Nuridin, evimize misafir olmuştu

0
1704

Çok klasiktir benim için. Kapağında ‘Çerkes’ yazan bir kitap görürsem, hemen alırım. Çerkes Adil Paşa’yı büyük bir ihtimalle, kitabın kapağını görünce satın aldım. Büyük ihtimalle aldım diyorum, çünkü ne zaman ve nereden aldığımı bile hatırlamıyorum. Ocak 2008 ve kitabın ilk baskısı olduğunu, Capon Çayevi kitabını okuduktan sonra, başka bir kitabı kütüphanemde ararken ‘tesadüfi’ rafların arasında görünce, kitabı elime alınca görüyorum.

Bir ay gibi, çok kısa bir sürede, bir solukta okuyorum Capon Çayevi’ni. Peşinden, iki ay gibi, yine çok kısa bir sürede okuyorum, Çerkes Adil Paşa’nın Tahsildarlık Günleri isimli kitabı…

Nuridin, evimize misafir olmuştu.

Her şeyim tuhaf olduğu üzere, Capon Çayevi kitabı, üçlemenin ikincisi. Çerkes Adil Paşa’nın Tahsildarlık Günleri’nin ise üçlemenin ilk kitabı olduğunu öğreniyorum.

Ne yapayım ikinci kitabı okudum, ilkini okumama gerek yok diyecek halim yok. İşte, iki ay gibi kısa bir sürede okudum ilk kitabı…

Haziran 2013, yazıldıktan beş yıl sonra, hayatıma yine giren kitap oldu, bu ilk kitap. Ötesinde yol arkadaşı oldu bize. Bize diyorum, çünkü Nuridin ilk kitap sonrasında hiç bırakmadı beni. Nuridin ile ben Haziran ayında çok yol yaptık.

Adana, İstanbul, Eskişehir, Bodrum, Ankara ve İzmir… Bir ayda altı seyahatimiz oldu. Biz nereye, kitap oraya…

Kıyamadım yolculuk sırasında okumaya, işte o yüzden bir ay değil, iki ay gibi ‘daha kısa bir sürede’ bitti ilk kitap… Bir solukta üstelik…

Adil Paşa’nın o ‘mahrem’ kütüphanesinde, binlerce kahraman ile birlikte yaşarken, İspanyolca öğrenip okumak istediği binlerce İspanyolca kitap olduğunu okuyunca, gülümsemiştim.

Adil Paşa’yı okumaya başlayınca bazen ağladım, bazen güldüm. Sanki Nuridin, bunların hiç birini yaşamamış gibi, bütün bu olanları ilk defa duyar gibi, okudukça, benimle ağlayıp benimle gülüyordu.

Mangala verilen kahve daha baskındı bu sefer. Bence, ilk kitap kahveyi, ikinci kitap ise çayı istetti okurken bana.

Adil Paşa, güve yemesin diye naftalinlenmiş, keskin naftalin kokusuyla atı bile rahatsız eden üniforması ile karşımıza çıkınca, hepten şaşırdım.

Durumdan vazife çıkaran, hep paşa mı olmak zorunda? Neyse bu sefer durum farklı, kime kimseye bir zararı dokunmayan biri bu paşa.

Kimseye bir zararı dokunmaz demek yerine, kendisine zararı dokunan bir paşa demek, daha doğru Çerkes Adil Paşa için…

Ne zarar verdiğini okuyunca görürsünüz.

Keşke İspanyolca öğrenip, binlerce kahraman arasında biraz daha güçlükle yol alsaydı…

Üçlemenin üçüncü kitabında göreceğiz bakalım, ne var ne yok. Ancak öncesinde üç kızının evlendiğini, Mahmudiye’den gelin çıktığını görebilseydi, kendine zarar vermeden önce…

İki kitabı okuyan, yanında iki misafiri olan ben, şimdi üçüncü kitabı bekliyorum, üç gözümle üstelik…

 

Sayı: 2013 07