Kandaules (Kanda-Ule) Efsanesi

0
1181

Bu yazımızda, Herodotos’un aktardığı bir Lydia (Maanya) efsanesinden söz edeceğiz. “Senin yazılarını okurken çok şaşırıyoruz” diyen sevgili okurlar, “Kanda-ule-s” efsanesinin Kafkasya ile ilişkisini görüp bir kez daha şaşıracaksınız.

 

Sanda/Sandı, Lydia’nın Kral Soyudur

“Sanda” adlı tanrı Anadolu’da Teşup ve Tarkhun adlarıyla da bilinir. Helenler, Sandaş’ı Herakles’le özdeşleştiriyorlar ve Herakles’e “Sandas/Sandos” diyorlardı (H. Balıkçısı, s.166).

Herakles, Maionia kraliçesi Omphale’nin, Tmolos’tan sonraki kölesi ve eşidir. Alkaios, Herakles’in, kraliçenin kölesi Malis adındaki kadından doğan oğludur. Maanlar, dört nesil sonra “tanrısal yanıta uyarak” krallığı Herakles oğlu Alkaios soyuna bıraktılar. Bu soy Anadolu’da “Sanda Oğulları” adıyla anılmışlar ve babadan oğula beş yüz yıl 22 nesil Lydia’da krallık yapmışlardır (Umar, s.254; Graves, s.698).

Sandaş, Daş ve Sanda/Kanda Adları

Umar; Kanda/Sanda çeşitlemesinin “Luwi baş tanrısının adı” olduğunu, “kutsal, iyi, güzel” anlamında “kuwa/suwa/swa” önekini aldığını belirtiyor (Umar, s. 373-764). Bu sözcük, Umar’ın belirttiği gibi bir ön ek almış olabilir. Çünkü, ilkçağlarda Anadolu’da konuşulan Hatti dili ve bu dille ilişkilendirilen Kuzey Kafkasya dillerinin tamamında kural olarak ön ek görüldüğü gibi, Abaza dilinin Apsuva lehçesinde “ki” sözcüğü “kutsal” anlamına gelir, “si” biçiminde bir değişiklik de mümkündür.

Erkek tanrı için kullanılan “Kanda/Sanda” ve ana tanrıça için kullanılan “Kinda/Sinda” sözcüklerinin de Abaza dilinde cuk oturan tam bir açıklaması bulunmaktadır: “Da/du” sözcükleri Apsuva (Aşuva) dilinde “büyük” anlamına geldiğinden, “Kinda/Sinda” sözcüğü “kutsal büyük ana, kutsal ana kişi” anlamlarına gelmektedir.

Abaza dilinde “Ka/Kı”, baş anlamına geldiğinden “Kana/Kına, Kan/Kın”, “baş ana”; “Kanda/Kında, Kandu/Kındu”, “baş ana kişi, baş büyük ana” anlamındadır. “Sana”, Abaza dilinde “annem” anlamında kullanılır. “Nı, -n” sözcüğü tanrı anlamına geldiğinden şimdi kullanımı yoksa da “San” adı, eril tanrı için “tanrım” anlamında kullanılmış olabilir (Turçanınov, s. 128).

Aphaz dilinde “Şana”, put anlamına gelmektedir.

Şana, adlı bir Aphaz tanrıçası vardır, kısaltılarak “Şan” içiminde de söylenir. “A” ön ekini alarak “Aşana/Aşan” biçimine de dönüşür. Begua Ömer, bu ada üç ayrı anlam vermektedir (Büyüka-1, s. 142). “Şha”, Adige dilinde baş; “sa/şa”, Ubıkh dilinde baş anlamında sözcüklerdir (Namitok, s.112). Bu durumda “Şana/Şan” sözcüğü “baş ana” anlamına gelebilir. “Ş” sesini kullanmayan halkların bu sözcüğü “Sana/San” biçiminde telaffuz etmeleri normaldir.

“Daş” sözcüğü Abaza dilinde ad olarak kullanılır. Emsallerinden daha kilolu ve uzun olan küçük sevimli çocuklara “daş” adı takılır. Mecazi olarak “daş” sözcüğü “sevgili” anlamındadır.

“Tataş/Dadaş” adında iki Aphaz kralı vardır. Sözcük, halen Abazalarda şahıs adı olarak kullanılır ve “cici, en sevimli” anlamına gelir (Büyüka-2, s.227). Abaza dilinde, dada=baba, şa/şı=kan ve kardeş olduğundan “dada-ş”, baba kanı, baba kardeşi anlamına da gelmektedir.

Sanda/Kanda Soyunun Son Kralı: Kandaules

Herodotos, Klio’nun 8-9-10-11 ve 12. bölümlerinde özetle şöyle der:

Yunanlıların Myrsilos dedikleri Kandaules karısına sevdalıydı. Askerlerinden Gyges’e karısının güzelliğini anlatarak öğünüyordu. Bir gün, “Gyges, karımın ne kadar güzel olduğunu söylediğimde pek inanır görünmüyorsun. Bir de onu çıplak gör” dedi. Başına bir iş geleceğinden korkan Gyges itiraz etse de, kral ısrar etti. Gyges’i yatak odasına gizledi. Gyges kraliçeyi çıplak gördü. Çıkarken kadın onu fark etti. Çok utandı ama farkına varmamış gibi davrandı. Kandaules’e yaptığını ödetmeyi aklına koydu. Sabahleyin güvendiği adamları topladı, öldürmek için hazırlıklarını tamamladıktan sonra Gyges’i çağırttı:

“Senin için iki yol var Gyges,” dedi. “Ya Kandaules’i öldürüp bana ve krallığa sahip olacaksın, ya da şimdi öleceksin.”

Gyges, böyle bir seçime zorlanmaması için yalvardı, ama kraliçeyi razı edemedi. Kadın Gyges’i bırakmadı. Eline bir hançer tutuşturup yatak odasına gizledi ve o gece Kandaules’i öldürttü. Kandaules taraftarları silaha sarıldılar. Sonunda Orakl’e (kâhine) sormak ve verdiği karara uymak üzere anlaştılar. Orakl, krallığı Gyges’e verdi, Sandı soyunun beş nesil sonra öcünü alacağını bildirdi. Böylelikle MÖ 687 yılında Gyges kral oldu.

Efsanede Anlatılan Toplumun Yapısı

Efsanede anlatılan toplum, sınıflara ayrılmış soy toplumudur. Soy toplumlarında aynı soydan olan kişiler kardeştir ve öldürülen kardeşlerinin intikamını almak soyun diğer üyelerinin vazgeçilmez hakları ve görevleridir.

Diğer yandan sınıflara ayrılmış soy toplumlarında, kralî soy kutsal ve erişilmezdir. Krallık onların tanrısal haklarıdır. Böyle bir toplumda krala dokunmak bile yasaktır ve ağır bir şekilde cezalandırılan bir suçtur; kralı öldürmekse düşünülebilecek bir şey bile değildir ve böyle bir suçu işlemeye cüret edenlerin yalnız kendileri değil, soyları da lanetlenir ve ortadan kaldırılır.

Böyle bir kültürün bulunduğu bir toplumda, kralı öldürmenin ne kadar cüretkar bir iş olduğu açıktır. Bu yapılabilse bile, beş yüz yıl krallık yapan bir soyun krallığı efsanede anlatıldığı gibi aniden ve hazırlıksız bir şekilde sonlandırılamaz.

Peki, öyleyse, gerçekte neler oldu? Gerçekte neler olduğunu daha iyi anlayabilmek için efsanenin kahramanlarını ve efsanedeki rollerini, efsanenin ilettiği mesajı daha yakından incelemek gerekir.

Efsanedeki Kahramanların Rolleri ve Mesajlar

Efsanenin mesajı efsanedeki kahramanların rollerinde ve mitolojik kurguda gizlidir. Toplumsal ahlak kurallarını umursamayarak kraliçenin onurunu kıran ve Gyges’i bu işe zorlayan Myrsilos suçludur ve ölümü hak etmiştir.

Kraliçe toplumun ahlak kurallarına ve onuruna çok düşkündür. Kraliçenin Kandaule’yi öldürmek için kurduğu ileri sürülen tuzak, Gyges’e söylediği sözler, Gyges’in buna itiraz edememesi ve çaresizliği, şüphesiz ki toplum tarafından onaylanan ve benimsenen mesajlardır. Bu mesajlar kraliçenin krallık üzerindeki hakkını ve gücünü de gösterir. Krallık, her ne kadar babadan oğula geçiyorsa da büyük olasılıkla gerçek hak kadınındır. Gyges’in kraliçeyle evlenerek kral olması da bu görüşü doğrular. Belki soy içi evlilik vardır ve kraliçenin soy dışından evlenmesi yasaktır.

Gyges, kralın ve kraliçenin emirlerine uymaktan başka suçu olmayan biridir. O, canını kurtarmak isteyen namuslu bir insan ve mağdurdur. Kraliçeyi çıplak olarak gördüğü için onunla evlenerek kral olmak onun kaderidir. Ancak kraliçenin emriyle ve canını kurtarmak için bile olsa bir kralı öldürdüğü için suç işlemiştir ve hiçbir suç cezasız kalmayacağından beş nesil sonraki torununu Sandı soyu öldürecektir.

Orakl’in, krallığı Gyges’e vermesi yukarıdaki mesajların tanrı tarafından onaylanması anlamına gelir.

Yaptığına “suç” bile denilemeyen ve “ayıp” olarak nitelenen Myrsilos’un ölümle cezalandırılması; buna karşılık her toplumda ve her çağda en ağır suç olarak görülen “adam öldürmenin” –ki efsanemizde çok daha ağırı kralın öldürülmesi vardır- cezasız kalması, efsanenin en büyük çelişkisidir.

Saray Darbesinin Mitolojik Anlatımı

Bu efsanede, Lydia’da geçekleştirilen bir saray darbesi, darbeyi yapanların çıkarlarına uygun şekilde olaylar çarpıtılıp süslenerek mitolojik bir dille anlatılmaktadır. Efsanedeki ahlak ve mantık dışı öğeler darbeyi yapanların katkılarıdır. Efsane bunlardan arındırıldığında her şey anlaşılmış olur.

""

Myrsilos’un, Gyges’ten karısını çıplak olarak görmesini ısrarla istemesi, yalnız toplumun ahlak yapısına değil, mantık kurallarına da aykırıdır. Efsaneyi bu mantık dışı öğeden arındırdığımızda elimizde çırılçıplak bir gerçek kalır: Gyges ile kraliçe birbirine aşıktır ve kralı bu nedenle öldürmüşlerdir. Mantık dışı öğe efsaneden çıkarıldığında efsanenin yukarıda belirttiğimiz en büyük çelişkisi de açıklığa kavuşur ve her şey yerli yerine oturur. Karialı paralı askerlerin kral olması için Gges’e yardım etmeleri, aklımızın sınırlarını zorlayan ikinci olayın, kralın öldürülmesi ve krallığın el değiştirmesinin, öyle efsanede anlatıldığı gibi ani ve hazırlıksız olmadığını gösteren bir kanıttır (Bean, s.25).

Öyle görülüyor ki, kraliçe ile Gyges anlaşıp planlayarak Myrsilos’u (Kandaules) katlettiler. İşledikleri büyük suçu mazur göstermek ve toplumu yatıştırmak için Myrsilos’un toplumun ahlaki değerlerine uymayarak kraliçeyi aşağıladığını ve bu nedenle kraliçenin emriyle öldürüldüğünü söylediler.

Efsaneye Uygun bir lakap : Kanda-Ule

“Kandaules” adı, Adige dilinde efsanenin özüne uygun bir açıklamaya sahiptir. Adı açıklamaya çalışan Umar, sözcüğün sonundaki “s” ekinin Helen dilinden olduğunu belirtiyor ki, bu durumda kök sözcük “Kandaule”dir (Umar, s.375).

“Kanda-ule” sözcüğünün başındaki “Kanda”, Anadolu tanrısı Kanda/Sanda’nın ve onu ata sayan Herakles oğulları soyunun Anadolulu adıdır, soy adı olan “Kanda” adını atarsak geriye “ule” sözcüğü kalır. “Ule” sözcüğü, Adige dilinde, Türkçe deyimle “alık, salak” anlamında halen kullanılır.

Ulej, “çok salak, çok alık,” anlamına gelir.

Kandaules’in Lydia dilindeki adı Myrsil; babasının adı Myrsa/Myrza’dır. Bu adlar Yunanca’da Myrsilos ve Myrsos haline dönüşmüştür.

Öyle görülüyor ki “Kanda-Ule” ad değil, yaptığı olağanüstü salaklıktan sonra halkın devrik krala taktığı bir lakaptı. Sanda soyunun son kralı, efsanenin özüne uygun bu lakapla anıldı ve efsanesi nesilden nesile aktarılarak yaşatıldı.

Sonuç

Halen Aphazlar arasında “Sanda/Sandı” adlı krali bir kılan yaşamaktadır.

Bölgedeki diğer halklar Maanlar, Karlar, Masalar, Mışalar, Aşuvalar, Apasalar (Abazalar), Etrüskler (Apsuva’da halen kullanılan adlarıyla Atruş/Atruşbalar), Akalar, Zigler ve Danlar da, Adige ve Abaza kılanları olarak varlıklarını sürdürdüler. Kanda-Ule adının Adige diliyle açıklanması bölgenin Kafkasya bağlarını gösteren bir kanıttan başka bir şey değildir.

 

Kaynakça

Aytek Namitok, Çerkeslerin Kökeni, 1.Kitap, Ank.

Bilge Umar, Türkiye’de Tarihsel Adlar, İst.

Halikarnas Balıkçısı, Arşipel, Ank.

Herodotos, Herodot Tarihi, İst.

George E. Bean, Karia, İst.

G.F. Turçanınov, Kafkasya’da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazılarının Çözümlenmesi, Ank.

Ömer Büyüka, Aphaz Mitolojisi Anaç mı? İst. (1)

Ömer Büyüka, Kafkas Kaynaklarına Göre İlk Yaratılışlar- İlk İnsanlık- Kafkas Gerçekleri, İst. (2)

 

 

Sayı : 2013 12

Yayınlanma Tarihi: 2013-12-09 00:00:00