Mübarek’in devrilmesi serbest seçimi getirmişti ama seçimin galibi Mursi, hayal kırıklığı yarattı
Steven A. Cook*
Kahire’deki Cumhuriyet Muhafızları binasının, bir zamanlar Mübarek’in kocaman posterinin asılı olduğu yüksek duvarlarında “Ordu, halk elele” yazısı var. Bu slogan, ordunun 2011’de Tahrir’deki göstericilere ateş açmamayı tercih ettiğinde ve üç hafta önce Mursi’yi görevden aldığında duyulan tezahüratları hatırlatıyor. Mısır’ın güçlü savunma bakanı General Sisi şimdi Mısırlılara ordunun 170 kişinin ölümüyle sonuçlanan şiddeti bastırma çabalarını desteklemeleri için Cuma günü sokaklara çıkma çağrısı yapıyor.
Milyonlarca Mısırlı tam da demokrasi talep ettikleri sırada yapılan darbeden memnun oldu, belli ki makamlar arasındaki gerginliğin farkında değiller. Orduya olan güvenleri yer değiştirmiş belki de. Ama bu durum Mısırlıların 60 yıllık umutları, hayal kırıklıkları ve günümüz Mısır’ının içinde bulunduğu siyasi atmosferin çaresizliği ile açıklanabilir.
Ordunun İngiliz yanlısı Kral Faruk’u 1952’de devirmesinden itibaren silahlı kuvvetler, Mısır’ın devlet kurucusu, kurtarıcısı ve koruyucusu oldu. Ordu birlikleri, 1973’te Süveyş Kanalı’nda savaşla karşı karşıya kalıp Sinai Yarımadası’nı İsrail’den geri aldığında bu tanımlama doğruydu. 1956-67 yılları arasında Cemal Abdül Nasır ve Özgür Subaylar’ın İngiltere, Fransa ve İsrail işgali karşısında pes etmeyerek Asvan Barajı’nı batılıların finanse etmesini reddedip Süveyş Kanalı’nı millileştirirken, Mısırlılar için yeni ekonomik ve sosyal imkanlar yaratırken tanımlama daha da doğruydu.
Gerçekte Özgür Subaylar’ın milli güç, sosyal adalet ve ekonomik imkan söylemleri, Nasır ve yoldaşlarına destek sağlamıştı. Tipik bir otoriter devlet kurdular, 1967 Haziran’ında Mısır’ın İsrail karşısındaki vahim yenilgisine yol açtılar. Ama Nasır dönemi halen, halkın çoğunluğu için Mısırlıların beklentilerinin karşılandığı en son yönetimi temsil ediyor. Minik bir manavın yaşlıca sahibi saygılı bir tonda Nasır ve ordunun Mısır’a bir “armağan” verdiğini söyleyebilir. Yeni nesiller de aynı izlenimi paylaşıyor ve bugünkü çaresizlikle mukayese ediyor.
Mübarek’in devrilmesi serbest seçimi getirmişti ama seçimin galibi Mursi, hayal kırıklığı yarattı. Geçtiğimiz Nisan’da aktivistler, erken seçime zorlamak için imza toplamaya başladıklarında parlamento yoktu, anayasaya itiraz edilmişti, ekonomi neredeyse iflas etmiş haldeydi ve Mursi ise Müslüman Kardeşler’in gücünü kurumsallaştırmaya çalışıyordu. Mısırlılar yükselen fiyatlar, artan suç ve mezhep gerilimleriyle karşı karşıya kalmışlardı. Haziran’da dört Şii linç edildi. Mısırlı Hıristiyanlar hiç böylesine güvensizlik hissetmemişlerdi.
Ordu, Mısır’ın ayaklanma sonrasındaki siyasetini yıpratmıştı. 2011’de bazı protestoculara sert müdahale etmekle suçlanmıştı, Haziran 2012’de eski düzendeki ödenek ve özerkliğini garanti altına alan anlaşma sonucunda siyaseti bırakmıştı. Anlaşmada ordu, uyguladığı bekaret testlerinden ve Mübarek’in devrilmesinden sonra bazı demokrasi aktivistlerinin açtığı davalardan dolayı yargılanmaktan da muaf tutulmuştu.
İşte bu yüzden milyonlarca Mısırlı, Mursi’ye muhalefet etmek için sokaklara döndüğünde, ülkenin demokrasiye geçişinde ordunun hakem olabileceğini düşünüyordu. Bir aktivist, Twitter’daki özel mesajında “Başka seçeneğimiz yok” diyordu.
Liberallerin ve çoğulcuların askeri darbenin demokrasi adına olduğunu kabul etmeleri anlaşılabilir bir durum ama ateşle oynuyorlar. General Sisi’nin demokratik yeterliliği şüphe götürür, yeni ve daha açık Mısır’ın savunucuları, Sisi’ye eleştirilerin yönünü değiştirmesi için güçlü bir argüman verdiler.
Mayıs ayında yapılan bir ankette katılımcıların yüzde 27’si ordunun sivil denetimini “çok önemli” olarak tanımlamıştı. Ama aslında, ordunun müdahalesi çoğulculuğun yenilgisidir. Hükümet darbeleri halka hitap etse de doğası gereği anti-demokratiktir. Nadiren ya da kazara ortamı demokrasi için iyileştirir. Belki Mısır farklı olacak, ama yine de bir gün tam demokrasi; ordunun özerkliğine, ekonomik çıkarlarına, subayların isteyerek bırakmayacağı meşruiyet ve otoritenin tek kaynağı olma görevine karşı çıkmalıdır.
Kısacası demokrasi, demokratik ilkeler üzerine kurulur, darbelerle değil.
*ABD’deki Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşunun Ortadoğu araştırmaları bölümü kıdemli üyesi. “Mısır için Mücadele: Nasır’dan Tahrir Meydanı’na” kitabının yazarı.
Not: Johann Wolfgang von Goethe’nin şiirsel oyununda Faust, şeytanla bir anlaşma yapar.