Abrek Sedat Uygun
Belli başlı meslek sahibi kişilerin değişmeyen bir huyu vardır: Mesleğiyle kişiliğini aynı kesede harmanlamak. Artık mesleğimiz neyse kişiliğimizi de o meslek tayin eder. Bu durumu en derinden yaşayanlar ise benim gibi öğretmenlerdir şüphesiz. Terimsel ifadeler kullanır, tanımlamalar yapar, hep birilerine bir şeyler öğretirken buluruz kendimizi. Yalnız son günlerde sayın başbakan bizim mesleğe göz dikmiş durumda. Halka sesleniş konuşmalarında olsun, sebebini çözemediğimiz mitinglerde olsun, artık klasikleşen uçak konuşmalarında olsun; hemen hemen her yerde kamuoyuna tanımlamalar yaparak dersler verme çabası içindedir: “Biz her şeyi iyi biliriz” Bu derslerde sınavlarda çıkması muhtemel iki konuya vurgu yapılıyor. Bunlar ‘’demokrasi ‘’ ve “diktatörlük”. Daha önceki konu başlıkları herkesin malumu “sigara ve alkol”, “her evde en az üç çocuk”, “hamileyken sokağa çıkılmaz” vb. idi. Biz demokrasiyi iyi biliriz. Buna göre demokrasi çoğunluktan ibarettir. Öte yandan, ağzını açtın diye sallandırmıyorsa ortada diktatörlük yoktur. Biz demokrasiyi de iyi biliriz. Sayın Tayyip Erdoğan’ın istediği demokrasini sadece tek bir kuralı var: seçim yapılacak ,en yüksek oyu alan bundan sonra istediğini istediği şekilde yapacak, özgürlükler de onun çizdiği sınırlar çerçevesinde olacak . Sayın Gül’ün bir konuşmasında “demokrasi salt seçimden ibaret değildir” sözünün aksine, ısrarla, tek derste demokrasiyi yazıp öğretmekle meşgul Sayın Başbakan. Böyle yapabilmesinin Türkiye gibi ülkelerde tutacak bir sebebi var: “Darbe”. Biz darbeyi de iyi biliriz. Çünkü bu ülkede toplumun oy vererek iktidara getirdiklerini başkaları götürmüştür. Halk, ezilen çimen olmuştur bu filler güreşinde. Böyle bir gelenek yazısız kanun gibi olmuş ve üstüne üstlük bunun gerekli olduğunu ve tekrar olması gerektiğini düşünen bir kesim hala var. Toplumda huzur ve güven ortamı deyince bazılarının aklına darbe gelir hemen. Peki, böyle insanlar var diye demokrasiyi sadece çoğunluğun oyudur deyip kestirip atabilir miyiz? Benzer bir durum diktatörlük tartışmaları için de geçerli. Yine biz onu da iyi biliriz çıkıyor karşımıza. Şahsen ülkemizde diktatörlük olduğu kanaatinde değilim fakat sayın başbakan ve çoğu mesai arkadaşlarının, diktatöryal hareketler sergiledikleri su götürmez bir gerçek. Bu kişiler var olan sistemi şahsi değer yargılarına göre bazen de keyfi olmak üzere şekillendirme eğilimindeler. Bunu yaparken de söylemleri çok sert ve keskin. “Biz iyi biliriz, böyle yaptık oldu, nokta.” şeklinde ilerliyor. Toplumsal bir tepki geldiği takdirde müdahale araçları ve destan yazmaya alışmış kuvvetleri hazır. (Ankara’daki Toma ihalesinin de eski AKP milletvekiline ait olan şirket adına kardeşine verilmesi de manidardır.) Bu müdahale her zaman fiziksel değildir. “kızdırırsanız kötü olur ya da Mısır gibi mi olalım?” tarzı serzenişler bir nevi tehdit ve psikolojik müdahaledir aslında. Özetle diktatörlük dediğimiz, sayın başbakanın adam sallandırma olarak tabir ettiği kadar basit bir baskı simgesi değildir. Çeşitli türleri de vardır ayrıca. Başbakan neden böyle yapıyor peki? Çünkü ülkemizde hala insanlar maalesef hala siyah ya da beyaz. Gri olmayı başaramıyoruz. Solun hala beğenmediği her şeye ‘’faşist’’, sağınsa kendisi gibi düşünmeyenlere hala ‘’komünist’’ deyip kestirip attığı TÜRKİYE’deyiz.
Abrek Sedat Uygun
Samsun Kafkas Derneği Yönetim Kurulu Üyesi