Ne dediğin beli olmayınca, iyi aydın olduğunu düşünen bir dolu aydın vardır memlekette.
Bunlar çeşitli dallara ayrılırlar.
Birincisi, kitap paragrafları ve dipnotlarla derdini anlatma yolunu seçenlerdir ki, bunların dipnot verdikleri aydınların ne dediği bellidir de, kendilerinin ne dediği belli değildir.
Risk almazlar. Arabaları, evleri ve her dönem bir ikbal beklentileri vardır. Ancak serde, aydın olma sorumluluğu da olunca, kurtuluşu başka yazarların paragraflarında, dipnotlarında bulurlar.
Olurda bir gün “olmadı arkadaş burada yanlış söylemişsin” denilirse, ya da söylediklerinden dolayı yargılanacak olursa, savunma hazırdır: “Efendim ben söylemiyorum, falanca yazar filanca kitapta söylüyor, kaynak belli.”
Ortam müsait ve ortada risk yoksa arada bir ortaya çıkarlar. Akademik soğuklukla dünyaya bakarlar. Yüksek sesle güldükleri dahi görülmemiştir. Çok titiz ve temizdirler. Zevksiz ve fakat çok tertipli giyinirler.
Bir de “jargon aydınları” vardır. Çevreye öyle bir etki bırakmak ister ki “ bu jargonu kullanan adam yanlış söylüyor olamaz” imajı yaratma derdindedirler. Ajitatif konuşurlar, siyasi ve sosyolojik terimler arasında sörf yaparlar, siz “ulan ne dedi bu şimdi?” diye soramazsınız. Üstelik soramayacağınızı bildikleri için bu sörf hızlandıkça hızlanır, coştukça coşarlar. Sizde yemiş gibi görünüzsünüz. Kirli sakal ve çekiştirilecek bir bıyık her daim hazırdır.
Bir de; “Yedik yuttuk biz o işleri birader, şimdi aydın üstü aydınız” tavrı vardır.
Bu türün ise ne zaman ne söyleyeceği, kimin tarafında olacağı belli hiç olmaz. “Taraf olmayı bile geçtik birader” nirvanasında olduklarını düşünürler. Bazen hırsızın yanında olurlar, bazen polisin. Kimsenin göremediğini görebildiklerini sanmak gibi bir saplantıları vardır.
Herkesin yanıldığı an kendilerinin konuştuğunu sanırlar. Bu saçma sapan tavrı ise sözde çok büyük bir naiflikle yaparlar. “Hiç birimiz aslında yaşamıyoruz” bile diye bilirler.
Bu türler ağzının içinde konuşur. Ne diyor diye kulaklarınızı kabartıp onu iyice dinlemenizi isterler. Siz adamı duyamazsınız; mırıldanarak, kelimeleri kaybederek konuşurlar. Söylediği çok önemli şeyi bir tek sizin duyduğunuz ve keşfettiğiniz hissini size yaşatmaya çalışırlar.
Hani altın yumurtluyor ya, tavuk gibi ıkınarak kelimeleri çıkarırlar. Kendilerinden gayrı, hiçbir siyasiyi beğenmezler. Cemaziyel-evvelde iyi okumuşlardır. Hem solcudurlar, hem milliyetçidirler, hem muhafazakardırlar, hem liberaldirler, hem halkçıdırlar. Ancak bunların hiçbirini söyleyemez “ben şuyum” diyemezler. Bu yüzden ne halt olduğu belli olmayan Post modernizmi pek sevmişlerdir. Eski devrimci gibi gözükseler de, devrimci eskisidirler.
Bir de başköşelerde oturan, işbirlikçi, çıkarcı yalakalar vardır ki, onlardan bahsedip midenizi bulandırmayayım.
Mefewud Nartan’a yapılan çirkin saldırıyı ve insanların düşüncelerinden dolayı uğradıkları şiddeti kınıyoruz.
Jıneps YK