2014 Soçi Kış Olimpiyat Oyunları, olimpiyat felsefesine kara bir leke sürülerek, 7-24 Şubat 2014 tarihleri arasında Soçi’de gerçekleştirilecek
Olimpizmin amacı, sporun her yerde uyumlu insan gelişmesine hizmet etmesini sağlamak, bu yolla insan saygınlığını titizlikle koruyan barışçıl bir toplumun yaratılmasında özendirici rol oynamaktır. Bu amaçlarla başlatılan olimpiyat oyunları, daha sonra ülkelerin ekonomik, siyasal ve sosyal beklentilerinin olduğu organizasyonlar haline gelmiştir. Soçi’de de olan budur. Soçi sadece soykırım toprağı değildir. Soçi Milli Parkı ve Kbaada (Krasnaya Polyana) asırlık ormanları, otuz binden fazla bitki çeşidi ve barındırdığı çok sayıda yerel hayvan türüyle 1999’dan beri UNESCO’nun Dünya Koruma Mirası listesinde yer almaktadır. Bu ve benzeri birçok konuda Olimpiyat Komitesi’ne ulaştırılan bilgi ve belgelere rağmen olimpiyattan vazgeçilmiyor. 2014 Soçi Kış Olimpiyat Oyunları’na karşı çıkarak, kapitalizmin felsefesinin olimpiyat felsefesi ile nasıl çeliştiğini gözlerinin içine sokmalıyız. Hedefimiz devletler değil ülkeler ve dünya kamuoyu olmak durumunda. Sivil yapılar, aydınlar, akademisyenler, gazeteciler ve hala varlarsa namuslu politikacılar
Olimpiyat felsefesi açıktır; soykırım ya da etnik temizlik yapılan topraklarda olimpiyat yapılmamalı
Çerkeslerin, 19. yy.’da yaşadığı felaketin, en azından kavramsal olarak tanımlanmasında (kimilerince etnik temizlik gibi terimler kullanılsa da) bir uzlaşma var görünüyor: Soykırım. Yunanca genos: soy ile Latince caedere kökünden gelen cide: öldürme sözcüklerinden oluşan genocide: soykırım terimi ilk kez Polonyalı hukukçu Lemkin’in ısrarlı çabaları sonucu uluslararası hukukun bir parçası haline geldi.
18.yy. ve öncesi, Avrupa ve Çarlık Rusyası kaynaklı haritalarda yer alan Çerkesya coğrafyasının yerli halkı Çerkesler, özgürlük ve vatan bağımsızlığı direnişinde uzun süre merkezi bir yapı oluşturamadılar. Ancak direnişlerinin son döneminde merkezi yapı oluşturmak için bir meclis kurdular ve bu meclis, başkent ilan edilen Soçi’de toplandı. Çerkesler son savaşlarını Soçi yakınlarındaki Gubaada –Kbaada- yaylasında verdiler. Bu direnişte sadece savaşçılar ölmedi, yaşlı-kadın-çocuk ayrımı yapılmaksızın tüm insanlar öldürüldü. Çarlık Rusyası kan gölüne çevirdiği yaylaya KrasnayaPolyana –Kızıl Çayırlık- adını verdi. Bölge aynı zamanda yüz binlerce Çerkesin sürgün edilmek üzere bekletildiği, açlık ve salgın hastalıklarla büyük bölümünün öldüğü bir coğrafyadır. Çerkes kanının suladığı ve kan renginin adını verdiği yaylada ve Çerkesya’nın başkenti Soçi’de, 2014 Soçi Kış Olimpiyat Oyunları (SOO) yapılacak.
Kökeni Antik Yunan’a dayanan olimpiyatların, modern anlamda yeniden canlandırılması fikri sanayileşmenin hızla yol aldığı 18. yüzyıl sonunda Baron de Courbertin’in çabalarına dayanır. Antik Yunan’daki haliyle, özgür Yunanlının kendisini kamusal alanda sergilemesi, etik ve siyasal alanda var oluşunu göstermesine mekân olan olimpiyatlar, çağdaş dünyada evrensel bir bakış-anlayış, kardeşlik ve barış gibi üç önemli değerin yaygınlaşmasına aracılık edecektir. Dünyanın dört bir köşesinden ülke sporcularının katılım gösterdiği, sporcu bazında dereceye girmenin ötesinde tek başına katılıyor olmanın da çok değerli olduğu, elbette derece ile taçlandırılan bir katılımın anlamının yüksek olduğu bir güzel etkinliktir.
Çok bilindik bir felsefesi vardır olimpiyatların. Barış ve sükûnet içinde yaşayacak ve insan onurunun korunduğu bir toplumun oluşmasını teşvik etmek, insanların uyumlu gelişmelerini sağlamak gayesiyle sporu her konuda insanlığın hizmetine sunmak olimpizmin temel amacıdır.
Modern Olimpiyat Oyunları’nın düzenlenmesindeki temel amaçlar şöyle sıralanır:
• Spor yapmanın amacının, insanın bedensel olduğu kadar beyinsel gelişmesinde de katkısı olduğunu anlatmak.
• Daha iyi ve barışçı bir dünya için, gençlerin spor yoluyla birbirlerini anlamaları ve dost olmaları imkânlarını yaratmak.
• Uluslararası evrensel bir iyi niyet ortamı yaratmak ve geliştirmek amacı ile olimpizm prensiplerini dünyaya yaymak.
• Dünya’nın dört köşesindeki sporcu gençliği, olimpiyat oyunları dediğimiz büyük spor şöleninde bir araya getirmek. (Özdilek, Şentürk, Döşyılmaz; 2003:228)
Olimpiyat sadece olimpiyat değildir
Başlangıçta, yukarıda özetlenen bu amaçlarla başlatılan olimpiyat oyunları, daha sonra ülkelerin ekonomik, siyasal ve sosyal beklentilerinin olduğu organizasyonlar haline gelmiştir. Örneğin; olimpiyat oyunlarının en bilindik simgelerinden biri olan iç içe geçen halkalar tüm kıtaların temsili için kullanılsa da, ekonomik gelişmişlik bakımından geride olan hiçbir Afrika ülkesinde olimpiyat oyunları yapılmamıştır. Bununla birlikte sanayileşmiş ya da ekonomik ve siyasal açıdan öne çıkan kentler tercih edilmiştir.
Sporun yapısı içerisinde görülebilen ekonomik çıkar, talepler ve gerilimler zamanla, dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyat oyunlarında da görülmeye başlamıştır. Bu durum, olimpiyat oyunlarını barışçı faaliyetlerinin yanında küresel ölçekte ekonomik bazı meselelerin de içine sürüklemiştir.
Tarihsel süreç içerisinde değişiklik şöyle özetlenebilir:
-Olimpiyatların siyasal boyutları öne çıktı.
-Ekonomik gerekçeler siyasal boyutu takip eden başat faktör oldu.
-Modern olimpiyatlar, en azından kâğıt üstünde kentlerin ev sahipliğinde yapılmakta iken devletlerin gövde gösterisine dönüştü, hatta olimpiyat ruhunun yerini milliyetçi bir ruh aldı. Uluslararası düzeyde devletlerin sahip oldukları prestijin artması, olimpiyat ruhunun önüne geçti.
-Yerel gelişmenin ve kalkınmanın hem itici gücü hem de meşrulaştırılma aracı olarak işlev görmeye başladı.
Olimpiyat felsefesi açıktır; soykırım ya da etnik temizlik yapılan topraklarda olimpiyat yapılmamalı. Bunu bütün dünya ülkeleri bilir. Olimpiyat komitesi de bilir. Ama artık çok basit ifade edilirse “olimpiyat sadece olimpiyat değildir.” Kapitalizm, hükmettiği dünyada değer yargılarının oluşmasında çok tavizsizdir. Sistemi ekonomisinden kültürüne bir bütündür ve özgürlükler aldatmacası ile önümüze sunulan hamburgeri özgürce yiyebilmektir. Ya da Zizek’in ifadesiyle Starbucks’ın Afrika’da temiz su bulamayan çocuklar için ürettiği suya 2 dolar verip, neden Afrika’da temiz su bulamadıklarını düşünmemektir.
Bir yandan teorik evrensel değer yargılarının altına imzalar atılırken diğer yandan pratik istenildiği gibi örülür. Sistemin bir şekilde bir yerlerinde konuşlanmış olanların, evrensel değer yargıları ile çelişen konuları ustalıkla savuşturdukları görülür. Örneğin; gerekçelendirip Soçi’ye hayır dersiniz, olimpiyatın felsefesi ile çelişiktir çünkü. Onlar da bilir ve onaylar bu durumu. Ama kapitalizmin, küresel ölçekte belirleyici başka bir yığın değeri vardır. Çok basit ifadesi ile paradır. Ve böyle bir değerler dünyasında, emperyalizmin ulus ötesi işleyişi içinde, siyasi olanla etik olanın karşı karşıya gelebildiği ama bazen de etik olanın siyasalla dönüştürüldüğü ve belki de tercih edilme gibi bir sonuca varıldığı, yani yine aynı sistemin oluşturduğu evrensel değer yargılarının ayaklar altına alınabildiği bir çirkinlik yaşanmakta. İşte bu çirkinlik herşeyi “müzakere” –siz bunu pazarlık diye okuyun- nedeni yapabildiği için etik olan da, sosyolojik gerçeklikler de müzakere nedeni yapılmaktadır. Ve derler ki, “haklısınız, soykırımdır Çerkeslerin yaşadıkları, ama böyle derseniz size ilgi gösterecek kimseyi bulamazsanız, ‘Soçi bizsiz olmaz’ diyerek ele alın, biz de destek oluruz”.
Kapitalist dünyada küreselleşen değer yargıları, sizi istediği biçime sokmaya çalışır. Yaşanan onca olumsuzluktan sonra herhangi bir kazanıma, deyim yerindeyse ağza sürülecek bir parça bala rıza gösterebilecek hissiyattır onu cesaretlendiren. Ve bu bir parça bala rıza durumu, dünya tarihinde her dönem ve her zaman ve hemen her olayda karşılık bulabildiği için, değer yargıları aslında giderek aşınmakta, çok da fark edilmez bir biçimde tasarlanmış, kurgulanmış bir dünyada, senaryo gereği biçilen rolü oynamanın alt yapısı hazırlanmaktadır.
Oynanan satrançta, “soykırım demeyin, etnik temizlik deyin, Soçi’ye hayır demeyin, bizsiz Soçi olmaz deyin” hamleleri, neyin feda edileceği, neyin alınacağı pazarlığı gibi. Öyle mi gerçekten?
Olimpiyat Komitesi’nin, kendilerine ulaştırılan bilgi ve belgelere rağmen vazgeçmeme nedenlerini böyle okumalı. Konu bununla da kapanmıyor. Etik değerlerin rafa kaldırıldığını da görülebiliyor. SOO’nun inşaat alanları için, Kafkasyalı uzmanlarla, arkeolog, etnolog, antropolog ve tarihçilerle görüşme yapılmıyor, konuya dair tavsiye kararları alınmıyor. Olimpiyat sürecinde yerli halka dair titizlenme konusunda hiçbir girişimde bulunulmuyor. Bütün inisiyatif, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararları ile tescilli sicili bozuk RF’ye (Rusya Federasyonu) bırakılarak evrensel değer yargıları her anlamda tuz-buz ediliyor.
Felsefe ne idi? “Olimpizmin amacı, sporun heryerde uyumlu insan gelişmesine hizmet etmesine sağlamak, bu yolla insan saygınlığını titizlikle koruyan barışçıl bir toplumun yaratılmasında özendirici rol oynamaktır. Olimpik hareketin amacı dünya barışına ve daha iyi bir dünyanın yaratılmasına katkıda bulunmak üzere…”
RF yerli halkı yok sayıyor, Çerkes soykırımını reddediyor, insan hakları ihlallerinde istatistiklerden hiç düşmüyor, böyle iken daha iyi bir dünya nasıl mümkün olacak?
Hatırlatmalar
Olimpiyat Oyunları’nın (OO) temel felsefesinden uzaklaşıp paraya, siyasete tahvil edilmesine örnekler hatırlanabilir:
-Maddi getiri ve ülke tanıtımına yaptığı katkıyı anlayabilmek için 2000 Sidney OO örnek olabilir. Bu oyunları 16 bin medya mensubu takip etmiş ve yaklaşık 3.8 milyar insanı TV başına çekmişti.
-Mao Zedong’un 1949’da iktidara gelmesiyle, Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1956 yılında OO’ya katılması yasaklanmıştı.
-1956 Melbourne OO: Macaristan’da yönetime karşı Macar işçi sınıfı ve öğrencilerinin başını çektiği halk ayaklanması, Sovyet Ordusu müdahalesi sonucu bastırılmış, binlerce isyancı öldürülmüş, 200 binden fazla Macar da mülteci konumuna düşmüştü. Bu olayı protesto etmek için İspanya, Hollanda ve İsviçre oyunlara SSCB’nin katılımını boykot etmişti.
-1972 ve 1976 OO; Güney Afrika ve Yeni Zelanda gibi ülkelerin siyahlara karşı ırkçı tutumları nedeniyle bazı Afrika ülkeleri tarafından boykot edilmişti.
-1980 Moskova OO; SSCB’nin Afganistan işgali öne sürülerek ABD ve çoğu batılı olan 64 müttefiki tarafından boykot edilmişti.
-1984 Los Angeles OO; atletlerinin can güvenliğinin sağlanamayacağı endişesi ve batılı ülkelerin anti-Sovyet yaklaşımından dolayı SSCB ve 14 müttefiki tarafından boykot edilmişti.
-1972 Münih OO’da, Yaser Arafat’ın El Fetih örgütüne bağlı Kara Eylül tugayları tarafından İsrail atletlerinin rehin alınması üzerine Alman polisinin müdahalesi sonucu 11 İsrail atleti, 1 Alman polisi ve 5 Filistinli ölmüştü (Şahin; 2010, 77-78).
Nord-Ost, Beslan ve Nalçik baskını gibi elini kana buladığı olaylar ve özelde Kuzey Kafkasya bölgesine yönelik insan hakları ihlallerinin ardından, RF’nin üniterleşme yönünde attığı anti-demokratik hızlı adımlar sonrası, Soçi’yi “geleceğe açılan kapı olarak” lanse ettiğini de hatırlamalı.
Unesco: Dünya mirası
Soçi Milli Parkı ve Kbaada (KrasnayaPolyana) asırlık ormanları, otuz binden fazla bitki çeşidi ve barındırdığı çok sayıda yerel hayvan türüyle (kahverengi ayılar, dağ keçileri, su samurları, vahşi Kafkas kedileri vd.) 50 bin hektardan fazla bir alanla 1999’dan UNESCO’nun Dünya Koruma Mirası listesinde yer alıyor. (http://www.unep-wcmc.org/).
Soçi bölgesinin Anadolu’da yaşamış olan Hattiler’e, Meot ve Sind Krallıklarına kadar uzanan binlerce yıllık tarihinin unutturulması ana amaçtır. Soçi bölgesinin Anadolu’da yaşamış olan Hattiler’e, Meot ve Sind Krallıklarına kadar uzanan binlerce yıllık tarihinin unutturulması ana amaçtır.
Soçi bölgesinin Anadolu’da yaşamış olan Hattiler’e, Meot ve Sind Krallıklarına kadar uzanan binlerce yıllık tarihinin unutturulması ana amaçtır.
Çevreci örgütlerin SOO’ya yönelik etkinlikleri bu anlamda önemlidir. Yani biz Çerkesler, Çerkes soykırımı nedeniyle SOO konusunda tavır alırken doğa katliamına da suskun kalmamalı, dünya mirasına da sahip çıkmalıyız.
Kendi belirledikleri evrensel değer yargılarını ayaklar altına aldıklarını yüzlerine vurmalı, onlara rağmen doğru tavrı göstermeli ve bu ayıbı paylaşmamalı, kapitalizmin felsefesinin olimpiyat felsefesi ile nasıl çeliştiğini gözlerinin içine sokmalıyız. Oluşturdukları değer yargısı ile belirledikleri koruma alanını, dünya mirasını, nasıl bir gerekçe ile talan edilmesine onay verebildiğini dünya kamuoyuna sorgulatmalıyız. Bu çirkinlikle yüzleşilmesi için elimizden gelenin fazlasını yapmalıyız. Ve unutmamalıyız ki bu mücadelede yalnız değiliz.
Çerkesler yerli halk değil mi?
RF yönetimi, Soçi gündeme geldiğinden bu yana, bölgenin yerli halklarını özellikle görmezden geliyor.
Çarlık Rusyası ordularının Çerkeslere karşı savaş yengileri nedeniyle zafer kutlamaları ve dini ayin yaptıkları Kbaada’nın (KrasnayaPolyana), Adıgeler, Abazalar ve Ubıhlar’ın tarihsel toprakları olduğundan ne medya ne de devlet adamları bahsetmemektedir. Tarihi çarpıtma isteği, kendi tarihini dünyaya kabul ettirme çabası ortadadır. RF’nin inatla sürdürdüğü bu politika, genel yaklaşımı itibarı ile anlaşılır bir şeydir. Toptan yok saymak çok işine gelir. Adıge, Abaza ve Ubıhlar’a uyguladığı kırım ve sürgünün, söz konusu bölgeyi yerli halktan arındırdığının bilinmemesini ister. Olası bir pazarlıkta elini güçlü tutmak diğer bir ajandası olabilir.
Peki dünyanın geri kalanı?
Önlerine sunulan bilgi ve belgeleri neden görmezden gelirler? Olimpiyatlar sadece olimpiyat olmadığı için mi? Bizim hedefimiz devletler değil ülkeler ve dünya kamuoyu olmak durumunda. Sivil yapılar, aydınlar, akademisyenler, gazeteciler ve hala varlarsa namuslu politikacılar.
Gürcistan tavrı
OO’nunSoçi’de yapılacağı netleştiğinde Gürcistan’ın RF ile ilk teması, ‘birlikte yapalım’ olmuştu. Red yanıtı sonrasında ise Çerkes soykırımı gündeme getirildi ve RF bu anlamda köşeye sıkıştırılmaya çalışıldı. Tiflis’te Çerkesler hakkında uluslararası konferans düzenlendi. Çarlık Rusyası’nın yaptıkları sorgulandı. Çerkeslerin sürgüne maruz bırakılarak halkın soykırıma uğratıldığı kararı çıkarıldı. Amerikan delegasyonu ise; RF toprakları içindeki Çerkeslerin bağımsızlıklarını kazanmaları gerektiği çağrısını yaptı.
BM üyesi olan bir ülke ilk kez Çerkes soykırımını kabul etmiş oldu. Bu da çirkin bir pazarlıktı ve sonuçta belirleyici tavır siyaseten ne planlandı ise o oldu.
Gürcistan bu hamlesi ile bir oyun başlattı. Bu oyunda oyuncular çeşitli, hedefler de farklı. Gürcistan’ın hedefi; OO’yu engellemek, olmadı kirletmek.RF’nin devraldığı tarihsel mirası sorgulatmak. Adıge-Abaza dayanışmasını hırpalamak. Konferansa katılan Çerkesler’in hedefi ise BM üyesi bir ülkenin Çerkes soykırımını tanımış olması. O ülke Abaza ve Osetler’e etnik temizlik uygulamak için savaşlar icat etmiş olsa da.
Bir parantez açıp, egemenlik alanı genişletme çalışmasında Kafkasya’da müttefik olarak Gürcistan’ı hedefine koyan ABD’nin bu olan bitenden bihaber olmadığını düşünmek için yeterince deneyimimiz var. Ve Gürcistan dışında Kafkasya coğrafyasında yöneleceği halkın sinyalini de veriyor, her yönüyle veriyor hem de; Adıgeler.
Sonuç
Antik Yunan’daki haliyle OO, etik ile siyasalın iç içe geçtiği yerde özgür Yunanlının kendini gösterdiği alandı. Yunanlı; cesaret, açık yüreklilik, bilgelik gibi erdemlerini aynı zamanda siyasal bir alan da olan bu oyunlarda sergiliyordu. Uzun yıllar sonra modern olimpiyat oyunlarıyla da hedeflenen bu erdemleri hatırlatmak, daha iyi ve daha barışsever bir dünyaya katkı sağlamaktı. Ama zamanla, bu etik-siyasal birliktelik OO’yu ulusların siyasetinin bir parçası haline getirdi. Olimpiyatlar artık yayın, bilet, reklam, sponsor kısaca para demek oldu. Olimpiyat kentleri bir taraftan küreselleşmenin nesnesi, küresel düzeyde alınan kararların uygulandığı alanlar haline gelirken, diğer taraftan, kendini dünyaya takdim eden, küreselleşmenin öznesi, yönetsel birimler olarak öne çıktı. Olimpiyatlarla hedeflenen küresel sermayeyi çekmek, dünyanın önemli bir bölümü tarafından tanınır hale gelmek oldu.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin olumlu kararı, RF’nin bölgede uyguladığı anti-demokratik ve baskıcı hareketlerinin meşru bir zeminde uluslararası geçerlilik kazanması anlamına gelmektedir. Biz, dünya kamuoyu önünde Olimpiyat Komitesi ve Olimpiyat sporcularını bu insanlık suçuna ortak olmamaya davet etmeye devam etmeliyiz.
Soçi, 1864 yılına kadar bağımsız Çerkesya Meclisi’nin toplandığı yerdi. Çarlık işgali ile bölgede tek bir Çerkes bırakılmadığı gibi, Çerkeslere ait kültürel değerler yok edildi, hatta mezarlar bile yok edildi. Soçi bölgesinin Anadolu’da yaşamış olan Hattiler’e, Meot ve Sind Krallıklarına kadar uzanan binlerce yıllık tarihinin unutturulması ana amaçtır.
Net ifadelerle insanlığın değer yargılarını insanlığa hatırlatıyoruz. Diyoruz ki belirlediğiniz değerler nedeniyle sizin de aslında bildiğiniz ve itiraf ettiğiniz gibi Soçi kenti olimpiyat için uygun değildir. Biz bunun altını çizdik, çizmeye devam ediyoruz. Sistemin kirli ilişkileri nedeniyle, olimpiyatın sadece olimpiyat olmadığını ve SOO’ya engel olamayacağımızı da biliyoruz. Şimdi Çerkes soykırımı ve sürgünü gerçeğini dünya kamuoyuna, olimpiyatlar üzerinden de anlatmak çabası içinde olmamız gerektiği ortadadır. Neler yapılacağına dair öneriler geliştirilmesi için önümüzde yeterince zaman var hala.
Tarihsel süreçte yaşananların ve gerçeklerin dünya kamuoyuna anlatılabilmesi, Çerkeslerin adalet taleplerinin net olarak anlaşılabilmesi için her tür demokratik yol ve yöntem denenmelidir.
Kaynakça
1–http://www.taraf.com.tr/ayse-hur/makale-1948-soykirim-sozlesmesinin-60-yili.htm.
3-Özdilek Çetin, Şentürk Aydın, Döşyılmaz Enver (2003), “Modern Olimpiyat Oyunlarının Tarihi Gelişimi ve Olimpiyatların Gezici Olma İlkesinin Günümüze Kadar Düzenlenen Oyunlar Açısından Değerlendirilmesi”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 9.
4-Şahin Yusuf (2010), “Olimpiyat Kentinden, Olimpiyat Devletine”, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 12, Sayı 18.
Soykırım-Genocidekavramının hukuksal platformdaki tarihsel izini sürmek için, bkz. http://www.taraf.com.tr/ayse-hur/makale-1948-soykirim-sozlesmesinin-60-yili.htm