Deli Halit Paşa Olayı

0
5990

Birinci meclis çok konuşulmuş olmasına rağmen ikinci meclis konusunda çok fazla yazı kaleme alınmamıştır. II. Meclisle başlayan tek parti döneminin sessiz ve kabullenilmiş bir konuşmama geleneği vardır. Oysa II. Meclis dönemi; kurtuluş savaşı sonrası tasfiyelerin gerçekleştiği, Mustafa Kemal’in ölümüne kadar sürecek kadroların kemikleşmeye başladığı bir dönemdir. Devletin derinlerinin oluşmaya başladığı, milletvekili olanın neredeyse yedi dönem milletvekilliğini sürdürdüğü, Topal Osman, Halit Paşa, Ali Şükrü cinayetlerinin yaşandığı, Üç Ali’lerin İstiklal mahkemelerinde astığı astık, kestiği kestik kararlar verdiği, üstü örtülen cinayetlerin yaşandığı bir dönemdir.

Bu cinayetlerden birisi de Halit Paşa’nın Mecliste vurularak öldürülmesidir. Nefsi müdafa olarak üstü kapatılmıştır.

Çerkes asıllı olan Halit Paşa, 1883 yılında İstanbul Beşiktaş’ta doğdu. Ahmet Efendi’nin oğludur. 14 Ocak 1901’de Harp Okulu’na girip, 22 Ağustos 1903’te Teğmen olarak mezun oldu. 22 Temmuz 1908’de Kıdemli Üsteğmenliğe terfi etti. II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine 1. Ordu 1. Alay 4. Tabur’la birlikte Yemen’e gönderildi. 14 Nisan 1911’de Yemen kıdemiyle birlikte Yüzbaşılığa yükseldi. İtalyanların Trablusgarp’a saldırması üzerine 1910 Haziran’ında Trablusgarp’a gitti. Üç ay bu görevde kaldıktan sonra Balkan Savaşı’na katılmak üzere Çatalca’da Şark Ordusu’na atandı. Bulgarlarla sulh olunca, önce inzibat subaylığına, sonra Harbiye Nezareti emrine atandı.

14 Temmuz 1914’te I. Dünya Savaşı’nın ilanı üzerine Yakup Cemil Bey’in Kafkasya Mürettep Alayı’nın 2. Tabur Komutanlığı’na atandı. Ardahan Zaferi üzerine 23 Haziran 1915’te fevkaladeden Binbaşılığa yükseldi. Çorum Müfrezesi’yle yapmış olduğu hizmetlerin ödülü olarak, 14 Haziran 1916’da Yarbaylığa yükseltildi. 10 Mayıs 1917 tarihinde Garbi Dersim Komutanlığı’na atandı. 1918 başında Dersim, Erzincan, Nenehatun ve Erzurum’u geri aldı. İslam Ordusu’nun 3. Fırka Komutanlığı’na atanarak, Batum Muharebesi’ne katıldı. Fırkası ile Ahıska’yı muhasara ederek Ahikelek’in kuzeyini zapt etti. Mütarekenin ilanı üzerine, Tortum kazasına çekildi. Bu sırada İngiliz baskısı ile fırka komutanlığından azledildi. Ali Rıza Paşa kabinesi zamanında 9. Kafkas Fırkası Komutanlığı’na atandı. 27 Eylül 1920’de Ermenistan üzerine yapılan harekâtta başarı kazandı. Başarısı nedeniyle 6 Aralık 1920’de Albaylığa yükseltildi.

1921 yılı başında Doğu Cephesi’nden Batı Cephesi’ne, Kolordu Komutanı yetkisi ile Kocaeli Kumandanlığı’na atandı. II. İnönü Muharebesi’ne Sağ Cenah Grubu Kumandanı ünvanı ile katıldı. 12. Grup Kumandanlığı ile Afyona nakledilerek Kütahya ve Eskişehir’in kurtarılma savaşlarına ve Sakarya Savaşı’na katıldı. Tekrar Kocaeli Grup Kumandanlığı’na atandı. 26 Ağustos 1926’daki Büyük Taarruzda düşmanın kuzey grubuna, Gemlik, Mudanya, Bandırma istikametinde saldırılar yaparak düşman kuvvetlerini tutsak alıp, kaçış düzenlerini bozdu. Bu hizmeti nedeniyle 31 Ağustos 1922 tarihinde Tümgeneral oldu.

Kars ve Ardahan’ı işgalden kurtarmış, soyadı kanunu ile “Karsıalan” soyadını almıştır. Vücudunda kimi kaynaklara göre otuz altı, kimi kaynaklara göre dokuz kurşun yarası vardı.

Cinayetinden sonra tek parti döneminde başköşelerinde oturanlar, Halit Paşa’nın Meclis kürsüsünden asker olmasına rağmen “generaller hükümeti” eleştirisine şiddetli itiraz eden Kel Ali ve avanesi daha sonra kaleme aldığı yazılarda şunları yazacaklardı:

“Halit Paşa, Makedonya savaşları sırasında başından ağır bir şekilde yaralanmıştı. İlerleyen yıllarda bu yara onda ciddi baş ağrısına neden olmuş, bu da onu çok asabi ve sert mizaçlı biri yapmıştır. Meclis’e katıldıktan sonra politik hayata bir türlü uyum sağlayamamıştı.”

Kurtuluş savaşı yıllarında akıl almaz başarıları, gözünü daldan budaktan esirgemeyen mizacıyla “Deli” lakabı ile anılan Halit Paşa’nın gerçek anlamda deli olduğunu ispatlamak istercesine kalem oynatmışlardır.

Bu tespitlerden en doğrusu ise “politik hayata ayak uyduramamış” olmasıdır. Oysa Halit Paşa için dönemin namuslu milletvekilleri anılarında “o kürsüye çıktığı zaman mecliste çıt çıkmazdı” diye meclisin ona duyduğu saygıyı ifade etmişlerdir. Kürsüde haksızlıklara karşı adeta kükrer gibi konuştuğu da çoğu kaynakta ifade edilmiştir. II. Meclisin tüm ayak oyunları üzerine korkusuzca giden Çerkes Halit Paşa’nn sonu ise arkadan vurularak mecliste öldürülmesi olmuştur.

Cinayetin nedeni olarak değişik nedenler gösterilse de daha sonra İstiklal mahkemelerinin üç Alilerinden biri olacak olan Kel Ali lakaplı Ali Çetinkaya’nın parmağı vardır. Sonraki konuşmalarında da Halit Paşa’yı vurduğunu ifade etmiştir.

Cinayete iki ayrı neden gösterilir. Birincisi Halit Paşa’nın önüne getirilen önergeyi okumadan imzalamasının istenmesi, ikinci ve önemli neden ise Ardahan ve Kars yöresinden Ermeni çetelerden elde ettiği 70 araba mücevherdir.

Dönemin muhafız alayı subaylarından Yüzbaşı Daim Bey ise o günü yılar sonra şu cümlelerle anlatır:

“Ben, Çankaya’da muhafız alayındaydım. Bir gün iki üsteğmeni ayırdılar. O zaman ben üsteğmendim. Muhafız alayı kumandanı Albay İsmail Hakkı Bey emir verdi. “Yarın mecliste bütçe müzâkeresi olacak. Sen tabanca belinde, kürsünün bir tarafında ayakta bekleyeceksin” dedi. Öbür üsteğmen arkadaşıma da kürsünün öte tarafında ayakta beklemesini söyledi. Sonra bana, “Bahriye Vekili İhsan Bey kürsüye çıkarsa, kürsüde konuştuğu müddetçe, sen hep locaya bakacaksın. Locadan işaret geldi mi, tabancanı çekeceksin, İhsan Beyi kürsüde vuracaksın”; arkadaşıma da “Sen de, Hâlid Paşa’yı böyle vuracaksın” diye emir verdi. Tesadüfen o gün İhsan Bey hastalandı, meclise gelmedi. Hâlid Paşa kürsüye çıktı. Malûl gâzilerin maaşlarının artırılmasını müdâfaa ediyor; sert konuşuyordu. Adı üstünde Deli Hâlid. Kel Ali ekibi yuh diye bağırıyor, bir yandan da sıra kapaklarına vuruyorlardı. En sonunda “Para yok; bütçe müsâit değil” dediler. Bunun üzerine Hâlid Paşa, “Ben Kars’ta Ermenilerden yetmiş araba mücevher alıp Ankara’ya gönderdim. Ne oldu bunlar?” dedi. Tam bu sırada işaret geldi. Arkadaşım tabancasını çekip Hâlid Paşa’yı vurdu. Hâlid Paşa, kürsüden yıkıldı. Fakat ölmedi. Kel Ali, kürsüye geldi. Kendi tabancasının dipçiğiyle Hâlid Paşa’ya vurmaya başladı. Hemen götürdüler. Birkaç gün sonra da öldü.” 

Oysa Halit Paşa kan kaybından ölene kadar mecliste bir odada bekletilmişti ve meclisteki bu cinayetten sonra kimse ceza almamıştır.Daha sonrasında “zaten deli idi ve politikaya uyum sağlayamamıştı” diyecek olan dönemin Meclis başkanı Kazım Özalp, o gün hiçbir şey olmamış gibi hareket etmiş, olayı kapatmıştır. Meclis’in içinde bir cinayet işlenmişken, müsebbiplerini ve olayı mahkemeye intikal ettirmemiştir. Sadece Ankara savcısını Meclis’e çağırmış, olay doktor raporu açıklanmadan önce, “Tecavüze uğrayan Ali Bey’in kendini müdafaa ederken Halit Paşa’nın vurulduğu” şeklin­de açıklamada bulunulmuştur.