “The Stalin-Beria terror in Abkhazia” http://stephenshenfield.net/places/caucasus/14-the-stalin-beria-terror-in-abkhazia)

Abhazlar ve kültürlerinin üzerindeki baskılar, Kruşçev idaresinde 1954’den itibaren kaldırılsa da, Abhazya’daki Megrel yerleşkeleri Sovyet döneminin sonuna kadar varlıklarını sürdürmeye devam ettiler. Bunun sonucunda,1989 yılında yapılan son Sovyet nüfus sayımında, çoğunluğu Megrel kökenli olan “Gürcüler”, bölge nüfusunun % 46’sini meydana getirdi.

Roman Kvitsiani’nin, 1992-93 Gürcü-Abhaz savaşı konusundaki iddialarına değinmeden önce, Gürcü-Abhaz sorununu anlamak için, 19. yüzyıla, Rus-Kafkas savaşları ve sonrasına dönmemiz gerekmektedir.

Kuzeybatı Kafkas halklarının yenilgisi ve soykırımı ile sonuçlanan Rus-Kafkas savaşlarında Gürcüler aktif olarak Ruslar’ın yanında yer aldı ve Kuzey Kafkas halklarına karşı savaştı. Hatta 21 Mayıs 1864 yılında Kbaada’ da yapılan zafer geçidine Ruslarla birlikte katıldılar. (http://circassianworld.blogspot.co.uk/2010/12/21-may-1864-from-dmitri-kipiani-to.html)

Okuyucular bu sayfanın “Appendix” bölümünde Austin Jersild and Neli Melkadze tarafından yazılan makaledeki, Gürcülerin, Rus-Kafkas savaşlarındaki rollerine değinen alıntıları okuyabilirler. Yine bu konuda Gürcü arşivlerinin kaynak olarak kullanıldığı Austin Jersild’in “Orientalism and Empire: North Caucasus Mountain Peoples and the Georgian Frontier, 1845-1917” kitabı faydalı bir kaynak olabilir. (http://www.amazon.com/Orientalism-Empire-Caucasus-Mountain-1845-1917/dp/0773523294)

Türkiye’de “iyi” tanınan CIA eski istasyon şefi, Gürcü dostu Paul Henze bile bu gerçeği “The North Caucasus: Russia’s Long Struggle to Subdue the Circassians”  adlı makalesinde Wagner’den alıntı yaparak şöyle belirtmiştir: “Wagner 600 Rus askerinin 2000 Gürcü destek kuvvetiyle Ubıhlara saldırdığını rapor etmiştir.” (sayfa 24) (http://www.circassianworld.com/pdf/Henze_1990_Circassian.pdf)

Abhazya’nın demografik durumu, ancak Kuzeybatı Kafkasya’daki direnişin sona erdiği 1864 ve 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra radikal anlamda değişmeye başladı. Adığelerin ve Abhazların çoğu ve Ubıhların tamamı Osmanlı topraklarına sürgün edildi. 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren yabancı unsurlar, özellikle komşu Megrelya’dan, Abhazya’nın boşaltılmış topraklarına akmaya başladılar. (Abhazya’nın o zamanki boşluğu için İngiliz dağcı Douglas Freshfield’in muhteşem “Kafkasya’nın Keşfi” eserinin ikinci cildinde http://www.amazon.co.uk/The-Exploration-Caucasus-Volume-2/dp/1152457454, sayfa 191-220 arasındaki “Abhazya’nın Yalnızlığı” başlıklı bölüme bakılabilir. (Birinci baskı 1896)

Çağdaş Gürcü aydını ve eğitimcisi İakob Gogebaşvili, Abhazya’yı kolonize edecek en iyi halkın Megreller olduğunu savunanlardandı. Megreller, Gürcüceye akraba bir dil konuşuyorlar ama 1930’dan beri resmen “Gürcü” olarak kaydediliyorlardı.

1877 yılında Tilfliski Vestnik gazetesinde Gürcüce “vin unda iknes dasaxlebuli apxazetshi?” (Abhazya’ya kimler yerleştirilmeli?) adlı bir makale yayınlandı. 1882 yılında Şroma gazetesi “Çerkesya ve Abhazya’nın ilhak edilmesinin Gürcü halkının tarihindeki en muhteşem olay” olduğunu yazdı (Şroma ‘?15 (Gürcüce)). 4 Şubat 1879’da, “Droeba” adlı bir başka gazete “Kafkasya’daki boşalan yerlere başka halklar gelmeden önce, zaman varken yayılmalı” diye yazıyordu.

Abhazya’nın demografik yapısının nasıl değiştiği, Prof. Bruno Coppieters’ın ‘Conciliation Resources’ için hazırladığı “A question of sovereignty: The Georgia–Abkhazia peace process” adlı makaledeki grafikten net olarak görülebilir. (http://abkhazworld.com/images/stories/conflict/conflict6.jpg)

Abhazya’nın Gürcistan’ın ayrılmaz bir parçası olduğu iddiası –yalanı- dışında birçok Gürcü milliyetçisi tarafından dile getirilen daha büyük bir yalan ise, Abhazların aslında bir Gürcü kabilesi olduğu, modern Abhazların Abhazya’ya 17. yüzyılda geldiği ve gerçek Abhazları, yani Gürcüleri asimile ettiğidir… Bu tez Gürcü edebiyatı uzmanı Pavle Ingoroqva tarafından 1940’li yılların sonunda ortaya atılmış ve günümüzde de birçok Gürcü tarafından savunulmaktadır. Neyse ki, bu tezi ciddiye alıp savunan Gürcülerden başka hiç kimse yoktur fakat bu tür tezlerin tek kurbanı sadece Abhazlar olmamıştır. O nedenledir ki geçtiğimiz günlerde Laz örgütleri ve temsilcileri Gürcistan’ın Megrel-Laz halkını müstakil bir unsur olarak görmeyerek onu Gürcü (ya da Kartveli, Georgian) ulusunun bir parçası, Lazcayı da Gürcü (Kartveluri, Kartuli, Georgian) dilinin bir diyalekti saymasına karşı ortak bir deklarasyon yayınlamışlardır. (http://lazca.org/2013/04/08/lazlar-ortak-deklerasyonla-dunyaya-seslendiler/)

Romani Kvitsiani’nin “Tarihi talihsizliklerinden ve Rusya’nın kışkıtmalarına kanan Abhaz ayrılıkçılar Gürcistan’a karşı 1992 yılının 14 ağustos ayında savaşa başladılar” diyerek başladığı 1992-93 Gürcü-Abhaz savaşına dönecek olursak; bu konuyu daha iyi anlamamızı sağlayacak en güzel kaynaklardan biri, İngiltere’deki Conciliation Resources ve Alman Heinrich Boell vakfının finansal desteği tamamlanan, Mamuka Kuparadze’nin “Absence of Will” adlı belgesel çalışmasıdır. (http://vimeo.com/8826939)

“Absence of Will” adlı belgeselinin 21. dakikasında tarihçi Prof. Georgi Ançabadze şöyle demektedir: “[Abhazlar] Belki tamamen Gürcistan’dan ayrılmak istediler. Kesinlikle yeniden Rusya’ya katılmak istemediler. Halen de istemiyorlar. Onlar sadece Gürcistan’dan daha fazla politik hak istediler. Bize üç şey önerdiler: 1 – Gürcistan Abhazya ile bir federasyon oluşturmalı. 2. Abhazya Gürcistan içerisinde bir cumhuriyet olmalı. 3. İki farklı parlamento oluşturulmalı. Gürcistan hepsine hayır dedi…”

Sonrası için de, aynı belgeselde Eduard Şevardnadze, “Sizce savaşı önleyebilir miydik?” sorusuna şöyle cevap vermekte: “Tabiki önleyebilirdik. Bununla birlikte, o dönem Gürcistan’da yaşananları da hatırlamalıyız. Fakat savunma bakanı [Tengiz] Kitovani, Sohum’a asla askerlerini göndermemeliydi. Bu bizim en büyük hatamızdı.”

O dönem ‘90.000 Abhaz’ı (Abhaz nüfusunun tamamı) öldürmek için 100.000 Gürcü’yü feda ederim’,  (http://www.youtube.com/watch?v=XzvtaZIMy98)  diyen Gürcü General Gia Karkaraşvili’de bu belgeselde bir itirafta bulunarak şöyle demektedir:  “Maalesef Abhazya’ya organize olmadan girdik, gerçek bir hedefimiz bile yoktu ve direkt olarak köyleri yağmalamaya başladık; yerel halkı, özellikle’de Ermenileri kendimize düşman edindik”.

Bu arada Karkaraşvili gibi benzer bir tehditte dönemin bakanlarından biri olan Giorgi (Goga) Khaindrava tarafından Nisan 1993 yılında Fransız ‘Le Monde Diplomatique’ aracılığı ile gelmiştir. Khaindrava: “Sadece 80.000 Abhaz var, yani onların gençlerinden 15.000 tanesini öldürerek genetik varlıklarını tamamen yok edebiliriz. Ve biz bunu yapacak güçteyiz.’’ demiştir. (http://www.monde-diplomatique.fr/1993/04/BARTAK/10493)

Maalesef yukarıda ki sözleri söyleyen kişiler ve kendilerinden sonra gelen yönetim hatalarından asla ders almadı. Abhazya sınırın Gürcü tarafından organize edilen terör eylemlerine maruz kaldı. Bu eylemleri, batının desteklediği Gürcü hükümetinin finanse ettiği Orman Kardeşliği ve Beyaz Lejyon gibi örgütler düzenledi. (http://www.rferl.org/content/abkhaz_ask_georgia_to_hand_over_ex-guerrilla/2318752.html)

1998 yılında Şevardnadze’nin, Gürcistan’ının yeniden düşmanca tavırlar takınması üzerine yeni bir savaş son dakikada önlendi. Yine Gürcistan 2006 yılında kendi imzalarının da olduğu 1994 Moskova anlaşmasının (http://www.incore.ulst.ac.uk/services/cds/agreements/pdf/geo1.pdf)  maddelerini hiçe sayarak Kodor bölgesine asker yığdı. (http://www.rferl.org/content/article/1070254.html)  2008 yılında Güney Osetya’ya saldırdı. Eğer bunda başarılı olsalardı sonraki hedefleri Abhazya idi.

Şu an Cenevre görüşmelerin de Abhazya işte tam da bu nedenle Gürcistan’dan Abhazya’ya karşı yeni bir silahlı girişimde bulunmaması için bir anlaşma imzalamasını istemekte fakat Gürcistan imzalamayı reddetmektedir.

Gürcistan Savunma bakanlığının 2008 yılında yayınladığı video’da Adolf Hitler’den alıntı yaparak Abhazya ve Osetya’nın ancak silah zoruyla geri alınabileceği fikrini toplumuna aşılaması, neden böyle bir anlaşmayı imzalamak istemedigini açıkça göstermektedir. (http://www.youtube.com/watch?v=NBQZkYOyHjY)

1992-93 savaşına dönecek olursak Gürcü milliyetçileri, 1992-93 Gürcü-Abhaz Savaşı’nı, “Abhazya’daki Rus-Gürcü Savaşı” olarak göstermek için büyük çaba göstermektedirler. Savaşın 19. yıldönümünde, 14 Ağustos 2011 tarihli Gürcü Rustavi kanalı, web sitesinde yayınladığı haberde konuya şöyle bir giriş yapmakta: “Bugün, Abhazya’daki savaşın başlamasının 19. yıldönümü. 14 Ağustos 1992 günü, Rus birlikleri, Gürcistan’ın Abhazya bölgesini işgal etti ve halen de işgal altında tutmaktadırlar.” http://www.rustavi2.com/news/news_text.php?id_news=42812&pg=1&im=main&ct=0&wth

Görüldüğü üzere, Gürcü milliyetçileri yalanları konusunda bile birbirleriyle ters düşmektedirler. Kvitsiani, “Abhaz ayrılıkçılar, Gürcistan’a karşı 1992 yılının 14 Ağustos tarihinde savaşa başladılar…” derken, Rustavi kanalı ise, “Savaş, Rus birliklerinin Gürcistan’ın Abhazya bölgesini işgali ile başladı” demektedir…

Ayrıca yine belirtmek gerekir ki, bu savaşı “Abhazya’daki Rus-Gürcü Savaşı” olarak anlatan Gürcü milliyetçilerinden başka hiç kimse yoktur. Rusya’nın bu savaştaki rolüne gelecek olursak, savaş döneminde Abhazya’da bulunan Dodge Billingsley (http://www.combatfilms.com/bio.asp) “BATTLE FOR GAGRA” adlı çalışmasında şöyle demektedir: “Bir çok analiz, Rusya’nın Abhazya’ya desteği konusunda ısrar ediyor. (Aslında yüzlerce Ukraynalı gönüllü Gürcü tarafında savaştı.) Buna rağmen bu analizde bir sorun var. İlk olarak, Abhazya’daki savaşa dahil olan birçok savaşçı Rusya askeri değildi, Şamil Basayev gibi Kuzey Kafkasya’dan gelmiş bağımsız savaşçılardı. Diğerleri de, Abhaz diasporasından, özellikle de Türkiye’den geldiler. İkinci olarakta, Rus zırhlılarının ve savaş uçaklarının savaşa dahil olması problemli bir konu, çünkü iki tarafta da kullanılan tüm zırhlılar ve savaş uçakları Rus/Sovyet orjinliydi. Hatta Gürcü yetkililer, Rus tanklarını ve gruplarını günlük, hatta saatlik kiraladıklarını açıkça belirtmişlerdir.” (http://www.combatfilms.com/cfrtv_archive_0009.asp)

Aslında Şevardnadze’ye savaşı başlatmak için kendisine yeşil ışığı yakan dönemin Rus başkanı Boris Yeltsin idi. (“Gürcü Kronikleri” 1993 Aylık Dergi, Ocak Şubat 1993, sayfa7 (‘The Georgian Chronicle’, Monthly Bulletin, January-February 1993, p.7). Yeltsin 27 Ağustos 1992 günü Rusya’nın, Gürcistan-Abhazya anlaşmazlığı konusundaki resmi politikasını açıkladı. Açıklama da Rusya’nın Gürcistan’ın ‘toprak bütünlüğünü’ desteklediğini ve bundan dolayı Abhazya’nın bağımsızlık taleplerini reddettiğini ve Rusya’nın Gürcistan’a kendi toprakları üzerinden herhangi bir askeri birliğin girişini önleyecegi taahhüdünde bulundu. (Force and Legitimacy in World Politics, Ed.David Armstrong, sayfa 229 http://www.cambridge.org/gb/knowledge/isbn/item1163739/?site_locale=en_GB)

Savaş sonrasında, özellikle dönemin Rus dışişleri bakanı Andrey Kozirev Abhazya’yı Gürcistan’a döndürmek için her yolu denedi. 1994 yılında savaştan hemen sonra Abhazya ekonomik ve politik ablukaya alındı. Bu yaptırımlara göre 16 ile 65 yaş arasındaki Abhaz erkeklerinin Rusya-Abhazya sınırını oluşturan Psou nehrini geçmesi yasaktı. Hatta en basit antibiyotiklerin, medikal ihtiyaçların bile Abhazya’ya girişi yasaktı. Bu ambargo ancak Vladimir Putin’in iktidara gelmesi ile son buldu.

2005 yılında Abhazya ve Gürcistan arasındaki görüşmeler şu anda Gürcistan Savunma Bakanı olan Irakli Alasania aracılığı ile gerçekleşmekteydi. O yıl Abhaz Dışişleri bakanı Sergey Şamba “Geleceğe bir anahtar” adlı belge ile Tiflis’e geldi. Yine ‘Absence of Will’ belgeselinde, şu an Gürcistan Reentegrasyon Bakanı olan Paata Zakareşvili bu olayı şöyle anlatmaktadır: “Her konuda anlaşamamıştık fakat Avrupa ile ilişkiler kurulması gibi iyi karşıladığımız bir çok şey vardı, ve çatışma tarihinde ilk defa Rusya’dan hiç bahsedilmedi bile. Saakaşvili en azından oturup böyle bir ziyarete iyi niyetle karşılık verebilirdi fakat onun yerine aynı gün Savunma Bakanı ile birlikte Senaki askeri üssünü ziyaret etti. Abhazya’ya mesaj verilmek üzere kurulan bir askeri üsse. Bu Saakaşvili’den direkt bir mesajdı.” Belgeselin 8. dakikasında bu ziyaret izlenebilir.

1992-93 savaşında Abhazlar nüfuslarının % 4’nü kaybetti. Her aile en az bir ferdini bu savaşta yitirdi. Kvitsiani, “bu savaşta her iki tarafta ağır kayıplar vermiştir ama en ağır kayıpları ise Gürcistan vermiştir” derken bu gerçeği göz önünde bulundurmalıdır.

Savaş sırasında birçok Gürcünün, silahlanarak beraber yaşadığı Abhaz komşularına, çalışma arkadaşlarına saldırdığı sır değildir. Bu konuda, savaştan önce Abhazya’da aynı yerde çalışan bir Gürcü ve Abhazın karşılıklı konuşmalarının yer aldığı “Together and Apart” adlı program okuyuculara bir fikir verebilir. http://www.youtube.com/watch?v=TXoYws35Eew&feature=related

Savaş bittiğinde, Abhazya’nın “Gürcü” toplumundan binlerce kişinin göç etmeleri etnik temizlik gibi gösterilmek istense de, bu aslında gönüllülüğe dayalı bir göç idi. Veya bunu kaba bir tabirle, savaş süresince ordusuna güvenip silaha sarılanların, savaşın bitminde korkup kaçması olarak nitelendirilebiliriz.  Zaten Abhazya’daki Gürcülerin hepsinin göç etmemiş olması da bunun kanıtıdır. UNPO’nun raporunda bu durum şöyle açıklanmaktadır: “Gürcü çoğunluğu, Abhaz ve Kuzey Kafkasyalı birliklerin gelmeden kaçmışlardır.” (Human Rights Report Mission Abkhazia 1992-1994 Sayfa 12 http://www.unpo.org/downloads/Abkhazia_Georgia_report_1992.pdf)

Bu dönem Abhaz yüksek komutası, Abhazya’da yaşamaya devam eden “barışçı” Gürcü sivillerin haklarının gözetilmesi konusunda silahlı birliklerine talimat vermiş ve bu konu ile ilgili broşürleri ilgili bölgelerde dağıtmıştır. (http://www.circassianworld.com/News/End_of_war431.jpg)

Göç etmeyi seçenlerin sayısı, propaganda maksadıyla şişirilen rakamların çok çok altındadır. Kvitsiani “Halen sürgünde olan 300.000’den fazla Gürcü’yü neden düşünmüyorsunuz?”  diye sorarken kendisine şunu hatırlatmakta fayda görüyorum. 1989 yılı resmi nüfus sayım sonuçlarına göre Abhazya’daki toplam Gürcü nüfusu 239.872 idi. Yukarı da belirttiğim gibi, savaş sonrası Gürcü nüfusunun tamamı Abhazya’yı terk etmedi. 1999’da da Abhazya çoğunluğu Megrel kökenli 45.000 den fazla kişiyi Abhazya’nın Gal bölgesine kabul etti. (O dönem Gürcistan geri dönen bu insanlar için vatan haini tanımlamasını yapıyordu. ) Benzer çatışma bölgelerine bakacak olursak, bunun bir başka örneği daha yoktur.

Daha önce de bahsettiğim gibi, Gürcü tarafı yalanları konusunda bile ortak bir noktada buluşamamaktadırlar. Örneğin Kvitsiani 300.000 rakamını verirken; Gürcü devlet başkanı Abhazya’dan kaçanların sayısını 500.000 olarak (http://www.civil.ge/eng/article.php?id=21985), Gürcistan’ın İngilterede’ki büyükelçisi Giorgi Badridze 350.000 olarak vermektedir. (http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2010/mar/05/georgia-russia-south-ossetia-abkhazia)

Tüm bunlara karşılık Gürcüler, Abhazya’da yaşayan Abhaz nüfusunu da az göstermeye çalışmaktadır. Örneğin 12 Ağustos 2010 yılında Gürcü “The Messenger Online” adli sitede yayınlanan makalede Abhazya’da 167.000’den daha fazla insanın yaşamadığından ve bunların da çoğunluğunun Ermenilerden (57.000 kişi), Gürcülerden (46.000), Abhazlardan (34.000 ) ve Ruslardan (23.000) kişi olduğu iddia edilmektedir. http://www.messenger.com.ge/issues/2169_august_12_2010/2169_edit.html

Savaştan kaçıp ANAYURTLARI Gürcistan’a dönen Gürcülerin tüm sorumluluğu savaşı başlatan Gürcistan’a aittir.  Abhazya toplumu, ancak savaş sırasında kendilerine karşı savaşmamış ve SADECE Abhazya’nın bağımsızlığını tanıyan kişilere geri dönme izni verebilir ve geri dönüş için aynı haklar 19.yy’da Rus-Kafkas savaşları sonrasında anavatanlarından sürülen Abhaz diasporası için de verilmelidir.

Söylenecek bir çok şey, gösterilecek bir çok kaynak olmasına rağmen, yukarı da özetlediğim durumun, okuyuculara iki tarafın iddialarını karşılaştırma ve kimin doğru kimin haksız olduğuna karar vermede yardımcı olacağını düşünüyorum.

Bir haftadan uzun bir süredir yaşananlara neden olan, 23 Nisan Şenlikleri’ne Abhaz çocuklarının katılmasının, Gürcistan tarafından engellenmesi konusuna dönecek olursak, aslında bu Gürcistan’ın ne ilk ne de son icraatıdır. Bırakın şenliklere katılacak çocukları, Gürcü devleti yurt dışında tedavi olması gereken ağır hasta Abhaz çocuklarının Avrupa ülkelerinden vize almalarını engelleme girişimde bulunabilecek kadar seviyesiz, düşük bir politika izlemiştir.

http://en.rian.ru/world/20090513/155011657.html

http://en.rian.ru/world/20090515/155024290.html

Bu engelleme girişimleri her konuda devam etmektedir. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Benetton’un Abhazya’da açtığı mağaza Gürcistan’in Benetton’a Gürcistan da yasak getirme tehdidinden sonra kapatılmıştır. (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/11733689.asp) Yine geçtiğimiz yıl Finlandiyalı yapı şirketi HONKA ile Abhazya arasında anlaşma imzalanmasına rağmen (http://abkhazworld.com/news/misc/829-abkhazia-and-the-finnish-company-honka-signed-agreement.html) Gürcistan’dan gelen tehditler sonucu, şirket anlaşmayı iptal etmek zorunda kalmıştır. (http://www.georgiatimes.info/en/news/73685.html)

Maalesef bu izolasyon politikası Abhazya’yı Rusya’ya mahkum bırakmaktadır. Gürcüler ise her firsatta bu durumu Abhazya’yı suçlamak için kullanmaktadırlar. Sorulacak soru; ‘Abhazya için başka çıkış kapısımı bıraktınız?’ olmalıdır…

Sonuç olarak, Gürcü makamlarının, Abhaz çocuklarının 23 Nisan şenliklerine katılımının engelleme girişimleri sonrasında, çocuklarımız Türkiye’ye geldi, buradaki kardeşleriyle kucaklaştı ve kendi bayrakları altında danslarını sergilediler. Türkiye’deki tüm Kuzey Kafkas diasporası bir oldu ve bu çocukların, bağımsız Abhazya devletinin yalnız olmadığını gösterdi. Gürcistan, bu tür bir girişimde bulunmasaydı, sanırım 23 Nisan şenlikleri bizler ve çocuklarımız için böylesine coşku dolu olmayacaktı.

Bu nedenle başta Romani Kvitsiani olmak üzere, Abhaz çocuklarının 23 Nisan şenliklerine katılmasını engellemek için var güçleriyle çalışan Gürcistan dışişleri bakanlığı yetkilileri ve tüm Gürcü milliyetçilerine teşekkürü bir borç biliyorum. Sayenizde diasporamız 1992 ruhunu tekrar yakaladı.

*CircassianWorld.com & AbkhazWorld.com kurucu ve yöneticisi

Kaynak: FOCUSHABER

 

Sayı : 2013 05